05 Aralık 2025, Cuma
Haber Giriş: 13.10.2025 11:05 | Son Güncelleme: 13.10.2025 14:06

Hollywood’un yönü değişiyor: Middle East Eye’a göre Batı sanatı Filistin’e dönüyor

Joseph Fahim’in Middle East Eye için kaleme aldığı analiz, Gazze’deki yıkımın ve büyüyen Filistin dayanışma hareketinin Batı sanatını nasıl dönüştürdüğünü anlatıyor. Yıllardır İsrail yanlısı tutumuyla eleştirilen Hollywood, artık bambaşka bir yöne bakıyor
Hollywood’un yönü değişiyor: Middle East Eye’a göre Batı sanatı Filistin’e dönüyor
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

İki yıl önce, 7 Ekim 2023’te başlayan savaş sadece Ortadoğu’yu değil, Batı kültürünü de sarstı.
Middle East Eye yazarı ve film eleştirmeni Joseph Fahim, “İsrail Hollywood'u nasıl kaybetti?” başlıklı analizinde, Batı sanat dünyasının “görmezden geldiği gerçeğe” nihayet bakmak zorunda kaldığını yazıyor.

Fahim yazısına, Matthew Cassel’in Tel Aviv’de çektiği bir Guardian video haberinden söz ederek başlıyor. Videoda İsrailliler, savaşın gölgesinde olmalarına rağmen plajlarda güneşleniyor, kafelerde vakit geçiriyor. Cassel bir anti-savaş eylemine rastlıyor ama kimsenin Filistinlilerden bahsetmediğini fark ediyor.

Bir yaşlı adam kameraya bağırıyor:

“Avrupalılar aptal, İslam yakında onlara da gelecek!”

Genç bir kadın ise Gazze’den gelen görüntülerin yüzde 80’inin “sahte” olduğunu söylüyor. “Gazawood” diye bir kavramdan bahsediyor; “Pallywood” gibi, Filistinlilerin acılarını “kurguladığı” iddiasına gönderme yapıyor.

Oysa, sayısız insan hakları raporu İsrail’in anlatısını çürütmüş, sivil kayıpları belgeleyerek Filistinlilerin yaşadığı felaketi ortaya koymuş durumda.

Bu kayıtsızlık, Fahim’e göre, sadece bir toplumun duygusuzluğu değil; Batı’daki kültürel kurumların da yavaş yavaş yüzleşmeye başladığı ahlaki bir çürüme.

'Kötülük düşünememekten doğar'

Gazze’yle ilgili en çok anılan film, Jonathan Glazer’ın 2023 yapımı “The Zone of Interest” oldu. Auschwitz’in hemen yanında yaşayan bir Nazi subayının “normal” ailesini anlatan film, Batı’nın Gazze’ye yönelik ilgisizliğiyle sık sık karşılaştırıldı.

Fahim, eleştirmenlerin bu benzetmeden kaçındığını ancak Glazer’ın 2024 Oscar konuşmasının bu suskunluğu kırdığını söylüyor. Glazer törende, “Gazze’ye yönelik kayıtsızlık, kötülüğün kendisinden daha tehlikelidir” diyerek sahnede İsrail’e dolaylı bir gönderme yapmıştı. Yazar, bu sözü Polonya kökenli ilahiyatçı Abraham Joshua Heschel’in satırlarıyla destekledi:

“Kötülüğe karşı kayıtsızlık, kötülüğün kendisinden daha sinsidir; çünkü sessiz bir gerekçedir.”

Fahim’e göre 7 Ekim’den sonra ortaya çıkan şey, yalnızca “kötülüğe ilgisizlik” değil; post-truth çağında kötülüğün artık “kendi kayıtsızlığını meşrulaştıran bir hikâye”ye dönüşmesiydi.

Yazar, Hannah Arendt’in meşhur “kötülüğün sıradanlığı” tezini hatırlatıyor:

“Kötülük, düşünememekten doğar… düşünce onunla yüzleşmeye kalktığında hiçbir şey bulamaz.”

Ancak Fahim’e göre sanat, bu sessizliği kırmanın tek alanı. “İnsanlar hâlâ düşünmeye, tartışmaya ve empati kurmaya devam ediyor. Sanat, bunun merkezinde duruyor.”

Sansürden dayanışmaya

Fahim, 7 Ekim’in hemen sonrasında Batı’da yaşanan atmosferi “özgür Batı’da kariyer bitirebilecek kadar baskıcı” diye tanımlıyor. "Sanatçılar ve yazarlar, bir açıklama yapmadan önce mutlaka 'Hamas’ı kınamak' zorundaydı. Her Arap, masumiyetini kanıtlayana kadar şüpheliydi” diyor Fahim.

Bu dönemde Hollywood ve Batı kültür kurumları, Ukrayna’ya verdikleri desteğin tam tersini yaptı. Sanatçılar, Filistin’e dair tek bir kelime ettiklerinde festivalden çıkarılıyor, kitap fuarlarından yasaklanıyor, projeleri iptal ediliyordu. Fahim bu süreci şöyle özetliyor:

“Batı’nın övündüğü ifade özgürlüğü bir efsaneymiş. Arap dünyasını dışında bırakırsak gördüğüm en büyük sansür kampanyasıydı.”

Fahim'e göre ırkçılık, 'çeşitlilik politikaları'yla yıllarca bastırılmışken, Gazze savaşı bunu yeniden görünür kıldı. Medya ve eğlence yazıları, satır aralarında 'medenî İsrailliler'i 'barbar Araplara' karşı savunur bir dil benimsedi. Ancak zamanla, kamuoyu değişti. Filistinli sivil ölümleri arttıkça, toplumun vicdanı da hareketlenmeye başladı. Ancak yaşananlar şu soruyu da beraberinde getirdi:

“Dünya bu konuda düşünmeye başlamadan önce gerçekten bu kadar çok insanın ölmesi mi gerekiyordu?”

Sanat dünyasında kırılma: Sessizlik bozuldu

Bu sessizliği ilk delenler, Mark Ruffalo, Javier Bardem, Susan Sarandon, Melissa Barrera, Bella Hadid, Dua Lipa, Nan Goldin ve Nobel ödüllü yazar Annie Ernaux gibi sanatçılar oldu. Bu desteklerin kamuoyunu ne ölçüde etkilediği bilinmese de Filistin’in yarım yüzyıldır görmediği kadar görünür olmasını sağladı.

11 Eylül sonrası dönüşüm: Arap anlatısı sahnede

Fahim, 11 Eylül sonrası dönemi bir kırılma noktası olarak görüyor: “O yıllarda Hollywood, Arapları şeytanlaştırılmış figürler olarak sunuyordu. Ancak 2000’lerin ortalarından itibaren bu dil çözülmeye başladı. Bugün Arap hikâyeleri, Batı kültürünün ayrılmaz bir parçası haline geldi.”

Amerikan televizyonunda “Ramy” ve “Mo” gibi diziler, Filistinli karakterleri kendi kimlikleriyle, gerçekçi biçimde sunuyor. Avrupa fonları ise bağımsız Filistin sinemasına hiç olmadığı kadar destek sağlıyor. Fahim’e göre, “Filistinli yazarlar, müzisyenler ve sanatçılar artık her ciddi kültür sahnesinin değişmez parçası.”

2025’e gelindiğinde bu dönüşüm açıkça hissediliyor. Hollywood’da giderek daha fazla yıldız, Filistin sinemasına destek veriyor. Mark Ruffalo ve Javier Bardem, Cherien Dabis’in All That’s Left of You filmine;
Brad Pitt, Joaquin Phoenix, Rooney Mara ve Alfonso Cuarón ise Kaouther Ben Hania’nın The Voice of Hind Rajabına katkı sundu.

Bu yılın Oscar töreninde Basel Adra ve Yuval Abraham’ın “No Other Land” filmi tarih yazdı. Bir Arap hikâyesi olarak ilk kez Oscar kazandı ve Kuzey Amerika’da 2,5 milyon dolarlık hasılatla en çok izlenen Arap filmi oldu.

Kirli parayla sanat olur mu?

Analizin belki de en çarpıcı bölümü, “kirli para” tartışması. Venedik Film Festivali’nde oyuncu Indya Moore, sanat fonlarının kaynağına dair etik bir sorgulama başlatmıştı: “Sanat dünyası, aldığı paranın nereden geldiğini araştırmakla yükümlüdür.”

Fahim bu noktada sinema endüstrisinin 'kirli para'yla iç içe geçmiş doğasına dikkat çekiyor. Her kıtada, her kuşakta bu para sistemin bir parçası olmuştu. Ama Gazze savaşı sonrası bu alışkanlık da sorgulanmaya başladı.

Bağımsız yayın platformu MUBI, İsrail ordusuyla bağlantılı yatırım şirketi Sequoia Capital’le işbirliği yaptığı için tepki çekti. Fahim’e göre bu olay, artık daha geniş bir tartışmayı tetikliyor:

“Sadece İsrail’i değil, Çin’i, Suudi Arabistan’ı, Almanya’yı, hatta sendika karşıtı ABD şirketlerini de sorgulamak gerekiyor. Eğer daha etik bir sanat dünyası istiyorsak, bu zor soruları sormaktan kaçınamayız.”

Yeni Filistin sineması: Daha derin hikâyeler yolda

Filistin anlatısı bugün hiç olmadığı kadar görünür, ama sınırları hâlâ belirgin. Gazze, Nakba ve işgal temaları kabul görürken; silahlı direniş, kuir kimlikler ya da Filistin Yönetimi eleştirileri hâlâ 'tehlikeli' sayılıyor.

Fahim analizini şu cümleyle bitiriyor:

“Filistin anlatısı artık burada, kalıcı biçimde yerini aldı. Sanatın bugünkü manzarası, 7 Ekim öncesiyle karşılaştırılamayacak kadar farklı. Yalnızca özgürlüğü inkâr etmeye çalışan bir özgürlük, reddedilmelidir.”

Kaynak: Gazete Oksijen