24 Aralık 2024, Salı Gazete Oksijen
Haber Giriş: 03.06.2022 04:35 | Son Güncelleme: 06.06.2022 14:20

Kuş Uçuşu’nda, kuralsız Z kuşağı, kibirli X kuşağına karşı

Yeni Netflix yerli yapımı Kuş Uçuşu seyircileri parıltılı ve hareketli medya dünyasının kamera arkasına götürüyor
Kuş Uçuşu’nda, kuralsız Z kuşağı, kibirli X kuşağına karşı

Defne Akman

Kuş Uçuşu’nda idealist ve romantik değerlerle uzun ve zahmetli bir yola adanmakla, kısa yoldan başarıya ulaşmak arzusu biri yolun başında, biri de yol yorgunu iki kadın meslektaş üzerinden anlatılıyor. Birce Akalay hayatında önceliğini işine vermiş, yıllarca çalışarak kariyer hedeflerine erişmiş haber sunucusu ve yapımcısı gazeteci Lale Kıran’ı canlandırıyor. Miray Daner meslek hayatının başındaki hırslı ve manüpilatif stajyer Aslı Tuna rolünde. İbrahim Çelikkol da Lale Kıran’ın uzun yıllardır birlikte çalıştığı yapımcısı ve eski sevgilisi Kenan Sezgin olarak ekrana geliyor. Ayrıca Burak Yamantürk Lale Kıran’ın anlayışlı kocası Selim, İrem Sak birlikte çalıştığı ve en yakın arkadaşı Müge, Defne Kayalar ise kanal yöneticisi Gül rolünde. 

Kuş Uçuşu’nda başarı hakkında bol bol aforizmalar var. Zirveye ulaşmak, en tepeye çıkmak sonra yerinden edilip devrilmek gibi kavramlar sıklıkla dış sesle bildiriliyor. Aslanlar ve kuşlar üzerinden alegorik bir anlatım söz konusu. Dizi aynı zamanda All About Eve ve The Morning Show’dan esintiler barındırıyor. (Senarist Meriç Acemi ilkine katılıyor, ikincisine katılmıyor….)

Pazarlamacılar, araştırmacılar insanları yaşlarına indirgeyip onlara X, Z gibi etiketler koymayı seviyor. Elbette Lale ve Aslı farklı çalışma ahlakları olan, farklı yıllarda doğmuş insanlar. Bununla birlikte onlarınki bir kuşak çatışmasından daha çok bir iktidar savaşı. Ayrıca tüm ayrılıklarına rağmen her ikisi de özellikle kadınların çoğu zaman adil davranmayan bir dünyada var olmaya çalışıyorlar. Kuş Uçuşu da işte bu kıyasıya rekabetin yaşandığı ve her gün evimize haberleri getiren insanların hayatından bir kesit sunuyor. Başarı, şan ve şöhret, emek ve fedakarlıkla mı geliyor yoksa başkalarının kötülüğü pahasına bile hedefinden şaşmayanlara mı ait birlikte izleyip göreceğiz. 

Sekiz bölümlük dizinin yönetmeni Deniz Yorulmazer. Bölümler ortalama 45 dakika.  Dizinin senaristi Meriç Acemi, başrol oyuncuları Birce Akalay, Miray Daner ve İbrahim Çelikkol O2’nin sorularını yanıtladı. 

“Görünüşte olmuş ama tadına bakınca kekremsi, tatsız gelen meyvelerden Lale"

Birce Akalay – Lale Kıran

Canlandırdığınız Lale karakteri bir anlamda çağı yakalayamıyor. Kendisini vazgeçilmez görmesinin sonuçlarını yaşıyor. Ne yaparsa tutunabilir? Kariyerinde belirli bir eşiğe ulaşmış insanlar için bize neler söylüyor dizi sizce?

Çağı yakalayamadığı için eskiden biz de büyüklerimize serzenişte bulunurduk. Annelerimiz babalarımız çocukluklarında radyo tiyatrosu dinlerken biz onların yaşındayken internetle buluşmuştuk. Teknolojinin hızı bizim için eğlenceli onlar için ise korkutucuydu bir noktada. Çünkü biz onları bize yetişemedikleri ve bizleri anlamadıkları için zaman zaman suçladık da. Adapte olmaları da haliyle zaman aldı. Bu uzay boşluğu gibi büyük mecrada ulaştıkları bilgi kirliliği onların yaşamlarını ciddi ölçüde sarstı bence, hala da sarsmaya devam ediyor. Şimdi bizler o kadar olmasa da bir kuşak çatışmasının içerisinde gibi görünüyoruz. Ancak bence çok da öyle değil. Post modern çağın bize sunduklarından ihtiyaçlarımız doğrultusunda bizler de faydalanıyoruz. Ancak diğer yarımızda da modern çağın ilkeleri ve düşünme formları mıh gibi duruyor. Onlardan vazgeçmek çok mümkün değil ben ve benim gibiler için. Dolayısı ile ben iki kuşağın da birbiri ile girift ilişkiler kurmasından yanayım her zaman ve bunu bir noktada yapabildiğimi ve hatta zaman zaman yaşsız olduğumu düşünüyorum. Lale Kıran’ın durumu çok farklı, o salt bir doğrunun peşinde yıllarca bir robot gibi yaşamış maalesef. Olduğu yaşa kadar sadece -meli -malı ekleriyle yaşamış, bunu önce tercih etmiş sonra da bu yaşama biçiminden paçasını kurtaramamış bir kadın. Gözü sadece önündeki jenerasyonu değil sanki sınırlarını kendi belirlediği çemberinin dışındaki hiçbir şeyi görmüyor gibi. Kocası dahil. Bizim hikayemizde bir kuşak çatışmasından öte teknoloji ve dizginsiz kötüleşen  genç bir hırsın, ondan bir kuşak öncesinde kaba tabiriyle tırnaklarıyla başarıya ulaşmış fakat egosuyla körleşmiş bir insana açtığı savaşı izliyor olacağız. Lale fark ettiğinde ise çarşı pazar karışacak diyelim. 

Sizce eski ve yeni kuşaklar bir arada nasıl çalışır? 

Ortak bir dil oluşturmak gerekiyor kesinlikle. Hiçbir ilişki tek tarafın çabası ile gelişmez. İki kuşak da bunun için düşünebilmeli, yeni yollar ve yöntemler geliştirmeli. Değişmek gelişmektir buna inanırım ben. Merkezimde benden bir sonraki kuşağa ulaşmak çabası yok açıkçası. Ben zaten içinde bulunduğum zamanda şahane bir akıştayım ve çağ ile dans ediyorum. Yaşı kaç olursa olsun her insan ile sağlıklı iletişim kurmaya, asıl olanın iletişim olduğuna inanıyorum. Sadece kendimi her gün yeniden tanımaya, yeni yaşlarımı ve düşlerimi anlamaya, yaşanmışlıklarımdan hisseler çıkarıp değişmeye, gelişmeye ve iyi kalmaya çalışıyorum. İyiliğin peşinden koştuğumuz zor bir çağda yaşıyoruz. Birikimlerimizin yeni kuşağın düşünme biçimleri ile buluşması harika bir zenginlik bizim tarafımızdan. Onların da bizlerin tecrübelerine ve iç güdülerimizin kuvvetine inanması lazım. O zaman yol çok keyifli oluyor işte. Metropolde doğmuş, iyi imkanlarla okumuş, konforlu hayatlar sürmüş, hayatını kurmuş ya da kurmaya gayret eden gençlerin bazılarını maalesef biraz snob buluyorum. Biz eskiden böyle değildik. Hatta hala değilim diyebilirim. Ancak Türkiye’de imkansızlıklar içerisinde doğmuş büyümüş, düşler kurmuş ve onları gerçekleştirmiş, kendini tamamlamak için gayret eden birçok genç tanıyorum farklı farklı şehirlerden. Ve inanır mısınız muhteşem ilişkiler kuruyoruz. Bence sorun çağda değil insanın ve toplumun en küçük topluluğu ailelerde sanırım biraz.

Karakterinizin en iyi yanları hangileri? 

Aşırı çalışkan ve düzenli oluşuna bayılıyorum. Ben de fena değilim disiplin çok severim ama Lale biraz obsesif. Her ne olursa olsun vicdanlı bir kadın. Hırslarını yönetmeyi başarmış küçük balığı yememiş. Ama yendiği zamanlara da şahit olmuş tabii ki o kadar da masum değil. Ama o işlerden Kenan sorumlu olduğu için Lale’nin eli günaha hiç bulaşmamış. İyi mi değil mi bilemeyeceğim ama doğru olanı yapmak için hayatının en büyük aşkını bırakmak da cesaret ve irade isteyen bir hareket. Takdir edilesi olabilir. Ve iyi bir insan Lale.

Karakterinizin en kötü yanları hangileri? 

En kötüsü kendine yalan söylemesi. Gerçi bunu hepimiz yapıyoruz. Ama kendine yalan söylediği için birikiyor zaten her şey patlamaya hazır bir yanardağ gibi içinde. İç dünyası ikiye bölünmüş ama o derece inandırmış ki kendini yaşaması gereken hayatın o olduğuna. Sonunda o hayatın içinde boğuluyor maalesef. Ve egosunu yönetememiş olması da trajik hatası. Buna salt kötü bir özellik diyemem ama eksik ya da ham kalmış bir karakter diyebilirim. Zaten sonunda da bununla yüzleşmek zorunda kalacak. Bazen güç ya da iktidar insanı kör eder bu bir zafiyettir. O da iyice körleşmiş dışı olmuş gibi görünürken içi ham kalmış maalesef. Yani olmamış bir meyve gibi Lale. Görünüşte olmuş ama tadına bakınca kekremsi, tatsız gelen meyvelerden.

Lale ve Kenan’ın ilişkisi hakkında biraz daha bizi aydınlatabilir misiniz? Hem birlikte iyi çalışan bir takımlar hem de aralarında eski sevgili olmaktan kaynaklanan bir çekim var. Bu dengeyi nasıl kurmuşlar?

Lale ve Kenan deyim yerindeyse birlikte ve tutkulu bir aşkla büyümüş, devamında profesyonel hayatta da omuz omuza yürümüşler. Lale Kenan’dan ayrılmasının akabinde işleri sebebiyle kopamayacaklarını anladığında artık elmalar ile armutları karıştırmaması gerektiğini öğrenmiş. Bazen hala çok ama çok sevdiğin büyük aşkınla iyi ve sıkı birer arkadaş olarak kalabilmek, sevgili ya da eş olmaktan çok çok daha iyidir. Bence Lale’de Kenan’da bu değerin farkında. Aksi tabiatlarına aykırı zaten. O yüzden ikisi de denge konusunda ahenkliler bence. Ta ki bir kuş kulaklarına fısıldayana kadar.

Lale ve Selim’in ilişkisi hakkında da biraz konuşalım. Lale, çoğu zaman kocasının duygusal anlamda ihtiyaçlarına yanıt veremiyor sanki. Neden bu adamla evlenmeyi tercih etti?

Seni gün be gün öldüren bir aşkla yaşayamazsın. Lale de Kenan’a çok aşıkken artık bu aşktan zarar gördüğünü idrak ettiğinde, bardak taştığında, Kenan’dan ayrılmış. Ancak sevgili oldukları süreçte birlikte inşa ettikleri projeleri bir anda başarıya ulaşınca kopamamışlar. Hal böyle olunca Lale her şeyi unutup, her gün gözünün önündeki bu adamı geride bırakıp kendine yeni ve güvenli bir alan yaratmak istemiş. Tam o sırada Selim çıkıyor karşısına. Selim tam olarak aşık olunacak neredeyse kusursuz bir eş, her yıl yılın babası seçilebilecek bir adam. Öyle bir prototip. Selim’i tanıdığında da bence Kenan’dan içinde kalan ve birikmiş aşkı bir şelale gibi ona sunmayı tercih ediyor. Sevmediğin bir adamdan çocuk sahibi olamazsın, Selim’i seviyor Lale. Bağları da zaman içerişinde güven duygusuyla çok güçlenmiş ve anlayış üzerine kurulu sağlıklı bir evlilikleri var. Lale kesinlikle sistemli ve düzenli bir huzuru arayan akıllı bir kadın. İçgüdüleri kılavuzluğunda ve aklını da kullanarak bu dengeyi önce kendi içinde sağlamayı başarmış. O kadar ki Selim de biliyor Lalesiz Kenan, Kenansız Lale olmaz. Paket bu ilk günden beri. Ancak o da bunu kabullenmiş özünde bilge bir ruh. Dolayısıyla üçü de bu dengeyi zekası ve içgüdüleriyle korumayı başarmış diyebilirim.

Dizinin Türkiye’de ve başka ülkelerde nasıl karşılanacağını düşünüyorsunuz?

Daha önceki projelerimizden bizleri tanıyan ve seven izleyicilerimiz, epeydir merakla ve heyecanla bu projeyi bekliyorlar. Dilerim beğenirler ve şahane geri dönüşler alırız. Ben çok heyecanlı ve mutluyum. Onlarla uzaktan da olsa kurduğumuz bağ kuvvetlidir. Birbirimize dokunmanın yollarını başka yöntemlerle bulduk biz. Şu an bu röportaj da onlardan biri mesela. Bunun dışında yönetmenimiz Deniz Yorulmazer’in üslubunun dünya sevircisini rahatlıkla kavrayabilecek bir üslup olduğunu düşünüyorum. Ayrıca mesele evrensel bir mesele her ülkeden rahatlıkla karşılık bulabilecek bir öykümüz var. Beğenileceğinden şüphem yok.

“Aslı’nın çalışma hayatınızda yakınınızda olmasını kesinlikle istemezdiniz"

Miray Danar  (Aslı Tuna)

Aslı’ya beşinci bölümde çalışma arkadaşı, “Neden Lale Hanım’ın asistanı oldun?” diye soruyor. Ben de aynı soruyu size yöneltmek istiyorum. İletişim mezunu genç ve akıllı bir kadının enerjisini daha iyi haber yakalamak yerine getir götüre, hile hurdaya yöneltmesinin nedeni nedir?

Aslı her toplumda çalışma hayatında görebileceğimiz bir insan tipi aslında. Bugün dünyada en tepe noktalarda Aslı gibi  bir sürü insan örneği mevcuttur. Yeni dünya buna strateji veya rekabet gücü diyor ve etik kurallar göz ardı ediliyor. Tabii bu her insan için geçerli değil, hedefine ulaşmadaki plan ve yöntemler kişiye göre farklı. Biri basamakları en alttan teker teker tırmanır, biri kuş uçuşunu tercih eder. Kuş uçuşu, yani iki nokta arasına  en kısa mesafede ulaşma çabası, bu projede Meriç Acemi tarafından çok ustaca kaleme alınmış; senaristimiz birinin hedefine ulaşmak için neleri göze alacağını, nelerden vazgeçebileceğini, ne tavizler verebileceğini çok ince ince Z Kuşağından biri üstünden anlatmış. Aslı’nın asistanlığı da hedefe giden yolda küçük bir basamak sadece.

Karakterinizin iyi ve kötü yanları hangileri?

Aslının zeki oluşu hem iyi hem zorlayıcı yanı. Aslı’yı hırslarının yönetiyor oluşu karakterin kötü tarafı, azimli değil hırslı. Hep görünür olmak ve varmak istediği hedefe en kısa yoldan ulaşmak istiyor, Bu da Aslı’yı tehlikeli biri haline getiriyor, zekası ve fiziki görüntüsü ile de bunu çok iyi kamufle ediyor. Aslı’nın gerçekte çalışma hayatınızda kesinlikle yakınınızda olmasını istemezdiniz :)

Aslı Lale’nin hangi özelliklerine gıpta ediyor? Hayat tarzı ve sahip olduklarına imrenmesinden öte kendisine örnek aldığı bir takım mesleki beceriler ve kişilik özellikleri var diye düşünüyorum. Onlar neler sizce?

Lale’nin mesleki başarısına, konumuna gıpta ediyor. Lale’ye duyduğu hayranlıkla iletişim okuyor. Aslında ilk sahnede Aslı’nın tuvalette Lale ile olan karşılaşmasında Aslı’nın en şeffaf ve masum halini görüyoruz. Lale’yi rol model almış ve bunu bütün samimiyeti ve içtenliği ile Lale’ye itiraf ediyor. Lale’nin oradaki tavrı ve tepkisi Aslı’nın ilk kırılma noktası oluyor. Lale’nin çalıştığı kurumda işe başladıktan sonra da hayranlığın yerini daha kötücül duygular kaplamaya başlıyor ve Lale’nin bulunduğu yer kesin hedefi haline geliyor. Aslı, Lale olmak istemiyor. Lale’nin yerinde olmak istiyor.

Sizce eski ve yeni kuşaklar bir arada nasıl çalışır?

Tecrübe ve deneyim tartışmasız saygı duyulması gereken bir güç. Bu gücü sizden sonra başlamış biri üstünde nasıl kullandığınız çok önemli. Yeni başlayanı ezen, hor gören, sözel veya tepkisel aşağılayan bir güç karşısında uzlaşma beklemek tabii çok zor. Z kuşağında biat kültürü yok çünkü. Eleştiri ve yönlendirmeye açık bir jenerasyon. Düşünün ki X kuşağının 30’lu, Y kuşağının 20’li  yaşlarda ulaştığı internete Z kuşağı doğduğu ilk yıllarda elindeki telefonla ulaşmış. Teknolojinin içine doğmuş orantısız zeka kullanan bir nesil. Bilgiye erişimi çok yüksek düzeyde, internete çok hakim, bu alanda da iki kuşak üstüne göre çok avantajlı. Tecrübe ve yeni neslin özellikleri harmanlanınca son derede verimli ve uyumlu bir çalışma ortamı yaratılabilir. Tabii bu X ve Y kuşağı yöneticinin liderlik maharetine bağlı Z kuşağını iyi tanıyıp iyi yönetiyor olması gerekiyor. 

Dizinin Türkiye’de ve başka ülkelerde nasıl karşılanacağını düşünüyorsunuz?

Kuş Uçuşu, gerek senaryosu (Meriç Acemi Kuş Uçuşu ile şahane bir dünya kurmuş çok güçlü bir hikaye kurgulamış), gerek oyuncuları, (Birce Akalay, İbrahim Çelikkol, İrem Sak, Defne Kayalar ve tüm oyuncu arkadaşlarım) gerek çekim dili  (Deniz Yorulmazer ve tüm çekim ekibi) ile çok titiz ve emek verilmiş bir proje. İş dünyasının ve sosyal yaşamın kuşaklar arası iletişim ve uyum sorununu anlatıyor olması sebebiyle Türkiye’de ve izleyiciyle buluştuğu her ülkede beğeniyle izleneceğini ve ilgi göreceğini düşünüyorum. Biz anlattığımız hikayeyi çok beğenerek, çok istekle anlattık, izleyiciye emanet ettik. Bundan sonrasında takdir izleyenlerin.

“İki kuşağın hoşgörüyle, empatiyle çalıştığına en yakından, dizi setlerimizde şahit oluyoruz"

İbrahim Çelikkol  (Kenan Sezgin)

Kenan’a göre Lale iyi bir insan mı, kötü bir insan mı, yoksa haftanın hangi günü olduğuna göre durum değişir mi?

Lale kimseye bilerek ve isteyerek kötülük yapabilecek bir kadın değil. Onun hırsı kendisi ve işi ile ilgili. Yaptığı işi en iyi şekilde, etik bir çerçevede yapmak istiyor. Hatta bu nedenle tüm gündemi alt üst edecek haberlerin teyidini almadan asla yayınlamıyor. Ekranın güvenilir ve başarılı yüzü. Kenan'ın da bu başarıda çok büyük bir katkısı var.

Dizide Birce Akalay’la  birlikte sizi etkileyici duygusal sahnelerde görüyoruz. Bu çekimleri, hazırlığınızla birlikte bize anlatabilir misiniz?

Bizim arkadaşlığımız 2017-2018 yılında çalıştığımız Siyah Beyaz Aşk dizisine dayanıyor. Oradaki arkadaşlığımız zamanla dostluğa dönüştü. Birce çok iyi bir partner, çok disiplinli. O yüzden onunla oynamak çok zevkli. Duygu çatışması yüksek sahneleri de zorlamadan çekebiliyoruz. 

Lale evlenip çoluk çocuk sahibi olmasına karşın Kenan’ın hayatının merkezinde gerek mesleki gerek duygusal olarak hala yerini koruyor. Neden böyle?

Kenan, Lale'nin üniversite aşkı. Televizyon haberciliği ve çok izlenen bir program yapmak, ikisinin o zamandan ortak hayali. Lale’nin özel hayatında daha düzenli ve güvenilir bir yaşam kurmak istemesi, Kenan'ın da buna pek yanaşmamasından dolayı aşkları sona ermiş. Ama ortak hayalleri yüzünden ilişkileri, iş ortaklığı olarak devam etmiş. Birlikte kazıya kazıya elde ettikleri başarı onları bir arada tutuyor. Çünkü Kenan olmadan Lale Kıran, o olmadan da Kenan olmaz.

Karakterinizin en iyi yanları hangileri? 

Kenan çok sahiplenici ve sadık bir dost. Sevdiklerini korumak için her şeyi göze alır. Başarı ve stres yönetiminde uzman.

Karakterinizin en kötü yanları hangileri? 

Ego ve kendine olan aşırı güveni burunlarına kadar giren tehlikeyi görmesine engel olabiliyor.

Sizce eski ve yeni kuşaklar bir arada nasıl çalışır? 

Bir yanda tecrübe, bir yanda istek ve dinamizim… Geçmişin tecrübesi, geleceğin enerjisiyle birleşebildiği zaman başarı zaten kaçınılmazdır. Dizimizin konusu kuşak çatışması olsa da günümüzde bu iki kuşağın hoşgörüyle, empatiyle çalıştığına en yakından, dizi setlerimizde bile şahit oluyoruz.

Kuş Uçuşu aslında kadınların daha egemen olduğu bir dizi. Gerek senaryo yazarı bakımından gerekse dizi evreni bakımından durum bu. Bu dişi enerjiyle çevrili olma hali hakkında neler söyleyeceksiniz? 

Günümüzde bir çok alanda kadınlar aktif ve çok başarılı görevler üstlenmiş durumda.. Keza medya sektöründe de durum böyle. Bakış açıları, vizyonları, çalışkanlıklarıyla sektörün nabzını tutuyor, gelişimine katkı sağlıyorlar.   O yüzden bu durum sadece dizinin evreniyle sınırlı değil. Kadın her çalışma alanında vardır, olmaya da devam edecektir.

“Z kuşağı tepe tırmanmadan, viraj almadan geliyor, kuş uçuşu"

Meriç Acemi – Senarist

Evet, hikayem All about Eve’den esintiler taşıyor. 1955 yapımı bu değerli film, çırağın ustaya, yeninin eskiye savaş açması hikayelerine, her zaman bir ışık tutmuştur. Benim de referanslarımdan biri olduğunu söyleyebilirim. Fakat The Morning Show için aynı şeyi söyleyemem. Dizinin fragmanı yayınlandığında, Kuş Uçuşu’nun genel çatısını ortaya çıkarmış, ilk dört bölümünü yazmıştım. Zaten izlendiği zaman da bu anlaşılacaktır. Dip not; The Morning Show’un fragmanı yayınlandığında, estetik olarak, halihazırda çalışmakta olduğum hikayeme benziyor olması biraz endişe ettirdi beni. Dizinin bölümleri yayınlandığında, aynı yerlerde dolanmadığımızı, onun derdinin farklı olduğunu gördüm ve rahatladım.

“Kuş uçuşu”, hikayenin felsefesine ait bir laf. Yeni dönem ruhunu yansıtıyor: Z kuşağının yeni tip “kazananları” için; “Tepe tırmanmadan, viraj almadan geliyorlar, kuş uçuşu…” diyoruz dizide de… Bir tarafta hala “Biz buralara ustamıza çay taşıyarak geldik” diyen, çekilen çileyi kutsayan X kuşağı var, diğer yanda, kendi mecrasını yaratıp, çok kısa sürede, kendi yöntemleriyle zirveye ulaşabilen Z kuşağı… Bugünkü yol alma şekline verdiğim isim oldu “kuş uçuşu”. 

Yeri gelmişken şunu açıklayayım: Bugün, yeni dünyanın en güçlü enstrümanı olan sosyal medyayı iyi kullanabilenler, somut dünyanın gerçeklerini bükebiliyorlar. Algı yaratarak, gerçeği değiştirebiliyorlar ve bence bu inanılmaz bir şey. Aslı karakterinin bunu nasıl ustalıkla yaptığını, kendi yarattığı algının, nasıl gerçeğe dönüşebildiğini ve bu şekilde kocaman savaşların bile kazanılabileceği ihtimalini anlatıyor hikaye. 

Eski ve yeni kuşaklar birbiriyle nasıl çalışabilir?’ diye sorulmuş: Sanıyorum, farklılıklara saygı duyarak… İki tarafın da birbirinden alabileceği çok şey var bence. Geçmişi kutsayıp, yeniyi aşağılayarak, sürekli geçirdiği senelere vurgu yaparak devam ederse, eski kuşaklar devrilmeye mahkum olurlar. Eski olan her şeyi aptalca bulmak, ondan bir şekilde yararlanmaya çalışmamak da yeni kuşağı aksak bırakır diye düşünüyorum. Ayrıca, yeni kuşak temsilcisi bir gencin, tecrübeye, yaşa, kazanılmış başarılara da fazlaca prim vermesi, “Benim fikirlerimin önemi yok. Tecrübeli isimler benden daha iyisini bilir" ön kabullenişini de yanlış buluyorum kendi adıma. Sorgulamaktan asla vazgeçmemeliyiz gibi geliyor