20. Little Simz – Flood (ft Obongjayar & Moonchild Sanelly)
Minimal bir post-punk altyapı üzerinde Simz, hayatının “dâhiyane planını” anlatıyor: mümkün olduğunca özgür olmak. Şarkının ilk yarısında karşısına çıkan engelleri Marvel karakteri gibi aşarken, ikinci yarıda bir çırak edasıyla genç dinleyicilere bilgelik dolu altı maddelik bir “büyüklük planı” sunuyor: “Sırtlanlarla aynı masaya oturma, seni kemik gibi görürler.” Rap kariyeri hiç düşmezse bile, liderlik kitabı yazacağı kesin.
19. Bad Bunny – Nuevayol
Bad Bunny’nin Debí Tirar Más Fotos albümünü açan şarkı New York’a adanmış, ama bir dünyanın yükünü taşıyor: yerinden edilme, kimlik, direniş… El Gran Combo’nun 1975 klasiği Un Verano en Nueva York’un sample’ı, Latin topluluklarının NYC’de yarattığı kültürel harmanı selamlıyor; Dominik dembow ve anavatan özlemi de ekleniyor. Bad Bunny’nin ülkesi ve diasporası için bir meydan okuma; geri kalan herkes için ise “seviyorsan gel öğren, kutla, dans et” çağrısı.
18. Wednesday – Elderberry Wine
Kuzey Carolina grubunun gürültülü güneyli punk’tan uzaklaşıp yumuşak bir kırılganlığa büründüğü bu parça, iki insan arasındaki mesafenin sessizce büyüdüğü o ince anları anlatıyor. Önceden birbirinin gözyaşına neyin sebep olduğunu bilen iki kişi, artık havaalanına sessizce gidip geri dönüşsüz bir kopuşun eşiğinde sallanıyor.
17. Raye – Where Is My Husband!
Aretha Franklin temposunda olmasa da aynı ruhu taşıyan bir hikâye: “Doğru adam bir yerlerde var” diyen arkadaşlara sinirlenen bir kadının öfkeyle arayışa çıkışı. Ronson havasında üflemeler, ayak yere vuran bir isyan ve Raye’in göz kırpışlı vokali.
16. Wet Leg – Catch These Fists
İki saniyede Wet Leg’in tek albümlük bir fenomen olmayacağını kanıtlayan parça. Kapı kırar gibi giren riff, ardından Rhian Teasdale’in “Ağzımdaki tadı bozdun” diye özetlediği ketaminli bir gece ve mide kaldıran bir flört girişimi. Strongbow Dark Fruit detayı tam yerinde.
15. Geese – Taxes
New York grubunun 23 yaşındaki solisti Cameron Winter, bir ömre sığacak kalp kırıklığını bu şarkıya sıkıştırıyor. Vergiler, tutunmaya çalıştığımız ama sonunda bırakmak zorunda kaldığımız şeylerin metaforuna dönüşüyor. “Doktor, doktor, önce kendini iyileştir” çığlığı hem absürt hem gerçek.
14. Aya – Off to the Esso
Hızlanmış, yamulmuş bir elektronik altyapı üzerinde Aya, sabahın köründe toplu taşımada sarhoş olmanın “beyin titreten” deneyimini anlatıyor. Dil içi monolog ve dışa vuran çılgınlık iç içe geçiyor. İngiltere’nin en yaratıcı söz yazarlarından biri.
13. Olivia Dean – Man I Need
“Sevgili sahibi olmak artık utanç mı?” sorusunun viral olduğu bir yılda Dean, modern ilişkilerin baskısını en iyi anlatan isimlerden biri oldu. Man I Need, UK listelerinde 1 numaraya yükseldi; şarkıda Dean hem sinirli hem heyecanlı, kovalamacayı sevdiğini belli ediyor.
12. Blood Orange – The Field
Vini Reilly’nin 1998 tarihli Sing to Me parçasının gitarları, Polachek ve Daniel Caesar’ın vokalleri, spritely breakbeat ve cızırdayan çellolar bir araya geliyor. Dev Hynes tüm bu parçaları örümcek ağı gibi zarif bir dokuya bağlıyor.
11. CMAT – The Jamie Oliver Petrol Station / Take a Sexy Picture of Me / When a Good Man Cries
İrlandalı CMAT bu yıl üç şarkısıyla listeye girdi. TikTok’u sallayan beden algısı hikâyeleri, bir poster karşısında yaşanan varoluşsal çöküş ve bir kırılmanın country dokulu, duygusal anlatısı… Hepsi onun mizah ile acıyı harmanlama becerisini ortaya koyuyor.
10. Smerz – You Got Time and I Got Money
Norveç ikilisi, Big City Life albümündeki keskin ironiye rağmen bu parçada içten bir romantizme ulaşıyor. “Beni kollarına sar” nakaratı eski kız gruplarının naifliğini çağrıştırıyor, yaylılar ise Bitter Sweet Symphony havasında bir hüzün taşıyor.
9. Alex G – Afterlife
Mandolinli hafiflik, gençlik anılarının bulanık nostaljisi ve “I began another life” nakaratıyla dolu, iki bira sonrası yaz yapılan yürüyüşlerin müzikal karşılığı.
8. Lily Allen – Pussy Palace
Bir aldatma hikâyesini buluntu eşyalarla anlatan Allen, iğne deliği gibi ayrıntılarla keskin bir atmosfer yaratıyor. Hem tiksindirici hem büyüleyici; hem şekerli hem zehirli.
7. Pulp – Spike Island
2001’den beri ilk albümlerini duyuran Pulp, geri dönüşlerini disco ritimli bir marşla kutluyor. Jarvis Cocker’ın “Performans için doğdum” sözleri, hem kendilerine hem de yıllardır onları bekleyen dinleyicilere bir selam.
6. Jade – Plastic Box
Robyn’in yokluğunda “dans ederken ağlama” türünün bayrağını taşıyan şarkı, sevgilinin geçmişteki ilişkisini kıskanmanın irrasyonel ama gerçek duygusunu yakalıyor.
5. Addison Rae – Headphones On
Müziğin acıyı uyuşturma gücü üzerine bir şarkı yazıyorsan, kendisinin de bunu yapabilmesi gerekir. Headphones On tam olarak böyle bir halka: Britney tatlılığı, Ray of Light atmosferi ve kaçış hissi bir arada.
4. Lady Gaga – Abracadabra
Mayhem albümünün büyük hiti, Gaga’nın pop ikizlerini (videoda gerçek anlamda iki Gaga var) peak-hours house ritimleriyle buluşturuyor. Bad Romance tarzı heceli nakaratlar, teatral enerji ve çifte eğlence.
3. Chappell Roan – The Subway
Bu yılın en büyük pop çıkışlarından Roan, Cranberries ve Sinéad O’Connor’ın ruhunu taşıyan gotik, koro destekli bir ayrılık destanı sunuyor. İkinci albümünü aceleye getirmeyeceğini söyleyen Roan’ın elinde şimdilik bu sonsuz döngülü harika parça var.
2. PinkPantheress – Illegal
Yeni bir “ot satıcısıyla tanışma” hikâyesi üzerine kurulmuş, hem paranoyak hem büyüleyici bir parça. Underworld’ün Dark & Long (Dark Train) şarkısının hızlandırılmış sample’ı, THC’nin yarattığı panik–coşku karışımını mükemmel yansıtıyor.
1. Rosalía – Berghain
Klasik mi? Opera mı? Pop mu? Hiçbiri, hepsi. Rosalía, Londra Senfoni Orkestrası’nın dramatik patlamalarını kendi vokal virtüözitesiyle birleştiriyor; Björk’ten “ilahi müdahale”, Yves Tumor’dan Mike Tyson alıntıları, Orta Çağ referansları… Hepsi, yıkıcı bir ilişkiyle boğulan bir kadının gotik bir kulübede kendi gücünü geri alışına dönüşüyor. Parça o kadar büyük, o kadar yoğun ki dinleyeni yutuyor ve hayranlık içinde bırakıyor.
Guardian'ın hazırladığı listenin çalma listesi de burada: