23 Mart 2025, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 21.03.2025 10:21 | Son Güncelleme: 21.03.2025 11:16

ABD'nin akademi ve iş dünyası Trump'a karşı ne zaman sesini yükseltecek?

Donald Trump, Eğitim Bakanlığı'nı kapatan kararnameyi böyle imzaladı
Donald Trump, Eğitim Bakanlığı'nı kapatan kararnameyi böyle imzaladı
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Dani Rodrik / Project Syndicate

Harvard Kennedy School'da Uluslararası Politik Ekonomi Profesörü olan Dani Rodrik, Uluslararası Ekonomi Birliği Geçmiş Dönem Başkanı ve Straight Talk on Trade: Ideas for a Sane World Economy (Princeton University Press, 2017) kitabının yazarıdır.


Amerika'nın muazzam zenginliği ve gücü iki sütun üzerine kuruludur: üniversiteler ve iş dünyası. Birincisi, ülkeyi dünyanın en iyi beyinleri için bir mekân haline getiren fikirleri, araştırmaları ve eğitimi üretir. İkincisi ise Amerika'nın müthiş ekonomik motoruna güç veren yatırım ve inovasyonu üretir. Ancak şimdi Başkan Donald Trump her ikisini de mahvetmeye niyetli görünüyor.

Trump'ın bu tavrı sürpriz değil. Ekonomi politikalarına ilişkin fikirleri her zaman çılgınca olmuştur ve "woke" kültürün yuvası olarak gördüğü elit akademik kurumlara karşı nefreti iyi bilinmektedir. Asıl şok edici olan ise kurumsal ve akademik liderlerin neredeyse hiç ses çıkarmamış olması.

Trump'ın geçtiğimiz kasım ayındaki seçim zaferinden sonra iş çevrelerinde ihtiyatlı bir iyimserlik vardı. Onlara göre Trump, özel sektöre karşı sert konuşan ve örgütlü işçiliği ve düzenlemeleri destekleyen Joe Biden'dan sonra hoş bir değişiklik gibi görünüyordu. Buna karşın Trump, düşük vergi ve daha az düzenleme sözü verdi. Gümrük tarifelerinden bahsetmesi bir sorundu, ancak çoğu kişi bunun büyük ölçüde göstermelik olduğunu varsayıyordu. Borsa yeni zirvelere yükselerek Trump'ın seçilmesini kutsadı. Teknoloji milyarderleri Trump'ın geçiş sürecine bağışta bulundu ve yemin töreninde diz çöktü.

Aradan geçen haftalar bu iyimserliğin son derece yanlış yönlendirilmiş olduğunu gösterdi. Trump ekonomiyi birbiri ardına ters köşeye yatırarak ABD borsalarının Kasım ayından bu yana elde ettiği kazançlardan daha fazlasını kaybetmesine neden oldu. Hangi hamlenin daha kötü olduğunu bilmek zor: Amerika'nın en yakın müttefiklerine (Kanada, Meksika ve Avrupa) uygulanan yüksek gümrük vergileri mi, yoksa ekonomik belirsizlik göstergelerini 2008 küresel mali krizinden daha yüksek seviyelere çıkaran ticaret politikası konusundaki sürekli palavralar, tehditler ve kışkırtmalar mı?

Daha da kötüsü, Elon Musk'ın Hükümet Verimliliği Departmanı, temel yasal ilkeleri ihlal ederek ve 100.000 'den fazla kamu çalışanını işten çıkararak federal hükümete zarar verdi. Dış yardımların kesilmesinin soğukkanlı bir mantığı olsa da, yönetim aynı zamanda sağlık ve biyolojik bilimlerden eğitime kadar çeşitli alanlarda temel araştırmalara açıklanamaz bir şekilde balta vurdu.

Amerikalı iş dünyası liderleri için Trump'ın, servetlerini oluşturdukları sistem için açık ve mevcut bir tehlike olduğu belirgin olmalıdır. Trump'ın dengesiz ticaret politikaları ne kadar zarar verici olursa olsun, gelişen bir piyasa ekonomisinin ihtiyaç duyduğu temel kurumlar olan hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bilime ve inovasyona devlet yatırımı, kamu altyapısı ve benzer düşünen yabancı ülkelerle istikrarlı ve dostane ilişkiler için oluşturduğu tehdidin yanında solda sıfır kalır.

Musk kendi başarısının büyük bir kısmını bu kurumlara borçludur. Zamanlaması iyi ayarlanmış bir devlet kredisi olmasaydı Tesla iflas ederdi; SpaceX ise on milyarlarca dolarlık devlet ihalesi aldı. Ancak Trump, ülkenin sorunlarına çözüm üretmek bir yana, tutarlı bir strateji bile geliştirmeyen bir gündem uğruna tüm bu işlevleri bir kenara bıraktı.

Trump'ın ABD akademisine yönelik tehdidi daha da açık. Temel tıbbi araştırmalar için devlet desteğini keskin bir şekilde azalttı; ve antisemitizmle mücadele kisvesi altında, ülkenin önde gelen üniversitelerinden bazılarını keyfi olarak fonlardan mahrum bıraktı. Columbia ve Johns Hopkins ilk hedeflerdi, ancak diğerleri de (kendi kurumum Harvard da dahil olmak üzere) doğrama tahtasında.

Bir demokrasinin temel kurumları saldırıya uğradığında, büyük iş dünyası ve akademik kuruluşlara liderlik edenlerin bir şeyler söylemek gibi büyük bir görevi vardır. Ancak ne şirket yöneticileri ne de üniversite rektörleri bu konuda bir adım atmış değil. Bunun yerine, Harvard'lı siyaset bilimciler Ryan D. Enos ve Steven Levitsky'nin "sessiz yatıştırma" olarak adlandırdıkları yaklaşımı benimsemiş görünüyorlar. Perde arkasında çalışarak ve dikkatleri üzerlerine çekmeyerek en kötüsünden kaçınabileceklerini hesapladılar.

Ancak Enos ve Levitsky'nin de işaret ettiği gibi, bu strateji işe yaramıyor. Merhum Hugo Chávez (Venezuela), Vladimir Putin (Rusya), Viktor Orbán (Macaristan), Narendra Modi (Hindistan) ve Recep Tayyip Erdoğan (Türkiye) gibi liderler her zaman üniversiteleri hedef alır ve akademik özgürlükleri ayaklar altına alır. Sansür, ister hükümet tarafından dayatılsın isterse kendi kendine uygulansın, tüm akademik kurumların ödediği bir bedeldir. Otokratlar başlangıçta piyasa dostu olsalar bile, eninde sonunda rekabetçi bir piyasa ekonomisinin kurumsal temellerinin altını oyarlar.

Diğer otoriter figürlerle kıyaslandığında, Trump'ın Amerika'nın demokratik kurumlarına yönelik saldırısı hızı, yüzsüzlüğü ve şeffaflığı bakımından nefes kesici olmuştur. Artık "O sadece böyle konuşuyor; bu tehditleri asla gerçekleştirmeyecek" demek mümkün değil. Hiçbir sivil toplum örgütü ya da kamu lideri durumun ciddiyetinden şüphe duymaya devam edemez.

Otokratlar, muhalifleri bölünmüş ve seslerini çıkarmaktan korkar halde kaldıklarında başarılı olurlar. Kolektif eylemin trajedisi de budur: bireysel olarak elimizi taşın altına koymayı reddettiğimizde hepimiz kaybederiz. İşte bu nedenle ülkenin önde gelen üniversiteleri ve en büyük şirketleri -hem en fazla güvenilirliğe hem de kaybedecek en fazla şeye sahip olanlar - şimdi bir şeyler yapmak için orantısız bir sorumluluk taşıyor.

Amerika'nın en iyi üniversitelerinin ve en zengin şirketlerinin yöneticilerinin - işçi sendikaları, inanç grupları ve diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte - hukukun üstünlüğü, akademik özgürlük ve bilimsel araştırmanın altını oymanın tehlikeleri hakkında açık ve yüksek sesle konuşan bir kamuoyu açıklaması yayınladığını düşünün. Böyle bir jest Trump ve müttefiklerini harekete geçirmez ama diğer demokratik güçlere cesaret verir, onları harekete geçirir ve harekete geçmelerine yardımcı olur. On milyonlarca Amerikalı birilerinin ne zaman konuşmaya cesaret edeceğini merak ediyor. En azından bunu yapanlar kendilerini tarihin doğru tarafına koymuş olacaklar.

©️ Project Syndicate, 2025.