Kenneth Jacobs / Project Syndicate
Lazard Yönetim Kurulu Başkanı
Birleşme ve satın alma piyasalarının durumu ile bunun iş dünyasının güvenine etkileri üzerine konuşma yapmak üzere Almanya'ya yaptığım son seyahatte, Faust efsanesinin en etkili yorumunu yapan dev yazar Johann Wolfgang von Goethe'nin evine rastladım. Bu bir tesadüftü. Bu hikâyede bir sihirbaz ve simyacı, kısa vadeli güç ve zenginlik için ruhunu şeytana satmak için pazarlık eder. Geçen haftaki gümrük vergisi açıklamaları Amerika'nın Faust pazarlığı olarak görülebilir.
Atlantik'in her iki yakasındaki CEO'lar ve yönetim kurulu üyeleri arasında güven zaten sarsılmıştı. Birleşme ve satın alma piyasaları, iş dünyasının uzun vadeli yatırım iştahı için iyi bir barometredir ve bu yılın ilk iki ayında son 20 yılın en düşük seviyesindeydi.
Bunun nedenini anlamak zor değil. Güven, öngörülebilirlikten ayrılamaz ve geçtiğimiz ay ABD Başkanı Donald Trump'ın yönetimi geniş tabanlı gümrük tarifeleri başlattı, ekonomik taahhütleri şüpheye düşürdü, federal kurumların çalışmalarını aksattı ve küresel jeopolitiği altüst edebilecek bir dizi politika çıkışlarıyla gündeme geldi.
Ancak sorun öngörülemezlikten daha derinlere dayanıyor. Karar alma çerçeveniz kısa vadeli çıkarlar için Faustvari pazarlıklara dayandığında, eylemlerinizin uzun vadeli sonuçlarını genellikle artık çok geç olana kadar fark edemezsiniz.
Trump yönetimi üstünlük sağlayacağına inanıyor
Gümrük tarifeleri de bunun bir örneği. Trump yönetimi, ABD'nin herhangi bir ticaret savaşında üstünlük sağlayacağına inanıyor, çünkü mal ve hizmet ihracatı ABD ekonomisi için ticaret ortaklarının çoğuna göre çok daha az önemli. Dolayısıyla gümrük vergileri ABD ekonomisini sekteye uğratırken, Çin, Kanada ya da Avrupa Birliği'ne çok daha fazla zarar verecektir.
Ancak ticaret savaşları genellikle mal ve hizmetlerle sınırlı kalmamış, sermaye kontrollerini de kapsayacak şekilde genişlemiştir. Trump yönetiminin ticaret politikasının gizli maliyeti de burada yatıyor.
Bugün yabancı ülkeler ABD hükümet borçlarının dörtte birini ellerinde bulunduruyorlar. Bu parayla ABD’nin kronik bütçe açıklarını finanse ettikleri gibi, elde ettikleri ticaret fazlasıyla da dolar rezervleri biriktirmelerinin yanı sıra ABD’nin düşük tasarruf oranını da telafi etmiş oluyorlar. Dış ticaret fazlalarıyla kazandıkları dolarları ABD kağıtlarına yatırmak zorunda değillerse de, çoğunlukla bundan kaçınmıyorlar.
Ama ya Amerika'nın başlıca ticaret ortakları, ABD hükümeti veya ABD firmaları tarafından ihraç edilen dolar cinsinden menkul kıymetlerin alımına bir vergi getirirse? Hazine ihalelerine yönelik önemli bir finansman kaynağı kaybolur ve ABD hükümetinin borçlanma maliyetleri artar. Daha fazla yerli sermaye Hazine ihalelerine yöneldikçe, diğer sektörlere yapılan yatırımlar sıkışır, faiz farkları genişler ve sermaye maliyetleri artar. Mortgage faiz oranları, kredi kartı faiz oranları ve işletmelerin borçlanma maliyetleri artar, bu da güçlü piyasa ve ekonomik zorluklar yaratır. Böyle bir vergi tehdidi bile ABD tahvil getirilerini etkileyebilir. Aynı sonuca ulaşan, daha ince yabancı dolar rezerv stratejileri hayal etmek zor değildir.
Bazıları, ABD’nin ticaret ortaklarının böyle bir adım atmasının pek olası olmadığını savunabilir, çünkü bu onlara da yüksek maliyetler getirecektir; ABD dolar rezervlerinden kaybedilen kazançlardan, diğer ekonomilere yapılan yatırımların risklerinin artmasına kadar. Ancak, ABD için maliyetler çok daha büyük olur ve çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıkar. Finansal yatırımları kaydırmak, yeni ticari ilişkiler kurmaktan çok daha kolaydır.
ABD menkul kıymetlerinin alımını caydıran bir vergi veya başka bir politikanın, bir tür "karşılıklı yok edici güven" yaratmasına bile yol açsa, Amerika'nın ticaret ortakları bunun değer olduğuna karar verebilir, çünkü etkili bir şekilde tarifelere karşı koymak için pek başka seçenekleri yoktur. Ticaret ne kadar agresif şekilde silah haline getirilirse ülkeler, bu aracı "nükleer " için kullanmaya o kadar çok eğilimli hale gelirler. Bu, siyasi açıdan oldukça cazip bir durumdur. "Eğer ABD mallarımıza vergi koyarsa, biz de borcuna vergi koyarız" şeklinde bir söylem de ABD vergileri nedeniyle baskı altında olan bir ekonominin lideri için güçlü bir kitle ikna yöntemi olabilir.
Trump yönetimi, açıkça, ABD’nin ticaret ortaklarının taviz vermesi için tarifeleri kullanma fikrini seviyor. Ancak yönetimin, kısa vadeli hedeflerine hizmet etmek için yapmaya hazır göründüğü pazarlık, Amerika'nın ekonomisi için büyük riskler yaratmaktadır.
© Project Syndicate, 2025