İran’la nükleer diplomasiyi canlandırmak gerekiyor
ABD ile İran arasındaki gerilimleri çözmek için her zaman en makul yol diplomasi olmuştur. Ancak dış politika duygusal akıntılara kapılıp popülist amaçlara boyun eğdiğinde, akil ve incelikli siyaset ustalığı arka plana çekilir. 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra Amerika’da olan buydu; Donald Trump’ın şatafatlı başkanlık döneminde de aynı tavrı gördük. Buna en iyi örnek ise Trump’ın fevri ve tek taraflı bir kararla ABD’yi 2015 İran nükleer anlaşmasından geri çekmesiydi. Anlaşma, yıllar süren çetin görüşmelerin sonucunda imzalanmıştı ancak Trump, İran’a karşı güttüğü küstah ve öngörüsüz “maksimum baskı” stratejisi dâhilinde anlaşmayı bir çırpıda silip attı. Fakat Biden’ın başkanlığa gelmesiyle birlikte bu ay Viyana’da başlayan görüşmeler, global güçlere anlaşmayı kurtarmak için diplomatik bir fırsat sunuyor. Umalım ki başarılı olsunlar; zira Trump’ın “maksimum baskı” siyasetinin dev bir başarısızlık olduğu ortaya çıktı. İran rejimi ABD’nin 2018 yılında nükleer anlaşmadan çekilmesinden bir sene sonra planın bazı hükümlerini ihlal etmeye başladı. O günden bu yana İran uranyum zenginleştirme çalışmalarında saflık düzeyini giderek artırdı, zenginleştirilmiş uranyum stokunu 14 katına çıkardı ve nükleer tesislerinde uluslararası teftişler yapılmasını engelledi.