23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 07.12.2024 11:45 | Son Güncelleme: 07.12.2024 11:47

Ankara’da Kültür Sanat: Bu hafta şehirde ılık bir Bilge Karasu esintisi var

Ankara’ya ilk kez 1950 yılında gelen ve hayatının uzun bir bölümünü Ankara’da geçiren, edebiyatımızın en önemli ve en kendine has isimlerinden Bilge Karasu, Goethe-Institut Ankara’da gerçekleşen çok özel bir sergiyle anılıyor. “Bilge Karasu’yu Düşünmek” sergisi 27 Aralık’a dek devam ediyor
Hülya Çelik
Hülya Çelik
Ankara’da Kültür Sanat: Bu hafta şehirde ılık bir Bilge Karasu esintisi var

Geçtiğimiz yıl kasım ayında, İstanbul’da “Bilge Karasu Günleri” düzenlenmişti, hatırlarsınız. Burada sunulan bildirilerin yer aldığı “Bilge Karasu’yu Düşünmek” ismiyle kitaplaştı ve geçtiğimiz ay, Bilge Karasu’nun tüm külliyatını yayımlayan Metis Yayınları tarafından okurla buluşturuldu. Savaş Kılıç ve Seval Şahin tarafından hazırlanan ve edebiyatımızın tartışmasız en kendine has isimlerinden biri olan Bilge Karasu’nun yazın hayatının derinlemesine incelendiği yazıların yer aldığı kitapta Murathan Mungan’dan Hasan Turgut’a, Arif Tapan’dan Tevfika İkiz’e birçok önemli isim bir araya geliyor. Bilge Karasu’yu okurlarına daha yakından anlatan anılar, incelemeler, denemeler var kitapta.

Özellikle bu yazıyı yazmaya başlamadan önce okuduğum, Murathan Mungan’ın 70’li yılların Ankara’sından bahsettiği birkaç satır gülümsetiyor beni: “Kızılay’dan bakanlıklara Çankaya’ya çıkan yolda Füsun Akatlı’yla Bilge Karasu yürümektedirler, karşıdan da, o yıllarda yayımlanan ‘Ah Bayım Ah’ kitabıyla fırtınalar estiren Nazlı Eray gelmektedir. Tam Nazlı Eray’la selamlaşırken Bilge’nin yoldan geçen bir ahbabı onu çevirip lafa tutar, Bilge adamla konuşurken Füsun’la Nazlı baş başa kalırlar. Nazlı, Füsun’un kulağına eğilerek, ‘Füsun kim bu yanındaki mümtaz bey?’ diye sorar. Şimdi, o mümtaz bey de Bilge Karasu’ydu. Sosyal medyada bir-iki gündür Bilge’nin bana imzaladığı kitaplardaki imza sayfasını paylaşıyorum. Onların bir tanesinde ‘mümtaz duygularımı başkalarına saklayarak’ lafını görmüşseniz, pek bir anlam verememişsinizdir; işte o ‘mümtaz duygular’ sözü, yıllarca Bilge’nin Füsun’un benim aramızda ‘mümtaz bey’ diye yaptığımız espriye bir göndermeydi.” Lafı fazla uzatmayayım, “Bilge Karasu’yu Düşünmek” isimli bu kitabın ardından, Goethe-Institut Ankara’da aynı isimli bir sergi de edebiyatseverlerle buluştu. 27 Aralık’a dek görülebilen sergi 30 Kasım günü bir panelle açıldı.

 

Panelde, “Kabuğunu Kıran Hikâye-Türk Öykücülüğünde 1950 Kuşağı” kitabıyla tanıdığımız akademisyen-yazar Jale Özata Dirlikyapan, Bilge Karasu’nun 1963 yılında yayımlanan ilk kitabı “Troya’da Ölüm Vardı” eserinin edebiyat tarihimizdeki yeri ve 50 Kuşağı öyküleriyle ilişkisinden bahsetti. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Aytül Özüm, Bilge Karasu’nun masalları ve metin çözümlemesi; Bilkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Adem Gergöy ise Karasu'da “'Dokunsal Hayvanlar” konularını ele aldılar. Panelin ardındansa Tansu Açık’ın Karasu için hazırlanan ve yazarın çok katmanlı eserlerini bir kez daha gözler önüne serecek olan “Kırk Ambar” projesi tanıtıldı. Atatürk Bulvarı’nın Meşrutiyet Caddesi yakınında bulunan ve normalde kütüphanesine ve içeriklerine üyeliğiniz olmadan ulaşamayacağınız Goethe-Institut’teki bu sergiye yalnızca kimliğiniz karşılığında bir giriş kartı alarak, 10.00-18.00 saatleri arasında ücretsiz olarak girebiliyorsunuz.

Bilge Karasu’nun hayat dökümü

Enstitünün alt katında yer alan sergi salonunda gerçekleşen serginin duvarlarında Karasu’ya ait defterlerin, dergi yazılarının, arşivinde sakladığı gazete kupürlerinin (ki burada Adalet Cimcoz’un vefatı ve Çiçek Pasajı’nın bir bölümünün çöküşüne dair haberler dikkat çekiciydi), mektuplarının ve notlarının bir dökümü bulunuyor. Yayıncılarıyla mektuplaşmalarının yer aldığı bölümde, isimleri özellikle merak edip dikkatle not ediyorum defterime: Mehmet Fuat, Cahit Külebi, Şükran Kurdakul, Müge Gürsoy Sökmen… Salonun tam ortasında ise, büyük puntolarla hayat hikayesini ve kronolojik olarak eserlerini görüyoruz. 1991 yılında ABD’de Pegasus Ödülü’nü alan kitabı “Gece”, ilk kitabı “Troya’da Ölüm Vardı” ve diğer kitaplarından bölümler de yine sergiye eşlik ediyor ve okunabiliyor. Kısacası Bilge Karasu’yu okumakla yetinmeyip onun dergilerdeki, mektuplardaki ve notlardaki izini sürmek, yani onu derinlemesine görmek isteyen tüm Ankaralı okurlar bulunmaz bir fırsat bu sergi. Ayrıca sergide (Mesut varlık tarafından hazırlanan “Bilge Karasu-Enis Batur’a Mektuplar-Ankara Yazıları” kitabından öğrendiğim kadarıyla) özel girişimleri ve desteği sayesinde Bilge Karasu’nun Hacettepe Üniversitesi’nde çalışmasını sağlayan, Türkiye Felsefe Kurumu’nun başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin Bilge Karasu hakkındaki bir konuşmasını da ekrandan, kulaklıklar aracılığıyla dinleyebiliyorsunuz. Karasu’nun New Orleans’taki Loyola Üniversitesi’nde yaptığı 1994 tarihli söyleşi de yine sergi esnasında izlenebiliyor.

Tunus Caddesi 67 numarada bir kedili adam

Bilge Karasu’nun yayıncısı ve serginin de düzenleyicisi olan Metis Yayınları, sergiyi “Bilge Karasu’nun Ankara için taşıdığı özel anlamı bir kez daha hatırlatmak, onu dünyasına burada dokunmak bizi çok heyecanlandırıyor,” sözleriyle duyurduğunda, ne kadar heyecanlandığımı tarif etmem mümkün değil. Karasu’nun “Ankara Yazıları” ve “Ne Kedisiz Ne Kitapsız”ını çantama attığım gibi Tunalı Hilmi’ye gittim ertesi sabah. 60’lı ve 70’li yılları geçirdiği, Tunus Caddesi 67 numaranın önünden geçtim, izlerini apartmanda ve sokaklarda bulamayınca, bulduğum en yakın kafeye oturup “Ankara Yazıları”nı koydum masaya.

Kitabın başında, Enis Batur ve Mesut Varlık’ın Karasu üstüne yaptığı sohbeti okurken, şu satırların altını çizdim: “Giderek bir okul oldu Karasu: Günümüzün pek çok şairinin, yazarının, düşünürünün, Tunus Caddesi’ndeki mütevazı evden ‘el aldığını’ hâlâ pek az insan biliyor bugün.” Nezihe Meriç, Füsun Akatlı, Enis Batur, Rasim Özdenören… 1973-1976 yıllarında arasında Enis Batur’a yazdığı mektuplarda görüyoruz ki, hayatı kelimelere adanmış bir adam Bilge Karasu. Ankara’nın kedili yazarı… Kendisi de söylüyor ya; kedi sever gibi sevmeliyiz sevdiklerimizi, diye… Kitapları, insanları, dostlarını, kedi sever gibi nazikçe seviyor. Ama bana kalırsa hayatının uzun yıllarını geçirdiği Ankara’yı pek de sevmiyor Karasu. Enis Batur’un da anlattığı gibi, 60’lar-70’ler Ankara’sı, farklı cinsel tercihleri olan insanlar için pek de iç acıcı bir yer değil. Hatta Batur, James Baldwin’in “Giovanni’nin Odası” romanı gibi bir kitap yazacak olsa ne olacağını soruyor ve şu yanıtı alıyor Karasu’dan “Çocuk, bu şehirde kiralık ev bile vermezler bana.”

Ankara’ya taşındığı kesin tarih 1953. “Ankara’da yazdığım zaman nasıl İstanbul’u düşünerek yazıyorsam dışarıda yazdığım zaman yine İstanbul’u düşünerek yazıyordum,” diyor Karasu ama Ankara sanki bütün metinlerine sinsi sinsi sızıyor. Ankara’da yaşamamış olanların anlayamayacağı kadar ince bir sızıntı bu, Enis Batur çok haklı. “Ankara’da insan çürüdüğünü duyar belki, İstanbul’da ise İstanbul’la birlikte çüründüğü için farkına varılmaz,” dermiş Karasu. Bu söylediği hem hüzünlendiriyor insanı hem de düşündürüyor… Ankara günlerini mektuplarla, sohbetlerle en çok paylaştığı insan olan Enis Batur’la yürürlermiş Ulus’tan Cebeci’ye, bazen eski Ankara’ya. İlhan Usmanbaş’ın, Fred ve Tözün Stark’ın, bazen de İoanna Kuçuradi’nin evinde buluşurlarmış. Ankara sonradan kurulmuş, kısıtlı imkanlarına rağmen kendine has bir kültür-sanat ortamı geliştirmiş ama bir noktada bu kısıtlılığın acısını hep çekmiş bir şehir. Batur da böyle tanımlıyor Karasu’yu: “Ankara’nın kısıtlarını çözen bir yanı vardı Karasu’nun, bir de şehrin diplerine ulaşmış bir merakı.”

Bu hafta “Bilge Karasu’yu Düşünmek” sergisiyle birlikte Karasu evreninin göbeğinde buldum kendimi. Fakat bitirmeden önce bir eleştirim olacak, yayınevinin beni çok heyecanlandıran duyuru mesajının ardından, sergide “Karasu’nun Ankara’sı”na dair daha çok detay bulmayı çok isterdim ama ben bu anlamda aradığım detayları sergiden çok “Enis Batur’a Mektuplar-Ankara Yazıları” kitabında buldum.

Aralık ayı boyunca edebiyatseverleri mutlu edecek diğer etkinlikler

14 Aralık saat 14’te, Çayyolu’nda bulunan Prof. Dr. Muammer Aksoy Konferans Salonu’nda, Fakir Baykurt 95 Yaşında söyleşisi gerçekleşecek. Usta edebiyatçının kızı Işık Baykurt, söyleşiye konuşmacı olarak katılacak.

İngiliz yazar Charles Dickens’ın unutulmaz eseri “İki Şehrin Hikayesi”nden uyarlanan tiyatro oyunu, 11 Aralık akşamı saat 20’de, Yaşar Kemal Kültür Merkezi-İnce Memed Salonu’nda gerçekleşecek.