İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, dünyanın önde gelen kültür sanat kurumları ve müzelerinin tasarımında imzası bulunan Renzo Piano’yla basın toplantısında buluştu. Binanın ziyaretçi odaklı bir anlayışla her türlü kültür, sanat ve eğitim faaliyetine ev sahipliği yapacağını söyleyen Eczacıbaşı,"Renzo Piano, müze mimarisinin günümüzdeki en önemli ismi olarak İstanbul'a uluslararası sanat çevrelerinin dikkatini çekecek ve bu eşsiz kentin değerini yansıtacak bir müze binası kurma hayalimize ortak oldu" dedi.
Piano ile ilk olarak 2014'te Cenova'daki ofisinde görüştüklerini kaydeden Eczacıbaşı, "İstanbul Modern'in geleceğine dair hayallerimizi anlattığımızda onun da en az bizim kadar heyecanlandığını görmek, umut ve mutluluk vericiydi" diye konuştu.
Kapılarını 4 Mayıs'ta açan İstanbul Modern, Yüzen Adalar, Hep Buradayız, Mimarinin İnşası ve Yerin Ruhu adlı sergilere ev sahipliği yapıyor.
İstanbul Modern için yeni bir dönemin başladığına dikkati çeken Eczacıbaşı, "Yeni müze binamızdaki yolculuğumuza başlarken hem sanat dünyasına hem de ziyaretçilerimize yönelik sorumluluğumuz daha da artıyor. Gelecek dönemdeki önceliklerimizi, kadın sanatçıların üretim ve görünürlüklerini artırmak, çocuk ve gençlere yönelik sanat eğitimlerini içerik ve mekansal olarak çoğaltmak, yeni binamızla birlikte tüm dünyadan ziyaretçilere Türk sanatını tanıtmak olarak sıralayabilirim" diye konuştu.
"Bina hikayesiyle beni büyüledi"
Renzo Piano ise İstanbul Modern'in eşsiz güzelliğinden ötürü projeyi kabul ettiğini vurgulayarak, "Güzel hikayesi olmayan bir binanın kendisi de güzel olamaz. Bu bina, hikayesiyle beni büyüledi. Aynı zamanda binanın bulunduğu İstanbul da çok harika bir şehir" ifadelerini kullandı.
Binayı uçan bir gemiye benzettiğini dile getiren Piano, "Beni büyüleyen ayrı bir ruh buldum burada. Bu yüzden sağlam ve sürdürülebilir bir tasarım olmasını istedim. Mimari, yüzyıllarca süren sağlam tasarımlar yapabilmektir" değerlendirmesinde bulundu. Konuşmaların ardından katılımcılar, müzedeki sergileri rehber eşliğinde gezdi.
Sergiler
Ziyaretçilere çok yönlü bir deneyim alanı sunan yeni müze binasının şeffaf ve erişilebilir tasarımı, İstanbul Modern’in günümüzün sanatsal çeşitliliğinden esinlenen sergi ve programlarının içeriğiyle de örtüşüyor.
Yüzen Adalar
İstanbul Modern’in koleksiyonundan kapsamlı bir seçki sunan “Yüzen Adalar” başlıklı sergi, çoğu ilk kez sergilenecek yapıtları barındırıyor. Türkiye ve dünyadan 110 sanatçı ve 2 sanatçı ikilisine ait 280’den fazla yapıt, koleksiyon ve süreli sergi salonlarının yanı sıra yeni müze binasının farklı mekânlarında izleyicilerle buluşuyor. “Yüzen Adalar” başlığı sanatçıların hem ait oldukları yerle olan ilişkilerinin altını çiziyor hem de düşünceleri ve üretimleriyle sınır ve coğrafyalar ötesi etkilerine vurgu yapıyor.
Nuri Bilge Ceylan: Başka Bir Yerde
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi açılışını günümüz sinemasının en özgün yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan’ın “Başka Bir Yerde” adlı fotoğraf sergisiyle yapıyor. Sanatçının Türkiye’nin yanı sıra, Hindistan, Gürcistan, Çin, Fas ve Rusya gibi dünyanın farklı coğrafyalarında çektiği 22 büyük portreden oluşan serginin sponsorluğunu Burgan Bank üstleniyor.
Hep Buradayız
Kadın sanatçıların üretimlerini desteklemek ve çalışmalarını daha görünür kılmak amacıyla 2016 yılında kurulan İstanbul Modern Kadın Sanatçılar Fonu aracılığıyla müze koleksiyonuna dahil edilen yapıtlar, “Hep Buradayız” adlı sergide ilk kez bir araya getiriliyor. Bank of America’nın sponsorluğunu üstlendiği sergi, farklı kuşaklardan Türkiye sanat tarihinde önemli yere sahip kadın sanatçıların araştırdığı beden politikaları, bellek ve tarih yazımı gibi temalar çerçevesinde bir kurgu sunuyor.
Renzo Piano: Yerin Ruhu
Renzo Piano: Yerin Ruhu sergisi, müzenin ücretsiz olarak erişilebilen zemin katında bulunan kütüphanenin girişinde yer alıyor. VitrA sponsorluğunda gerçekleşen sergide, Renzo Piano’nun kurucusu olduğu Renzo Piano Building Workshop (RPBW) tarafından tasarlanan İstanbul Modern’in yeni müze binasının hikâyesi, RPBW’nin öne çıkan diğer kültür-sanat yapılarının mimarisiyle birlikte sunuluyor.
Mimarinin İnşası
Müzenin yapım sürecini fotoğraflayan Cemal Emden’in “Mimarinin İnşası” başlıklı seçkisi tarihi bir dönüşümü belgeliyor. Müzenin inşaatını da üstlenen Yapı Merkezi’nin sponsorluğuyla gerçekleşen sergi, Cemal Emden’in, İstanbul Modern’in Renzo Piano tarafından tasarlanan yeni müze binasının inşa sürecini anlatan fotoğraflarına yer veriyor.
Yeni müze binasına özel yapıtlar
İstanbul Modern’in yeni müze binası için özel olarak davet ettiği Olafur Eliasson, mekâna özgü bir yerleştirme üretti. Üç parçadan oluşan, "Senin beklenmedik seyahatin” adlı yapıt, binanın merkezindeki merdiven boşluğunda farklı katlara yayılarak izleyiciye dinamik bir müze deneyimi sunuyor.
Refik Anadol’un “Sonsuzluk Odası: İstanbul Boğazı” adlı mekâna özgü yerleştirmesi ise İstanbul Boğazı’ndaki anlık meteorolojik dönüşümle ilgili veri ve temalara odaklanıyor. Yapıt, 360° aynalı bir odada anlık verileri dijital teknolojiler kullanarak işliyor ve hareketli görseller yaratıyor.
Heykel sanatından örnekler
Yeni müze binasının dış etkinlik alanı, heykel sanatının önemli örneklerine ev sahipliği yapıyor. Adrián Villar Rojas’ın 14. İstanbul Bienali kapsamında Büyükada’da sergilendikten sonra İstanbul Modern’in koleksiyonuna dahil edilen “Tüm Annelerin En Güzeli (I)” adlı yapıtının yanı sıra Richard Deacon’un “Ev Modeli”, Anselm Reyle’nin “Yeraltı Dünyasının Üstünde” ve “Toz Çökerken”, Yılmaz Zenger’in “Bence Ayça” ve Selma Gürbüz’ün “Avrupalılar” başlıklı çalışmaları izleyiciyle buluşuyor. Anthony Cragg’in “Runner” adlı yapıtı İstanbul Modern’in giriş platformunda yer alırken, Richard Wentworth’ün “Sahte Tavan” adlı yerleştirmesi ise zemin kattaki lobide, Antrepo binasından sonra yeniden ziyaretçilerle bir araya geliyor.
Eğitime özel alanlar
Kurulduğu günden bu yana 850 bin çocuk ve genci ücretsiz sanat eğitimiyle buluşturan müze, günümüz teknolojilerini kullanarak sanata erişim olanaklarını çoğaltan, sanatsal gelişimi destekleyen yaratıcı öğrenme deneyimleri sunuyor. Sanat eğitimine ayrılan öğrenme alanları ve programlarıyla İstanbul Modern, çocuk, genç ve yetişkinleri modern ve çağdaş sanatla buluşturmaya devam ediyor.
Keşif Alanı: Giriş katında konumlanan şeffaf tasarıma sahip bir mekânda özel olarak kurgulanan Keşif Alanı, Türkiye’de modern ve çağdaş sanatın gelişimine çalışmalarıyla yön vermiş sanatçıların ve onların yaratım süreçlerinin keşfedilmesine aracı oluyor. HSBC’nin sponsorluğunda, çocuklara yönelik hazırlanan Keşif Alanı Eğitim Programı’nın ilk etkinliği ise Fahrelnissa Zeid’den ilhamla tasarlanan “Zeid’in Renkleri” adını taşıyor. Eğitim programının mekân tasarımını SO? Mimarlık ve Fikriyat üstleniyor.
Stüdyo STEAM: Müzenin birinci katında yer alan eğitim odalarından biri P&G-Oral B iO sponsorluğunda hayata geçirilen Stüdyo STEAM için ayrılıyor. Bilim, teknoloji, mühendislik, sanat ve matematik odaklı eğitim yaklaşımından yola çıkarak gençleri ve yetişkinleri sanatla buluşturan disiplinlerarası bir öğrenme alanı olarak kurgulanan Stüdyo STEAM, her yıl farklı içeriklerle uygulanan eğitim programlarından oluşuyor.
Eco Art Lab: Sanatın farklı teknik ve uygulama biçimlerine odaklanarak doğadan ve çevremizden ilham alan eğitim programları sunuyor. Damat Tween’in sponsoruğunu üstlendiği programda müzeyi ziyaret eden çocuklar zemin katta yer alan Eco Art Lab’de doğal malzemelerle yeni formlar üretiyor, doğayı sanatla keşfediyor.
Dijital müzecilik
İstanbul Modern, yeni binasında dijitalleşen müze iletişimi üzerine de yoğunlaşarak ziyaretçilerine farklı içerikler sunuyor. Müze koleksiyonundaki yapıtları daha etkin bir şekilde izleyiciyle paylaşmak amacıyla dokunmatik ekranlı kiosklar ve artırılmış gerçeklik uygulaması yer alıyor. Müze koleksiyonundan geniş bir seçkinin ziyaretçilerle paylaşılmasını amaçlayan kiosklar, yapıtlar hakkında bilgiye ulaşma imkânı sağlıyor. Müzenin koleksiyon sergisinde yer alan yapıtların artırılmış gerçeklik teknolojisiyle izlenebileceği yeni uygulama ise yetişkinlere ve çocuklara özel olarak tasarlanmış, etkileşimli ve duyusal bir sergi deneyimi sunuyor.
İstanbul Modern Sinema yeni mekânında
İstanbul Modern Sinema, Türk Tuborg A.Ş.'nin sponsorluğunda özgün gösterim programları ve disiplinlerarası etkinlikler hazırlamayı sürdürüyor. Renzo Piano Building Workshop tarafından tasarlanan 156 kişilik yeni sinema salonu, 4K destekli son teknoloji dijital gösterim sistemi ve gümüş perdesiyle yüksek kaliteli bir izleme deneyimi sunuyor.
Boğaz manzaralı kütüphane
Eşsiz bir boğaz manzarasına sahip 285 metrekarelik kütüphane, girişinde özel bir sergi alanı barındırıyor. Zemin katın şeffaflığına entegre edilerek planlanan kütüphane farklı etkinliklere de ev sahipliği yapabilecek şekilde tasarlandı.
Ücretsiz müze günleri
Genç Salı: Modern ve çağdaş sanatı toplumla buluşturan İstanbul Modern, yeni müze binasının kapılarını salı günleri gençlere özel açıyor. Eczacıbaşı Topluluğu’nun desteğiyle 18-25 yaş arasındaki tüm gençler her salı 14.00-18.00 saatleri arasında İstanbul Modern’i ücretsiz olarak deneyimleyebiliyor. “Genç Salı” adlı bu programda gençler, İstanbul Modern'deki tüm sergileri ücretsiz gezmenin yanı sıra her ay bir salı günü düzenlenen sanatçı atölyelerine, söyleşilere ve daha birçok sürpriz etkinliğe ücretsiz katılma fırsatı yakalıyor.
Sizin Perşembeniz: İstanbul Modern “Sizin Perşembeniz” adlı ücretsiz müze günlerini Paribu desteğiyle gerçekleştiriyor. Müze, her perşembe saat 10.00-18.00 arasında ücretsiz olarak kapılarını tüm ziyaretçilere açıyor. Ziyaretçiler, İstanbul Modern’deki tüm sergileri ücretsiz olarak gezip ayda bir kez gerçekleştirilecek sanatçı atölyeleri, etkinlikleri ve film gösterimlerine katılabiliyor.
Renzo Piano imzalı tasarım mağazası
İç tasarımını Renzo Piano’nun üstlendiği İstanbul Modern Mağaza, müze koleksiyonunu yansıtan seri ve edisyonları, tasarımcı ve markaların ürünlerinden oluşan seçkisiyle ziyaretçilerine yeni bir mağaza deneyimi sunuyor.
Müzenin lezzet mekânları
Restoran Modern, panoramik İstanbul manzarasına sahip şık ve ferah ambiyansıyla ziyaretçilerine Akdeniz ve Çağdaş Türk Mutfağı’ndan rafine lezzetler sunuyor. Kafe Modern ise şehrin en özel noktasındaki konumu, muhteşem manzarasında bir araya getirdiği çok çeşitli atıştırmalık menüsü ve özel olarak harmanlanmış kahvesiyle müze ziyaretçilerine ve şehrin müdavimlerine şık ve rahat bir ambiyans vadediyor.
Mimari detaylar
Boğaziçi’nin ışıltılı sularından ve ışık yansımalarından ilhamla tasarlanan müze binası, şeffaf zemin kat tasarımıyla, deniz kıyısıyla Tophane Parkı arasındaki ilişkiyi güçlendiriyor. 10.500 metrekarelik kullanım alanına sahip beş katlı müze binası, büyük sergi salonları, çok amaçlı mekânlar, ofisler, eğitim ve farklı kültürel etkinlikler ile ticari faaliyetlere olanak tanıyan alanlar barındırıyor. Bina, olası kuvvetli depremler öngörülerek çelikle desteklenen betonarme kolonların oluşturduğu 8,4x8,4 metre boyutlarındaki ızgara sistem üzerinde yükseliyor.
Zemin katta yer alan dairesel kesitli kolonlar ve mekanik bacalar bir tür mimari manzara yaratıyor. Tüm bu yapı bileşenlerinin dairesel kesitli olması, ışık ve gölge arasındaki geçişleri yumuşatıyor. Aynı zamanda, açık ve koyu alanlar arasındaki farklılıkların keskin olmaması, aydınlık ve güvenli bir atmosfer yaratmaya katkı sağlıyor. Zemin kattaki kafe, mağaza, kütüphane, bilgilendirme noktaları ve eğitim atölyeleri için tasarlanan mekânlar, bu kattaki ana lobiyi çevreliyor. Binanın ana kütlesinin altındaki şeffaf cam çit, heykellerin dış mekânda sergileneceği alanların yanında çocuk atölyelerinin kurgulanacağı eğitim atölyeleri için de korunaklı hacimler sağlıyor.
Lobinin merkezindeki büyük açıklıkta yer alan ana merdiven, müzenin kamuya açık alanlarını birbirine bağlıyor. Merdiven, giriş kat lobisinden alt kattaki mezaninde yer alan 156 kişilik oditoryuma ulaşım sağlıyor. Zarif ama bir o kadar da endüstriyel bir yaklaşımla tasarlanan merdivenin ana taşıyıcısında çelik, basamaklarda beton, korkuluklarda ise cam kullanıldı. Fotoğraf galerisi, kısa süreli sergi salonu ve çalışanların ofisleri ile eğitim ve etkinlik odaları ise birinci katta yer alıyor. Güney cephesinde yer alan restoran, sahip olduğu terasla deniz manzarasına açılıyor.
Üst katlarda yer alan fuaye alanları ziyaretçilere park ve deniz manzarasını bir arada sunuyor. Binanın çevresiyle sürekli görsel etkileşim kurmasını sağlayan pencere açıklıkları, ziyaretçilerin yapıda hareket ederken içerideki konumlarını anlamalarını kolaylaştırıyor. İkinci kat toplam 3.300 metrekare alana sahip koleksiyon ve süreli sergi salonlarını barındırıyor. İkinci kat fuaye alanından yükselen merdivenin ulaştığı cam hacim, 650 metrekare büyüklüğündeki seyir terasına açılıyor. Yapının üstünü tamamen kaplayan sığ bir su katmanı üzerindeki bu alan, suyun üstündeki kent yansımasıyla yapının hemen yanındaki denizin bütünleşerek bir araya geldiği olağanüstü bir deneyimi mümkün kılıyor.
Beton, çelik ve camla sınırlandırılan malzeme seçimi, yeni müze binasının da antrepodakine benzer bir endüstriyel karaktere sahip olmasını sağladı. Yapının mekanik tesisatının bileşenlerinin tavanda görünür olduğu müzede, zeminlerde ve kolonlarda kullanılan cilalı ve brüt beton, sergilenen sanat yapıtlarına odaklanmayı kolaylaştıran esnek bir mekân yaratıyor.
Yapının cephesi, şeffaf tasarıma sahip zemin kat üstünde üç boyutlu biçimlendirilmiş alüminyum panellerle kaplandı. Günün her saatinde değişen güneş ışığının sudan gelen yansımaları, bu yüzeylerde ışık ve gölge oyunları yaratıyor. Panellerle kaplanarak ışığın sınırlandırıldığı birinci ve ikinci katlar, birbirini takip eden betonarme kolonlar üzerinde yükseliyor. Binanın çevresindeki rampa ve basamaklar, yapıyı saran kamusal alanlarla zemin kat arasında bağlantı sağlarken Tophane Parkı ve Boğaz manzaralı buluşma noktaları oluşturuyor.
Binanın cephesinde preslenmiş alüminyumdan imal edilen farklı boyutlarda yaklaşık 300 panel bulunuyor. En büyük boyutlu paneller, ikinci katta 7,8x1,2 metre ölçülerindeyken birinci katta 5,8x1,2 metre boyutlarında. İki parça halinde üretilen daha büyük boyutlu paneller, Almanya’nın Ingolstadt kentinde imal edildi ve Ankara’da bir araya getirildi. İstanbul’un gün içinde dönüşen ışığını yansıtacak boyayla tamamlanan panel yüzeyleri, panelin sahip olduğu formla ışık oyunları oluşturuyor. Cephede paneller yerine konumlandırılan pencereler ise doğal ışığın sergi mekânlarına girmesine olanak tanıyor.
Çelik dış yürüme yolları ve merdivenlerin toplam uzunluğu 500 metretülü buluyor. Kaçış yolları olarak tasarlanan bu alanlar, binanın bakımının yapılması ve özel etkinliklerde kamusal kullanım için de hizmet veriyor. Projenin endüstriyel karakterine sadık kalmak için yürüme yollarının strüktürü boyalı çelikten imal edildi. Galvanize taban ızgarası, yatay yürüme yollarının üstüne düşen ışığı filtreleyerek cephe panellerini aydınlatıyor ve onlara derinlik katıyor. Bununla birlikte paslanmaz çelik korkuluk, gece yapıyı aydınlatan ışıklandırmayı da barındırıyor.
Çapraz bağlantıları oluşturan boyalı çelik boru profiller, olası depremler göz önüne alınarak ayrıntılandırılırken büyük kütleli çekirdeklere gereksinim duymadan şeffaf bir tasarım sağlamak için tercih edildi. RPBW ve Arup Mühendislik tarafından titizlikle yürütülen çalışmalar mimari tasarım kararlarını mümkün kılacak yenilikçi bir çözüm geliştirmeye odaklandı.
Cenova, Paris ve İstanbul’da yürütülen ortak tasarım çalıştayları 2014 yılında başladı. Projenin farklı paydaşlarının dâhil olduğu her çalışma, etkin bir işbirliğine olanak tanıdı. İşverenlerin beklentilerinin karşılanması ve yapının kentle bütünleşmesi bu çalıştaylarla sağlandı. Hazırlanan çizimlerle birlikte farklı ölçeklerdeki çalışma maketleri, bina tasarımının arkasındaki fikri yansıtmanın yanında projenin geliştirilmesi için birer araç olarak hizmet verdi.
İstanbul Modern’in bulunduğu alandaki inşaat faaliyeti, müzeye ait mekânların altında yer alan ve Galataport’a bağlı olan iki otopark katıyla, Temmuz 2019 yılında başladı. Temmuz 2020’de zemin kata ulaşan yapının ana betonarme strüktürü Kasım 2020’de tamamlandı. Cepheye ilişkin çalışmalar Ocak 2021’de başladı ve 2022’nin başına kadar sürdü. Nisan 2022’de müze çalışanları yapıyı kullanmaya başladıktan sonra müzenin kapılarını açtığı Mart 2023’e kadar geçen süreçte çalışmalar devam etti.