Fenerbahçe’yi analiz etmek zor. Fark ettiyseniz cümle bile düşük. Analiz denince bilimsel bir beklenti olur. Fenerbahçe ise bilime gelmez. Bilinmeze gelir. Fizik-kimya-matematik birleşip başka türlü bir simya oluşturmazsa işler yürümez sarı-lacivertlilerde.
Asla şişede durduğu gibi durmayan bir kulüpten bahsediyoruz. Bugüne dek Fenerbahçe hakkında ağustos ayında yazılmış olup da “Bu sene hiçbir şey olmaz” ana fikriyle biten hiçbir yazı görmedim, duymadım.
Her yıl bu mevsim, yaprak yaprak açtırır onlar, ilk yaz nasıl açtırırsa. “Peki Peki Anladık” şarkısı onlar için yazılmıştır. Tamam en iyi transferi sen yaptın, en iyi antrenör sensin, en büyük aday sensin…
Ama bu sezon gerçekten de öyle. Hiç olmadığı kadar iyi gözüküyor Sarı Kanaryalar. Düşünün, bu konuda Mehmet Uçum bile hemfikir. Sağı-solu, yukarısı-aşağısı, işçisi-patronu, yani toplumun tüm Fenerbahçeli renkleri aynı beklenti içinde ve şampiyonluğun gerçekleşeceğini düşünüyor. İşte bu ilk olabilir. 2024-25 yılı kadrosu tarihin en favori Fenerbahçe’si olabilir. 103 gol atan takım da, Daum’un 2005 yılındaki ekibi de, Zico’nun Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan 11’i de, görmedim ama Didi’nin dönemi de bu kadar önde başlamamıştır.
Matematik netleri iyi
Transfermarkt verilerine göre Ali Koç’un başkanlığı sırasında tam 100 (yazıyla yüz) oyuncu geldi Fenerbahçe’ye. Buna kiralık olup sonradan transfer edilen ya da altyapıdan çıkanlar dahil değil. Sezon başına ortalama 14 transfer ediyor kabaca. Yani her sezon sil baştan bir takım kurdular. Dünyanın en zenginlerinin bile böyle davranmadığını, davransa bile bu şekilde başarı yakalamadığını biliyorsunuz değil mi? Üstelik yine aynı dönemde 78 oyuncu gönderdiler. O da etti mi size sezon başı takriben 11.
Yani sezon başına toplam 25 oyunculuk bir trafik var. Kulüpte dün selam verdiğinizi başka gün görmüyorsunuz. Her sene böyle bir sirkülasyonla bırakın takım kurmayı, KOBİ yaratamazsınız. Kulüp kültürünü aktaramadan, oyuncular nasıl bir camiada olduğunu öğrenmeden nasıl başarı gelecek ki? Bu kaldırabilir bir şey değil. Ne ekonomik akılla ne de futbol aklıyla. Ama ne oldu? Geçen sezonki strateji hasbelkader cuk oturdu ve karşımıza epey maharetli ve aidiyet sahibi bir omurga çıktı. Dzeko, Fred ve Tadiç sanki Lefter’in yeğeni gibi davranıyor. Taraftar hepsini her maç bağrına basıyor. Bunlar kimya açısından da matematik açısından da önemli. İşte böyle bir temelin üzerine kat çıkıyor Fenerbahçe. Geometrisi net. Mukavemeti sağlam. Açıları geniş. Her şeyi sil baştan yapmıyor. Bu tek başına tayin edici olacak kadar kıymetli.
Aynı Ali Koç dönemi bir yandan da en parlak satışların olduğu dönem. Geçtiğimiz yedi sezonda Fenerbahçe 163 milyon euro’luk oyuncu satışı yaptı. Aralarında Arda Güler, Vedat Muriç, Elif Elmas, Kim Min-jae var. Futbol tarihimizin en başarılı satışları belki de. Ama neydi sorun: Yıldız adayları, takımı üzerine kuracağınız isimler birer birer ayrılmış oldu. (Şimdilik) ilk defa o da yok. Ferdi kalmış gibi duruyor. Fred’e talip yok. İrfan Can’a Suudi Arabistan’dan gelen emekli ikramiyesi teklifi reddedilmiş gibi duruyor. Yani geçen seneki takım aynen korunmuş durumda. Üstüne bir de transferler yaptılar. Az buz olmayan isimler hem de. Ki bu konuya geleceğiz. Velhasıl matematikten iyi net çıkardı sarı-lacivertliler. Hiç olmadığı kadar.
Kimyada katalizör Mourinho
Gelelim kimyaya. Jose Mourinho’yu kimin yerine getirirseniz getirin, selefine çok takılmaz futbolu bilen insanlar. Şu anda teknik direktörlük koltuğunu emanet edebileceğiniz en karizmatik hoca. Alınabilecek en kariyerli isim. Evet, eski günlerinden uzak ama ölüsü bile çok iş yapar Portekizlinin. Ama ondan asıl beklenti başka. Kenarda o olduğu sürece herkes etkilenecek Fenerbahçe’den. Rakip oyuncular, hakemler, federasyon, yetkililer… Herkes için bir referans noktası. Bir şeye itiraz ederse bileceğiz ki birileri önünü ilikleyecek. Basın toplantılarında herkesin gözüne dik dik bakarak konuşacak bir teknik adam var artık. Her sözünde bir anlam arayacağımız kesin. Nitekim gelme nedenlerinden biri de o. Kimyanın ana bileşeni olacak Jose. Reaksiyona da o sokacak, duygusal çözülmenin hızını da o belirleyecek.
Fizik formülü: Hız eşittir yol bölü zaman
Geçelim fizik faslına. Geçen sezonki takım neyi yapamıyordu da bu takım yapacak? Fenerbahçe en çok sezon ortasında hırpalandı geçen yıl. Oyunun şablonu çözülmüştü. Fred sakatlanmıştı. Herkes bir antikor geliştirmeyi başarmıştı. O sarmaldan çıkıncaya dek şampiyonluk gitti. Mourinho takımları ise sadece aritmetikten oluşmaz. Her zaman fizik bir gerçeklik de barındırır. En iyi zamanındaki Real Madrid’e ve Inter’e bakın. Hatta son Roma’sına da. Rakibi kaale almayan bir oyunu asla kabul etmez. Kendi oyunu kadar rakibi de önemser. Proaktiflikten çok reaktifliği sever. Rakip analizi işin hep yarısıdır.
Ve her seferinde bir fizik güç ortaya koyar Mourinho takımları. Bilek güreşinde asla yenilmez. İnceci dokuma ustası değildir o, marangozdur. Çaka çaka düzeltir kenarları. Zımparasız defansla oynamaz. Kılçık batmadan olmaz. Transferleri de ona göre yaptı zaten. Hızı sever. Öyle pas gevezeliğine hiç gelemez. Dzeko’yu hantal buluyor olmalı ki En-Nesyri’yi istedi. Kanatta mutlaka bir deliciye ihtiyacı olduğu için Saint-Maximin ona iyi gelebilir. Ama pragmatisttir de. İşleyen demirin ışıltısını bozmaz. Yavaş yavaş görür işini. Hız eşittir yol bölü zamansa, bu zamansızlıkta yolu uzatarak oturtur düzeni.
Simyasız Fener olmaz
Peki bu denklemde fen bilimine uymayan ne? Tabii ki psikoloji. Hatta parapsikoloji. Hem Mourinho’da, hem Ali Koç’ta, hem de camianın tümünde duygusal yıpranma payı çok yüksek. Paranoyalar devreye girerse; herkes bize düşman takıntısı hortlarsa; federasyonla, hakemlerle çekişme enerji paratonerine dönerse bütün pozitif bilimler karavana atar. O yüzden simyadır Fenerbahçe’nin olayı. Biraz büyü olmadan işler tam olarak yoluna girmeyecektir.
Yine de bu mevsimde, sarı-lacivert alemde herkes iyimser bakıyor ufuklara. Bulutlar gidiyor ve şehre yeni bir film geliyor. Gülümseme zamanı.