“Ama bu birliktelik iki tarafın da baş edemeyeceği kadar ele avuca sığmaz bir kokteyle de dönüşebilir. Mourinho’nun en ‘Mourinho’ dönemi başlıyor belki de. Bu da onun için mükemmel olur gibime geliyor”
Nick Miller / The Athletic
Jose Mourinho Fenerbahçe başındaki ilk resmi maçına çıkmadan önce yanına biri yaklaştı. İsviçre’nin Lugano takımına karşı oynayacakları Şampiyonlar Ligi ikinci ön eleme turu ilk maçından önce basın toplantısını bitirmiş giderken yerel basından Kai adlı teknisyen, Portekizli hocanın önüne çıktı. Elinde Mourinho’yu iki çocuğuyla birlikte gösteren büyük bir tablo vardı. Ancak Jose’nin tablodaki saçlarına bakınca resmin en az 15 yıllık bir fotoğrafa bakılarak yapıldığı anlaşılıyordu. Mourinho da önce biraz şaşırdı ve kıvırcık saçlı Kai’yi “Marc Cucurella” sandığını söyledi. Ama biraz duygulanmış göründü ve Kai ile birlikte tabloyu tutarken fotoğraf çektirdi. Kai sonrasında “Onun gibi birinin yanına yaklaşma şansı her zaman elinize geçmez. Ben de ona verdiğim değeri gösterip yaptığım resmi vermek istedim” dedi.
Gerçi The Athletic üzüntüyle bildirmek zorunda: Mourinho tabloyu almadı. Nasıl çerçeveletileceğine dair kısa diyaloğun ardından Kai resmi koltuğunun altına alıp işine döndü. Umarım hocaya ulaştırır…
Jose Mourinho insanları büyüleyen, kendine has bir marka olmayı sürdürüyor. Sizde böyle bir etkisi olmadığını söylüyorsanız şu an bu yazıyı okumakta olduğunuzu hatırlatırım. Bazen katılığıyla, bazen batmak üzere olan güneşi hatırlatan eski Jose parıltılarıyla hâlâ dikkat çekici.
Daha önce gelebilirdi
Türk futbolu genellikle yarı yarıya bir huzurevi ve artık en üst ligler için yeterli olmayan oyuncuların yeri olarak görülüyor. Bu konuda biraz haksızlık yapılsa da hakikat payı yok değil. Bu yüzden Mourinho’nun Roma tarafından kovulduktan beş ay sonra Fenerbahçe’yi kabul etmesini daha iyi bir iş bulamayacağının itirafı olarak görebilirsiniz. Tüm zamanların en iyilerinden biri olarak 61 yaşında futbolun görece geri kaldığı bir yere gitme nedeni, emekliliği yaklaşan futbolculardan farklı değil. Ama başka bir açıdan bakınca Mourinho’nun bugüne kadar Türkiye’de çalışmaması inanılmaz. Burası kaos ve çatışmanın harman olduğu bir futbol ülkesi. Türk futbolunun beslediği paranoya ve adaletsizliği izlemek her zaman güzel olmasa da heyecan verici olduğu kesin.
O halde Mourinho Türkiye tercihiyle gerileme dönemini ilan etmiş mi oldu, yoksa hep olması gereken bir yere mi geldi?
Mourinho kariyerinde hiçbir sezonu bu kadar erken açmamıştı. Fenerbahçe-Lugano eşleşmesinin ilk maçı, Portekizli hocanın takvimdeki en erken resmi maçı oldu. Yine de Avrupa kupalarına bu kadar geriden başlamayı mahcubiyet gerekçesi değil pozitif bir gelişme olarak gördü.
Fenerbahçe cephesinde ise Mourinho’nun takımın başına geçtiğine hala inanamayanlar var. 1990’da kulübe gelen Guus Hiddink’ten beri ilk kez Şampiyonlar Ligi/Şampiyon Kulüpler Kupası kazanmış bir hoca Fenerbahçe’nin başında.
Ama işi kolay değil ve aşması gereken eşik yüksek. Fenerbahçe geçen sezon kendi rekorunu kırarak ligi 99 puanla bitirdi. Galatasaray 102 puan toplayıp şampiyon olmasa Süper Lig’in puan rekorunu onlar kıracaktı. Teknik direktör İsmail Kartal bu sonucun ardından haklı olarak kendisine bir şans daha verilmesini beklese de yönetim zar atmadı. Sezon bittikten bir hafta sonra Kartal arka kapıdan gönderilirken Mourinho ön kapıdan içeri alındı.
Mourinho biraz da kulüp içi siyasete yönelik bir hamlenin parçası olarak İstanbul’a geldi. Başkan Ali Koç Portekizliyi şampiyonluğu kazanmak için son çare olarak görüyor. Fenerbahçe 2014 yılından beri Süper Lig’i kazanamadı ve tarihlerinde ilk kez zirveden bu kadar uzun süre uzak kaldılar. Türkiye’nin en zengin ailelerinden birinin mensubu olan Koç, İstanbul’un Anadolu yakasını eski ihtişamlı günlere döndürecek kişi olarak görülüyordu. Ama şampiyonluğu getirememesi bu yazki başkanlık seçimlerinde az kalsın koltuğuna mal olacaktı. Özellikle de rakibi eski başkan Aziz Yıldırım, seçilirse Mourinho’yu getireceğini söyleyince işler zora girdi. Ancak Koç aynı zamanda Fenerbahçe yönetim kurulu üyesi olan Hull City’nin sahibi Acun Ilıcalı’nın yardımıyla şapkadan tavşan çıkardı ve Jose geldi. Mourinho İsviçre’deki Lugano maçından önce çıkış tünelinden sahaya adım atar atmaz meslektaşı Mattia Croci-Torti’nin yanına gidip sarıldı. Mücadelenin ardından ise Lugano’nun 42 yaşındaki hocasının maç sırasındaki tavırları için gülümseyerek, “Gençliğime benziyordu. Çok fazla konuşuyor. Çok fazla şikayet ediyor. Gençler böyle duygulu oluyor. Ama şanslı. Ben olsam kırmızı kart yerdim” dedi.
Mourinho değişiyor ama özünde yine eski Jose. Portekizlinin UEFA sıralamasında dokuzuncu basamakta bulunan bir ligde çalıştığını düşününce ister istemez Manuel Pellegrini’yi küçümsediği günler akla geliyor. Günün birinde Real Madrid kendisini kovarsa asla Pellegrini gibi Malaga’yı çalıştıracak kadar düşmeyeceğini söylemişti.
Bu açıdan bakınca görünürdeki düşüşüne sevinenler kendince haklı olabilir. Neden hâlâ bu işlerle uğraştığını merak edenler de haklı olabilir. Oturup emekliliğin, parasının ve hayatın tadını çıkarabilirdi. Ama görünüşe göre Fenerbahçe Mourinho’ya ihtiyaç duyduğu bir şeyler sunuyor. Burası tam da Mourinho’nun sevdiği şeyleri seven bir şehrin ve ülkenin dev bir kulübü. Tıpkı Jose gibi Fenerbahçe de çatışmadan besleniyor. Maç boyu taç çizgisinde gidip gelen, oyuncularına bağıran, ilk Şampiyonlar Ligi eleme maçına çıkmış kendisinden 20 yaş genç hocayla atışan Mourinho’yu izleyince neden vazgeçmediğini anlıyorsunuz. Bunları yapmazsa Mourinho’dan geriye ne kalır ki?
Fenerbahçe’nin ona ihtiyacı var
Mourinho ile Fenerbahçe ve Türk futbolu mükemmel bir karışım olabilir. Ama bu birliktelik iki tarafın da baş edemeyeceği kadar ele avuca sığmaz bir kokteyle de dönüşebilir. İki ihtimal de mümkün. Mourinho genellikle bir kulüp kendisine, kendisinin onlara ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyunca ya da en azından böyle düşünmesi için gerçekçi sebepleri olunca başarılı oluyor. Fenerbahçe’nin Jose’ye ihtiyacı var.
Lugano eşleşmesi Mourinho’nun en görkemli döneminin başlangıcı olmayacak. Büyük başarılarının geride kaldığı neredeyse kesin. Ama Mourinho’nun en ‘Mourinho’ dönemi başlıyor olabilir. Bu da onun için mükemmel olur gibime geliyor. Her ne olursa olsun izlemeye değecek.