Tim Spiers / The Athletic
Güzel Berlin güneşi sakince batarken yaydığı altın rengi ışık Olimpiyat Stadı’nda kutlama yapan Avusturyalıları aydınlatıyordu.
“Müthiş değil mi! Müthiş değil mi! Ne zamandır görmemiştik, müthiş değil mi!” diye bağırarak durmadan aynı tezahüratı tekrarlıyorlardı.
“Ne zamandır” ifadesinin 40 yılı aşkın bir süreye karşılık geldiği düşünülürse Hollanda karşısındaki 3-2’lik müthiş galibiyetten sonraki coşkuyu daha iyi anlamak mümkün. Bu skorla birlikte Avusturya turnuvanın sürpriz şampiyonluk adaylarından biri olmaktan çıkarıp düpedüz favorilerinden biri haline geldi.
Ralf Rangnick’in ekibi maça çıkarken son 16’ya kalmayı hala garantilememişti ancak geceyi grup lideri olarak tamamladı ve önlerindeki yol elverişli görünüyor.
Bunu başarırken gösterdikleri performans ise macera, yetenek ve cesaretle doluydu. Salı gününe kadar maçları yok.
İnanıp arkasında durabilecekleri gerçek bir kaliteye ve çekirdeğe sahip bir takımı yıllardır bekleyen Avusturyalı taraftarlar kendini tuhaf hissetmiş olmalı. Özellikle de özgüven sorunları olan bir futbol ülkesinde.
“Wunderteam” dönemi
Avusturya’nın futboldaki altın çağları II. Dünya Savaşı öncesi ve hemen sonrasında yaşandığı için bugün sadece tarih kitaplarında anılıyor. 1930’larda “Wunderteam” olarak anılan milli takım 14 maçlık yenilmezlik serisine rağmen 1934 Dünya Kupası yarı finalinde İtalya karşısında aldığı sürpriz yenilgiyle zaferi kaçırmıştı. Ardından önce saygın teknik direktör Hugo Meisl hayatını kaybetti. 1938’de ise ülke Almanya tarafından ilhak edildi.
Savaş sonrası 1954 Dünya Kupası’nda yine yarı finale çıktılar ancak bu kez de Almanya’ya 6-1 kaybettiler. Boş geçen yirmi yılın ardından Arjantin’deki 1978 Dünya Kupası’nın ikinci grup aşamasında (bugünkü çeyrek finale denk) Almanya’yı 47 yıl sonra yendiler. Ancak bu sonuç Batı Almanya’yı turnuvanın dışına iterken grubu son sırada tamamlayan Avusturya da eve döndü. Ülkede ‘Cordoba Mucizesi’ olarak anılan o maç Avusturya’nın son elli yılda uluslararası futboldaki zirvesi olarak görülüyor. Aslında gruptan bile çıkamadıklarını düşününce seviyenin nereye indiğini anlamak kolay.
Dahası komşu Almanya 1978 sonrası birçok turnuva kazanırken Avusturya iyiden iyiye karanlığa gömüldü.
Ülkedeki en popüler Alman olan Rangnick yönetimindeki mevcut takım böyle bir tarihin ardından çeyrek finale yükselerek modern dönemde başaramadığı bir işi başarmak istiyor.
Sürpriz ekiplerden oldukları kesin. Peki gerçek favori sayılamazlar mı?
Kaptan Marcel Sabitzer, “Bahisler başka şeyler söylüyor olabilir ama zor bir gruptan çıkarak ilk adımı attık. Bunun peri masalına dönüşüp dönüşmeyeceğini konuşmak için henüz erken ama her rakibi yenecek kalitemiz var” diyor.
Takım olarak Hollanda’ya karşı bu kaliteyi fazlasıyla gösterdiler. Sabitzer ve arkadaşlarının akışkan hücum futbolunu ve yaptıkları ikili oyunları, ince dokunuşları, zekice koşuları ve kısa net pasları görünce insanın yüzünde ister istemez bir tebessüm oluşuyor. Hızlı, eğlenceli, seyir zevki yüksek bir ekip oldular.
Hollanda iki kez beraberliği sağlasa da becerikli hücum futboluyla bunun üstesinden geldiler ve tamamen hak edilmiş heyecan verici bir zafer kazandılar.
Rangnick sistemi
Üstelik eksikleri çoktu. Ceza sınırındaki Christoph Baumgartner ve Konrad Laimer dinlendirilirken savunmanın yıldızı David Alaba ve orta sahanın belkemiği Xaver Schlager uzun süreli sakatlıkları yüzünden yoktu. Euro 2024’ün favori takımları bile omurgadan dört oyuncusu eksik olsa bocalardı.
Avusturya ise zayıflamış gibi görünmedi. Rangnick’in takıma aşıladığı Red Bull sisteminin en büyük kanıtı da bu.
Avusturya’nın yakaladığı ivme ve hava, taraftarlardaki inanç ve heyecan, oyuncuların rollerini ezbere bilmesi ve kendileriyle uyumlu bir taktikle oynaması uluslararası turnuvalarda küçümsenmeyecek faktörler. 2008’deki Rusya ve 2016’daki Galler’in ardından 2024’te Avusturya’nın benzer bir sürpriz yapması olası görünüyor.
Grupta Fransa’yı ikinciliğe itmeyi başaran ekibin sıradaki görevi Avusturya halkına 1978’den daha güzel hatıralar hediye etmek.
© 2024 The Athletic Media Company. Her hakkı saklıdır. The New York Times Licensing Group tarafından dağıtılmıştır. Bu makalenin orijinali The Athletic’te yayımlanmıştır.