Aile şirketlerinden güzel dramalar çıkıyor. İnanmazsanız yakın zamanda HBO’da yayınlanan “Succession” dizisinin son sezonunu izleyenlere sorun.
Bense köşe yazarınız Bartleby olarak bu konuda Thomas Mann’ın bir Alman tüccar ailesinin dört kuşak boyunca düşüşünü ve çöküşünü anlatan “Buddenbrooklar” kitabını tercih ederim. İlk olarak 1901’de yayınlanan roman, büyük ölçüde Mann’ın kişisel deneyimlerine dayanıyor.
Ailenin yönettiği bir kuruluşta çalışmanın yarattığı ikilemler bırakın gerçek hayatı kurgu bir kitapta bile yeterince ürkütücü görünüyor.
Günümüzde bu tarz yönetim anlayışına hoş bakılmıyor. Halka açık şirketlerin çoğu ve profesyonel firmalar böyle bir kayırmacılığı yasaklıyor. Yine de dünyadaki işletmelerin yüzde 90’ından fazlası aile şirketleri. Birçoğu, kelimenin tam anlamıyla, anne-baba dükkanları. Bunlardan bazıları küçük ekonomilerdeki büyük işletmeler. Atina’daki bir üniversiteden mezun olan bendeniz Bartleby de zamanında böyle bir şirkette kurumsal yatırımcılarla ilişkileri yönetmekle görevlendirilmişti. Ama aile işletmeleri arasında bir avuç da küresel dev şirket var: Rupert Murdoch’un “Succession”a ilham verdiği iddia edilen medya imparatorluğunu veya Bernard Arnault’nun 460 milyar dolarlık lüks markalar holdingi LVMH’yi düşünün. Kaldı ki Arnault’nun holdingi de Bulgari ve Fendi gibi başka aile şirketlerini satın alarak büyüdü.
Büyüklüğü ne olursa olsun tüm aile şirketleri ortak zorluklarla karşı karşıya. Evlatlara duyulan sadakat ve birden çok kuşağı aynı anda gözeten düşünme biçimi değişime direnmeye dönüşebiliyor, bir şirketin dış hissedarları varsa onların çıkarlarıyla çatışıyor.
Kurumsal varisin ikilemi
Nesiller arası geçiş süreci aileden olmayan çalışanlar için özellikle yorucu ve sinir bozucu olabiliyor. Şirket içinde sosyal hareketliliğe veya bunun hiç olmamasına dair rahatsız edici sorular ortaya çıkarabiliyor.
Mann’ın romanında muhteşem bir şekilde ortaya koyduğu üzere kurumsal varis için ailenin beklentilerini karşılamak ve aynı zamanda kişisel tatmin ararken bir mirası sürdürmek bir dizi çelişki yaratabilir. Liyakata dayalı olduklarında ısrar eden şirketlerde bile hiçbir beceri tüm meslektaşlarınızı işinizi gerçekten hak ettiğinize ikna etmeye yetmez. Önceden var olan herhangi bir aile içi sürtüşme, işe yansıyabilir. Bunun tam tersi de olabilir. İşle ilgili anlaşmazlıklar, genellikle kardeşler arasında bir tür kan davasına yol açabilir. Hindistan’ın dev şirketi Reliance Industries’taki anlaşmazlıklar Mukesh ve Anil Ambani’nin babaları ölmeden vasiyet bırakmadığı için yıllarca sürmüştü.
Bazı mirasçıların hisselerini, hatta belki de bir yönetim kurulu koltuğunu elinde tutmaya karar vermesine ancak başka bir yerde kariyer peşinde koşmasına da şaşmamalı. Walton ailesinin tüm üyeleri Walmart’ta çalışmıyor. 1896’da kurulan İsviçreli ilaç üreticisi Roche’un yöneticileri arasında Hoffmann ailesinin bugünkü üyelerine rastlamak kolay değil. Böylelikle Warren Buffett’in “şanslı spermler kulübü” eleştirilerinden de kaçınmış oluyorlar. Buffet bu tabirle büyük bir organizasyona liderlik edecek yönetim becerilerine pekala sahip olabilecek olan ancak asla diğer çalışanlarla aynı çemberlerden geçmek zorunda kalmayan aileden gelme yöneticileri kastediyor.
Dünyanın en büyük otel zincirlerinden ikisi olan Hilton ve Marriott ile oyuncak devi Lego, güçlü bir halef üretemeyen ve sonunda profesyonel yöneticilerin eline geçen şirketlere örnek.