House of the Dragon ve Shogun amansız iktidar hırsını anlatan yüksek bütçeli diziler. İkisi de pahalı prodüksiyonu muazzam popülerlikle birleştirmeyi başardı. Veri firması Parrot Analytics’e göre haziranda HBO’da ikinci sezonuna başlayan “House of the Dragon” tarihin “en popüler” üçüncü dizisi (2019 yılında biten öncülü “Game of Thrones” hâlâ zirvede). Şubat ayında gösterime girdiğinden beri Hulu ve Disney+ üzerinden izlenebilen “Shogun” da en tepedeki yüzde 0.2’lik dilimin içinde. Bu dizileri izleyen on milyonlarca kişi arasında Washington’dan Varşova’ya kadar uzanan bir sürü siyasetçi de olduğu kesin. Bu da akla kışkırtıcı bir soru getiriyor: Dizilerden bir şey öğreniyor olabilirler mi? Savaş ve entrika dolu dizilerden hangileri gerçek hayattaki iktidar yarışı için bir nevi kılavuz sunuyor?
Game of Thrones ve Shogun arasındaki fark
İlk bakışta cevap net. “Game of Thrones” hayal aleminde geçiyor. Westeros’taki insanlar ejderhalara binip bulutların üzerinde saatte yüzlerce kilometre hızla ilerliyor. Düşmanlar tartışmalarda ya da oy sandığında değil büyülü gölgeler, kılık değiştirmeler ve sihirli madenlerle alt ediliyor. Ölüp dirilenler oluyor. Bazen ejderhalar da dirilip zombi ejderha oluveriyor. Bunların hiçbirinin siyasetçiler için gerçek dünyada karşılığı yok.
Halbuki “Shogun” çok sadık olmasa da gerçek olaylara dayanıyor. William Adams adındaki İngiliz gemici gerçekten de 1600 yılında kıyılarına çıktı ve gerçekten de Tokugawa Ieyasu adlı şogunun daha güçlü bir donanma kurmasına yardımcı olduğu için soylular sınıfına yükseltildi. James Clavell’ın aynı isimli romanı gibi ona dayanan dizide de gerçek isimler yok. William Adams, John Blackthorne olmuş (Cosmo Jarvis tarafından canlandırılıyor). Tokugawa ise Sanada Hiroyuki’nin canlandırdığı Lord Toranaga karakterine dönüşmüş. İngiliz gemicinin söz konusu savaş ağasının iktidara yükselişindeki rolü abartılmış. Ama tarihi dizilerin çoğu gibi makul seviyede gerçekçi. 17. yüzyıl Japonya’sındaki bir İngiliz yöre halkının görgüsüne, kişisel hijyenine ve gelişigüzel kafa kesmelere muhakkak çok şaşırmıştır.
Gelgelelim ateş üfleyen ejderhalarla dolu fantastik hikaye bugünkü iktidar arayışı ve uygulamalarına daha yakın görünüyor. “House of the Dragon” dizisinin ilk sezonunda iyi niyetli bir kral gözle görülür şekilde güçten düşüp hükmedemez hale geliyor. Etrafındaki herkes aksini yaparmış gibi görünse de halefinin kim olacağına dair hararetli tartışma ve planlar içinde. Kimse yaşlanan hükümdara sadakatsizlik etmiş gibi görünmek istemiyor. Size de bir yerlerden tanıdık geldi mi?
Tuhaf saçlı narsisist
İkinci sezon da modern Amerika ile benzerlikler taşıyor. Kral II. Aegon Targaryen (Tom Glynn-Carney) tuhaf saçlarıyla dikkat çeken, ülke yönetmeye dair hiçbir fikri olmayan ve karşısındaki kalabalığın hoşuna gideceğini düşündüğü her şeyi söyleyen bir narsisist. Kıdemli yetkililer kendisine makul tavsiyeler verince sıkkın bir tavırla yüzünü buruşturuyor. Hilebaz saraylılar onu etkilemek için dev egosunu pohpohluyor.
Putin ve Şi’den kareler
“Game of Thrones” ve “House of the Dragon” dizilerinin her sezonun son derece umursamaz karakterler var. Halihazırda muazzam güce sahip olsalar da daha fazlası için kendilerini paralıyorlar. Sırf ellerinden geldiği için topraklarını büyütmeye yönelik hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. “Küçük halkın” çektikleri umurlarında bile değil.
Böyle bir dünya Vladimir Putin’e yabancı gelmeyecektir. Dizideki ahlak anlayışı ise şu an Sudan ve Yemen’i yakıp kül eden savaş ağalarınınkinden farklı değil. Westeroslular’ın kaybedenleri aşağılama biçimi de Devlet Başkanı Şi Cinping’e itiraz etmek şöyle dursun, böyle bir imada bulunan kişilere bile Çin Komünist Partisi tarafından layık görülen muameleyi akla getiriyor.
Yasaya uygun oyunlar
“Shogun” karakterleri de çoğu zaman acımasız ama belli kuralları var. Yasaya saygılılar. Aslında tezgahlarının ciddi bölümü rakiplerinin kanunlara uyacağı varsayımına dayanıyor. Sayın Putin, aynı yolda size de iyi şanslar.
Onurlarını korumak için onlar da olağanüstü fedakarlıklarda bulunuyor. Lorduna zarar verecek bir gerçeği ağzından kaçıran genç samuray hatasını kendi karnını deşerek telafi ediyor. Bir töre modern geleneklerden ancak bu kadar uzak olabilir. Başkalarının kötü seçilmiş sözlerine saldırmak için fırsat kollamak ve bunları sözlü şiddet olarak tanımlamak yerine samuray kendi kabalığının diyetini kendine sapladığı hançerle ödüyor.
El Salvador liderinin konuyla ne ilgisi var?
Game of Thrones’daki hayali kıta Westeros’taki çok sayıda siyasetçi ise popülist tavırlara modern bir yatkınlık sergiliyor. Sıradan insanlar suçtan nefret ettiği için Westeros liderleri suçlulara merhametsiz davranma işini gösteriye dönüştürüyor. “House of the Dragon” dizisinin ilk sezonunda Daemon Targaryen (Matt Smith) Gece Nöbetçileri’ni parıltılı altın rengi pelerinler giydirip katil olduğu iddia edilen kişileri uluorta öldürmeye, tecavüz şüphelilerine de saldırmaya götürüyor.
El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele’nin de Daemon ile aynı taktiği izlediği söylenebilir. Bukele gangster olduğundan şüphelenilen on binlerce kişiyi belirsiz süreliğine hapse atmış, Lego parçaları gibi balık istifi yığılmış yarı çıplak tutukluların görüntülerini sosyal medyada paylaşmıştı. İki lider de suça göz yummayacağını göstermek istiyor, ikisi de kanuni prosedürleri takmıyordu.
“Game of Thrones” dizileri ile “Shogun” farklı olsa da ortak bir noktaları var. İttifaklar değişiyor. Liderler Avrupa topu veya ejderha yumurtası gibi kitle imha silahlarının peşinde koşmaktan vazgeçmiyor. Dinin öngörülebilirliği yok: Hükümdarlar kendi otoritelerini sağlama almak için dini kullanırken dini liderlerin de (Japonya’daki Cizvitler veya Kral Toprakları’ndaki Yüce Rahip) kendi emelleri olduğunu fark ediyor.
Kafayı bulan prens
Tıpkı modern benzerleri gibi Westeros ve Japonya’daki savaş ağaları için de askerler gözden çıkarılabilir varlıklar. Ancak Westeros’taki savaş kargaşası daha gerçekçi. Kendine fazla güvenen generaller tuzağa düşüyor. “Game of Thrones” dizisindeki bir prens, ölümüne dövüşe gitmeden önce kafayı bulunca beklenen sonuç ortaya çıkıyor. “House of the Dragon” dizisinin yeni sezonunda ise Daemon’un tuttuğu kiralık katillerin, Putin’in Salisbury Katedrali’ne hayranlık duysunlar diye gönderdiği adamlar kadar beceriksiz olduğu görülüyor.
Devlet başkanlarının üstsüz görüldüğü, elektrikli testere salladığı ve gençken birinci sınıf televizyon kanallarından mahrum kalmaktan yakındığı bugünkü dünyada “Shogun” evreni inanılmaz derecede ağırbaşlı kalıyor. Toranaga deprem enkazında diri diri gömülmek üzereyken bile sakinliğini koruyor. Gerçek Tokugawa muhakkak ki bu kadar etkileyici biri değildi. Yine de Japonya’yı birleştirip iki buçuk yüzyıllık barış ve kültürel gelişme dönemine giden kapıyı açmıştı. Bugün böyle liderler de kulağa masal gibi geliyor.
İktidar aynı iktidar
“Game of Thrones” külliyatından çıkarılabilecek tek olumlu ders, körü körüne sadakatin iyi bir şey olmadığı. Lideriniz işini yapamaz hale gelmişse yerine başka birini ne kadar çabuk bulursanız o kadar iyi. Westeros’ta o kadar çok karakter krallarını bıçaklıyor, zehirliyor veya yalnız bırakıyor ki seyirci olarak bunların sayısını tutabilmek bile imkansız. Elbette Amerika’da Demokrat Parti’nin kendi liderini gerçekten sırtından bıçaklamasını istemezsiniz. Ama mecazi bir hançer dünyayı daha kötüye gitmekten kurtarabilir. •
The Economist’ten alınmış, Oksijen tarafından çevrilerek lisanslı olarak yayınlanmıştır. Orijinal metne www.economist.com adresinden ulaşabilirsiniz.