Tolga Şardan
Türk siyasetinde şimdiye kadar pek görülmemiş bir buluşmanın fotoğrafıydı, geçen hafta sonu Ankara’dan yansıyan.
Hiç soğumayan ülke siyasetinin içinde iktidardaki Cumhur İttifakı’na karşı birleşmeye çalışan altı partinin lideri, Ankara bozkırının ayazından nasibini fazlasıyla alan Ahlatlıbel mevkiindeki Atatürk Parkı’ndaki tek katlı konukevinde bir araya geldi.
Çankaya Belediyesi’ne ait konukevinin misafir ağırlama odasındaki şöminesinde tutuşturulmuş odunların ateşinin yaydığı sıcaklık, buluşmaya katılan liderlerin sohbetine yansıdı kuşkusuz. Kış bahçesi bölümüne kurulan yuvarlak masa etrafında buluşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener (kendisine pozitif ayrımcılık yaptım izninizle) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, DEVA lideri Ali Babacan ve DP Genel Başkanı Gültekin Uysal saat 19.15’te yemek masasındaki yerlerini almışlardı.
“Okur merak ettiyse, benim de merak etmem gerekir” prensibinden hareketle yemeğin kulisini almaya çalıştım.
Türkiye için “çok önemli” olarak tanımlanan buluşmanın kulisine geçmeden önce masayla ilgili ön bilgileri vereyim. Ayakta fotoğraf çekiminin ardından masaya oturmada öncelik tek kadın lider Akşener’e bırakıldı.
Akşener’in sandalyesini çekmesiyle birlikte diğer katılımcılar yerlerine geçti, menü standarttı.
Zencefilli bal kabağı çorbası, güveç, etli pazı sarma, vişne sos eşliğinde Ege otlu baklava börek, zeytinyağlı portakallı kereviz ve salatadan oluşan menü diyet bozacak cinstendi. Ayrıca kabak ve ayva tatlısı da sunuldu konuklara. Liderler tatlı bölümünde sağlık durumlarına göre tercihte bulundu.
Gündem dışı sohbetin hâkim olduğu yemek 20.50’ye kadar sürdü. DP lideri Uysal’ın sohbetiyle başlayan yemek sırasında çoğunlukla kişisel sağlık ve ailelerle ilgili değerlendirmeler yapıldı.
***
Cumhur İttifakı'nın da yakından takip ettiği Millet İttifakı’nın siyasi çalışmalarının Türk siyasetinde önemli bir köşe taşı olacağını değerlendirmek yanlış olmaz.
20 yıllık AKP iktidarını sonlandırmayı amaçlayan Millet İttifakı çatısının oluşturulup yönetilmesinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun önemli katkısı var. CHP ve izlediği siyaset zaman zaman eleştirilse de Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek lazım.
Sağ siyaset yapan beş partinin, merkez sol partinin liderliğinde muhalefet akımında yer alması dikkat çekici. Gerek öncesindeki açıklamalar, gerekse Ahlatlıbel zirvesinden sonraki değerlendirmeler, liderlerin siyasi egolardan arınmış ve iktidara odaklanmış yaklaşım içinde olduğunu gösteriyor.
Özellikle AKP’yi oluşturan Milli Görüş çizgisindeki Saadet Partisi ile AKP’den ayrılan Davutoğlu ve Babacan’ın ittifak içinde yer almayı benimsemesi, yaklaşan genel seçimler öncesinde AKP tabanında en azından soru işaretlerinin yaratılmasına katkısı olacak. Mevcut sistemde bir oyun bile değerinin olduğu anımsatayım.
Ahlatlıbel buluşması sonrasında ortaya çıkan sonuç bildirgesine bakıldığında yuvarlak masa etrafında bir araya gelen altı liderin birlikte yola çıktığını ve yolculuk sırasında gereken müdahalelerin yapılmasına karar verdiklerini gösteriyor. Daha doğrusu, hiçbir liderin yolculuğun henüz başında herhangi bir konuda diretmediğini ortaya koyuyor.
Zirveyle birlikte üç ana başlık ortaya çıktı: Cumhurbaşkanlığı adaylığı, HDP’nin masada yer almaması ve ikinci açıklamanın 28 Şubat gününe planlanması.
Gerek zirve sonrasında, gerekse günlük siyasi değerlendirmeler, zirvede cumhurbaşkanlığı adaylığı için somut bir tespit veya öneri getirilmediğini gösteriyor. Adaylık konusunun, Cumhur İttifakı’nın Meclis’e getirmeye çalıştığı seçim yasasında “ittifaklar konusu”nda yapılacak düzenlemenin beklenmesinde karar alındığı ifade ediliyor.
HDP’nin masada yer alıp almaması konusunda ise Kılıçdaroğlu, gazeteci Fikret Bila’ya “HDP’yi yok saymıyoruz. Bu çalışma güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş çalışmasını yürüten altı parti arasında yapıldı. HDP’yle de görüşüyoruz. İhtiyaç olduğunda yine görüşeceğiz. Bir sorun yok” değerlendirmesi yaptı.
BBC Türkçe’ye konuşan HDP Eş Başkanı Mithat Sancar ise "HDP'yi yok sayan herhangi bir yaklaşımın, Türkiye'de gerçek ve güçlü bir demokrasi, kapsamlı ve kalıcı bir toplumsal barış inşa etme şansı yok. "HDP'yi hoş tutalım ama boş tutalım" gibi bir yaklaşım da tuzaklarla doludur. Bunun farkında olmadığımızı düşünmek de ciddi bir yanılgıdır” dedi.
Altı liderin bir kez daha bir araya geleceği 28 Şubat tarihi ise liderlerin takvimlerinin uygunluğuna göre belirlendi. Buluşmanın mart ayına kalmadan gerçekleşmesi görüşünün masada kabul görmesiyle “Türk siyasi ve demokrasi tarihinde” önemi olan 28 Şubat’ta karar kılındı.
Toplantı sonunda açıklanan ıslak imzalı mutabakat metnini Kılıçdaroğlu, taslak olarak yanında getirdi. Taslakta yapılan küçük rötuşların ardından ortak metin kamuoyuna açıklandı.
Mutabakat metninde dikkat çeken başlıklardan birisi Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınacağı vurgusu oldu. Altı liderin bu konudaki hassasiyeti ve umutsuzluğu mutabakat metnine şöyle yansıdı:
“Türkiye’nin istişare ve uzlaşı ile çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Önemli olan, tüm farklılıklarımızla beraber ‘biz’ düşüncesini, Avrupa Konseyi ve AB normları çerçevesinde temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, herkesin kendini eşit ve özgür vatandaş olarak gördüğü, düşüncelerini özgürce ifade edebildiği, inandığı gibi yaşayabildiği demokratik bir Türkiye’yi inşa etmektir.”
Bu metinden yola çıkarak anlıyoruz ki; altılı ittifak, yargının fikir ve düşünce özgürlüğü konusundaki bakışını Batı ayarına getirmeyi hedefliyor. Daha açıkçası, Türkiye’yi AİHM ve Avrupa Konseyi’nde zora sokan Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala benzeri yargı süreçlerinin ülke için model olmamasına gayret edilecek.
Burada bir parantez açayım.
Kısaca anımsatmak gerekirse Avrupa Konseyi geçen aralık başında “tahliyenin önünü açan” AİHM kararını yerine getirmediği gerekçesiyle Osman Kavala için Türkiye’ye karşı “İhlal prosedürü başlatacağı” bildiriminde bulundu.
Kavala hakkındaki ihlal sürecinin düşmesi için 17 Ocak’taki duruşmada tahliye edilmesi gerekiyordu. Ancak tahliye çıkmayınca, Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi (AKBK), 2 Şubat’ta Kavala ile ilgili davanın AİHM’ye havale edilmesine karar verdi. AİHM’in olumsuz görüş vermesi halinde Türkiye’nin Konsey üyeliğinden çıkarılması veya oy hakkının askıya alınması gibi yaptırımların uygulamaya alınabileceği ifade ediliyor.
Benzer durum HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın yargı süreci için de geçerli. Demirtaş’ın sürecinde Kavala dosyasının örnek olarak alınacağı belirtiliyor.
Parantezi kapatayım.
***
Ahlatlıbel zirvesine iktidarın penceresinden bakınca, AKP'nin buluşmayı özellikle HDP’nin neden masada bulunmadığı başlığı üzerinden vurmaya çalıştığı görülüyor.
Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş, Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir ve TBMM Grup Başkan vekili Mahir Ünal, pazar sabahı arka arkaya yayına çıktıkları televizyon yayınlarında HDP konusunu özellikle vurgulama gayretindeydiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da BAE gezisinde ilk açıklamalarını yaparken HDP üzerinden konuştu:
“Bir defa Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini bu milletin kendisi getirmiştir. Bunu kabul etmeyenler en başta millet iradesine saygısızlık yapıyor demektir. Tabii bunların bir araya gelmeleri manidar. Niye 28 Şubat? Bu da garip. Öbür taraftan HDP’yi çıldırtıyorlar. Oldu olacak onu da alın yanınıza.”
Millet İttifakı’nın genişlemesi karşısında benzer hamleyi Cumhur İttifakı’nın yapabileceği ön görülüyor. BBP’nin yanı sıra Fatih Erbakan’ın lideri olduğu Yeniden Refah Partisi ittifak çatısı altına alınmaya çalışılıyor.