İki hafta içinde üçüncü büyük depremin bir zamanlar hareketli olan Antakya'dan göçü hızlandırmasının ardından, Salı gecesi ilçenin ıssız sokaklarında kamyonlar, acil durum araçları ve hafriyat makineleri kaldı. Zifiri karanlık sokaklarda, geçen farlar moloz yığınlarını, kırık pencere çerçevelerini ve birbirine dolanmış inşaat demirlerini aydınlatıyordu.
Hayatı boyunca Antakya'da yaşayan ve depremden sağ kurtulan 50 yaşındaki Mehmet Ay Reuters'a "Herkes gitti. Ya öldüler ya da kaçtılar" dedi. Uzaktan, eskiden yüksek binalar olan yerlerin keskin şehir manzarası şimdi yıkık haldeydi. Yere çakılmış olan reklam panoları molozların arasında bir zamanlar işlek caddeyi dolduran dükkanları anımsatıyordu. "Caddelerimiz eskiden cennetti" diye Ay, bir gecede her şeyin mahvolduğunu söyledi.
Ay, eşi Fatmeh ve kızıyla birlikte evlerini kaybedenlere geçici barınma sağlamak için kurulan çadır kentlerden birinde barınıyordu. Ay, "Kamptan çıkamayız. Dolaşmak zor çünkü gittiğiniz her yer tehlikeli. Binalar tehlikeli. Farkına varmadan bir yapı üzerinize çökebilir" diye konuştu. Bir meydanda, modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün şaha kalkmış bir at üzerindeki heykeli hala duruyordu. Hemen altında, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasıyla ilgili ünlü sözünün yazılı olduğu mermer plaket yerde paramparçaydı.
"Hepimize yeni bir hayat bahşedildi"
Suriye'den kaçtıktan sonra 12 yıldır Antakya'da yaşayan 57 yaşındaki bulaşıkçı Saleem Fawakirji, "Felaket hepimizin başına geldi" dedi. Karısı Walaa, "Zengin ve fakir aynı şekilde" diye ekledi. Çift, iki kızları ve bir oğulları 6 Şubat depreminden molozdaki küçük bir çatlaktan sürünerek kurtuldu. En büyük oğulları başaramadı. Fawakirji, ailenin terk edilmiş şehri terk etme planları olmadığını söyledi ve "Bak, Tanrı oğlum dışında hepimize nasıl bir hayat daha bahşetti. Neden şimdi riske girelim?" dedi. Ay ayrıca kalmayı planladığını da söyledi. Bir inşaat işçisi olan Ay, "Uzun zaman alacak, yıllar alacak ama yeniden inşa edeceğiz" diye konuştu.