Gezegenimizin karşı karşıya bulunduğu iklim değişikliği ve bu değişikliklerden kaynaklanan ekonomik, çevresel ve sosyal etkiler; tüm insanlığı tehdit eder duruma geldi. Bunun farkındalığı ile son dönemde tüm dünyada iklim politikaları hız kazandı ve bu politikalar dünya ticaret sisteminin yeniden şekillenmesinde rol oynamaya başladı. AB’nin Avrupa Yeşil Mutabakat ile 2050’de karbon nötr kıta olma hedefini duyurması, ardından Çin, ABD gibi ülkelerin karbonsuz ekonomiye geçiş ile ilgili açıklamaları küresel ticaret ortamı için önemli dönüm noktaları oldu. Bu kararlar dünyada elektrikli araç dönüşümünün beklenilenden daha da hızlı olacağını, geleceğin elektrikli araçlarda olduğunu net olarak ortaya koydu. Türkiye açısından bakıldığında, Paris Anlaşması’na taraf olunması ve 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefinin benimsenmesi ile ülkemiz iklim politikasında da yeni bir dönem başlamış oldu. COP26 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı kapsamında, ülkemizin 2040 itibarıyla tüm araç gruplarında sıfır emisyonlu araç satışına geçileceği konusunda niyet beyanında bulunmuş olması bu yeni dönemin ilk adımları oldu.
AB'ye uyum sağlamalıyız
Toplam üretiminin kabaca yüzde 75’ini ihraç eden sanayimiz, ihracatının yüzde 80’ini AB pazarına ihraç ediyor. Otomotiv sanayisinde AB’nin en önemli ithalatçısı konumunda yer alıyor. Rekabetçiliğimizin korunması ve ekonomiye sağladığımız katkının sürdürülebilmesi için AB’deki gelişmelere uyumlu üretim yapmak önemli olmanın ötesinde bir zorunluluk. Bu açıdan değerlendirildiğinde; Gümrük Birliği kapsamında ülkemiz teknik mevzuatının AB ile tam uyumlu olma zorunluluğu göz önüne alındığında hafif araçlarda sıfır emisyon planlarımızı AB’nin hedefi olan 2035’e göre düzenlememiz gerekiyor. Ülkemizin hedeflenen tarihte emisyon azaltım hedeflerine ulaşması için tüm paydaşları kapsayan, iddialı hedefler içeren, dönüşümü sağlayacak teşvik altyapısı ile desteklenmiş, bütüncül bir eylem planı ortaya koyması gerekiyor. Biz sanayi olarak elektrifikasyona geçiş için yatırım ve inovasyon odağında çalışmalarımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Ancak elektrifikasyona geçiş sadece otomotiv sanayisinin çabası ile olabilecek bir konu değil. Birçok paydaşın ve faktörün eş zamanlı, senkronize şekilde bütüncül eylem planını hayata geçirmesi gerekiyor. Tüm araç gruplarında (otomobil, hafif ticari araç ve ağır ticari araç) sıfır emisyonlu araçların tüketici ile buluşabilmesi için gerekli şarj noktalarının ve hidrojen yakıt ikmal istasyonlarının kurulması, şebeke esnekliği, endüstriyel dönüşüm için paydaşların iş birliği, teşvik mekanizmaları gibi birçok birleşenin etkisi var. Diğer önemli konu ise satın alma gücü yani milli gelir… Araştırmalar, elektrikli araç satışlarının bir ülkenin yaşam standardı ile doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor. Elektrikli araçların satın alınabilirliği birçok ülke için önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Milli gelir dikkate alındığında, iklim nötrlüğüne giden yolda hibrit araçların önemli bir basamak olduğu göz ardı edilmemeli. Özellikle şarj noktalarının yetersiz olduğu veya akülü elektrikli arabaların şu anda yerel nüfus için hâlâ çok pahalı olduğu ülkelerde, hibrit araçlar iklim nötrlüğüne geçişte önemli bir rol oynayacak. Ayrıca ülkemizin 2053 iklim nötr hedefi araç parkının tamamen yenilenmesi anlamına geliyor. Ülkeler arasında olduğu gibi aynı ülkede bölgeler arasında da satın alma gücü arasındaki farklılıklar olduğu dikkate alındığında; tüm araç parkının yenilenmesi için farklı politikaların / teşviklerin geliştirilmesi gerekliliği aşikar. Araçlarımızdaki yerli payının korunması için tedarik sanayisinin gelişiminin sağlanması, bataryanın bertarafı veya yeniden kullanımına ilişkin sistemlerin kurulması, tüm bu dönüşümün mevzuat altyapısının oluşturulması ve bu sistem içinde çalışacak iş gücünün yetiştirilmesi gibi önümüzde daha birçok önemli konu var. Küresel rekabet ortamının yeniden şekillendiği bu reform döneminde, tüm paydaşların her zamankinden daha yakın, sistemli, hedef ve veri odaklı çalışması başarıda belirleyici rol oynayacak.