MHP'nin kurucusu Alparslan Türkeş'in oğlu ve AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesi ile ilgili "Milliyetçi Hareket Partisi (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve onu işleyen bireysel suçlularla özdeşleştirilemez" açıklaması yaptı. Tuğrul Türkeş, sosyal medya hesabından, "Bu açıklama vicdani bir sorumluluktur" notuyla yaptığı paylaşımda, Sinan Ateş cinayetiyle ilgili 1,5 yıldır konuşmamaya ve hiçbir yorum yapmamaya özen gösterdiğini belirtti.
Konunun ağır cezalık adi bir suç olduğunu ve ideolojik bir tarafı bulunmadığını savunan Türkeş, "Türk milliyetçiliği bu meselenin bir tarafı ve/veya paydaşı değildir. Milliyetçi Hareket Partisi (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve onu işleyen bireysel suçlularla özdeşleştirilemez. Kantara çıkartılmak istenen Türk Milliyetçiliği ve MHP kurumsal kimliği değil; ağır işleyen hukuk sistemimiz ve ona köstek olanlar olmalıdır" ifadelerini kullandı.
"Bırakın adi suçlular hak ettikleri şekilde yargılansın"
Cumhur İttifakı ve ittifak yöneticilerinin "bu kirli suç organizasyonlarından vareste" olduğunu belirten Türkeş, "Bu kargaşadan muhalefete de ekmek çıkmaz. Bırakın adi suçlular hak ettikleri şekilde yargılansınlar. 1 Temmuz 2024 günü bu davayı bahane ederek ülkeyi karıştırmak isteyenlere, siyaset üretmedikleri için kaostan medet uman tükenmiş siyasetçilere, ideolojiden uzak ama kendini ideolojik göstermek isteyen gangsterlere, ülkenin yönetimine çomak sokma heveslilerine duyurulur" ifadelerine yer verdi.
— Y. Tuğrul TÜRKEŞ (@TugrulTurkes) June 23, 2024
Ayşe Ateş: Siyasi baskı yoksa gelişmelerin sorumlusu kim?
Tuğrul Türkeş'in X paylaşımını alıntılayan Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş ise, "Eğer bir siyasi baskı yoksa soruşturmaya bir müdahale olduğunu açıkça gözler önüne seren gelişmelerin sorumlusu kimdir" diye sordu.
Ayşe Ateş'in açıklaması şöyle:
"Başbuğ Alparslan Türkeş’in kıymetli evladı, AK Parti Ankara Milletvekili Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş’e, Sayın Vekil’im, anlayan için birçok anlam, ihtar ve nasihat barındıran bu metne büyük ölçüde katıldığımı, birçok maddenin altına düşünmeden imzamı atacağımı bilmenizi isterim.
Biz de tam 18 aydır şunu söylüyoruz: Suç şahsidir. Bu suça karışan her kim varsa mevki makam gözetilmeksizin yargı önüne çıkarılmalı, çıkarılmasının önü açılmalıdır. Kim suçlu, kim suçsuz buna BAĞIMSIZ yargı karar vermelidir.
Yüksek müsaadelerinizle bu siyasi cinayetin bizi büyük endişeye sevk eden ve 16 ay sonra ivedilikle harekete geçiren yanlarını tekrar paylaşacağım:
1) Bu suikast davasının ilk günlerinde şüphelilerin defalarca gözaltına alınıp serbest bırakılması ve sonunda tutuklanması sürecinin delillerin karartılmasının önünü açtığı aşikârdır. Şüpheliler bu sürecin sonunda ya telefonunun kırıldığını ya telefonunu değiştirdiğini ya da şifresini unuttuğunu beyan etmiştir.
2) Soruşturma ne zaman ilerleme kaydetse savcı değiştirilmiş, soruşturmanın ilerlemesinin başaktörü olan savcılar tenzili rütbe ile Ankara dışına gönderilmiştir. Bu gelişmelerin mevcut mahkeme heyeti üzerinde bir baskıya sebebiyet vereceği endişesi giderek artmaktadır. "Azmettirici" sıfatıyla yargılanan Tolgahan Demirbaş’ın SEGBİS sorgusu sırasında Sayın Savcı Ayhan Ay’a bu hususu işaret ederek sarf ettiği cümleler oldukça açıktır.
3) Bütün bu gelişmelere ek olarak, ortaya çıkan iddianamenin birçok eksik yanının olması, katili taşıyan araçların –dosyada olmasına rağmen- plakasının gizlenmesi, sayfalarca süren ifademe üç satır yer verilmiş olması, Sinan’ın en yakın arkadaşlarının ifadelerinin iddianameye girmemesi, 17 kişinin dosyasının ayrı tutulması gibi yine bizi bu dosya üzerinde siyasi bir baskı olduğu düşüncesine iten hadiseler meydana gelmiştir.
Elbette burada şu soru doğmaktadır: Eğer bir siyasi baskı yoksa yukarıda sizinle paylaştığım ve bir müdahale olduğunu açıkça gözler önüne süren gelişmelerin sorumlusu kimdir.
Bu suçluları koruyan siyasi bir güç mevcut değilse karşımızda bir cumhuriyet savcısının resmî yazı olmadan ulaşamayacağı bilgilere bir Whatsapp mesajıyla ulaşabilen, işlediği cinayete emniyet mensuplarını karıştırabilen, yargıya müdahale gücüne sahip kapsamlı bir suç örgütü olduğu düşüncesi kuvvet kazanmaktadır.
Hâl böyleyken bu bir millî güvenlik sorunu değil midir?
Geçtiğimiz günlerde Sayın Bakanlarımıza yazmış olduğum açık mektupta da buna dikkat çekmiş ve dosya üzerinde gezinen –siyasi ya da değil- bu karanlık elin ortaya çıkarılmasının bu alçak suikastin bütün yönleriyle aydınlanmasına giden yol olduğunu belirtmiştim. Şüphesiz, bu karanlık elin ortaya çıkarılması akıllardaki birçok soru işaretini gidermeye fazlasıyla yetecektir.
Son olarak şuna da açıklık getirmek istiyorum: Duruşmaya kalabalık gitmek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Çünkü haklıyız. Haklılığın görünmez bir ordusu olduğunu biliyoruz. Bizim bütün çabamız kamuoyu ilgisini canlı tutmak, sıradan vatandaşlar olmamız hasebiyle karşımızdaki karanlığın gücüne karşı siyasi partilerden hukuki destek almak üzerinedir. Biz adaletin kalabalıklar arasında değil, duruşma salonlarında tecelli ettiğinin, edeceğinin farkında ve bilincindeyiz. Yargının bağımsızlığına gölge düşürülmemesine, suçluların korunmamasına ve adalete olan ihtiyacımızı yüksek sesle dile getirmemiz tam da bu yüzden."