20 Nisan 2024, Cumartesi
Haber Giriş: 06.05.2022 04:30 | Son Güncelleme: 21.05.2022 08:38

Bataklığı kurutmak hiç de kolay değil

Uygulanmayan yüksek mahkeme kararları, en kritik davalarda karşımıza çıkan tanıdık heyetler ve soruşturulmayan hakimlerle Türk yargı sistemi evrensel hukuk normlarından tamamen uzaklaşarak nevi şahsına münhasır bir görünüme büründü
Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Gezi Davası’nda çıkan kararlar çok sayıda kentteprotesto edildi. Çünkü yargı sistemine güvenini yitirenler, çoğu zaman sesini yükseltmekten başka çare bulamıyor
Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Gezi Davası’nda çıkan kararlar çok sayıda kentteprotesto edildi. Çünkü yargı sistemine güvenini yitirenler, çoğu zaman sesini yükseltmekten başka çare bulamıyor

"Şu anda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 47 ülkeden başvuru alıyor ve 72 bin derdest başvurusu var. Anayasa Mahkemesi’nin önünde 95 bin başvuru var. Bu başvuru yönetilebilir olmanın çok ötesine geçti artık. Dolayısıyla buna acilen müdahale edilmesi gerekiyor. Burada özellikle meclis başkanımıza da seslenmek istiyorum. Yasama organı olarak bu konudaki kanuni düzenlemeleri gecikmeksizin yapmak zorundayız, şayet bireysel başvurunun etkili ve verimli bir hak arama yolu olarak yoluna devam etmesini istiyorsak...”

Bu sözler Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’a ait. Uzun yıllar Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunun açılması için mücadele eden ve bu konuda diğer yargı organlarının itirazına rağmen ısrarcı olan Anayasa Mahkemesi, artık çalışamaz hale gelmiş durumda. 

Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre Mart 2022 sonu itibarıyla Türkiye’de 269 kapalı, 86 açık, 10 kadın kapalı, 7 kadın açık, 8 çocuk kapalı, 4 çocuk eğitimevi olmak üzere toplam 384 ceza infaz kurumunda, 314 bin kişi bulunuyor. Bu da 271 bin 823 kişilik kapasitenin üzerinde hükümlü ve tutuklunun cezaevinde olduğunu, yaklaşık 42 bin kişilik kapasite aşımının söz konusu olduğunu gösteriyor. Üstelik bu rakam çıkartılan aflarla sayının azalmasına rağmen gerçekleşti. Pandemi nedeniyle verilen ev izinleriyle cezaevleri biraz olsun rahatladı.

İstinaf da derde çare olamadı

İş yükünü hafifletmek için getirilen istinaf sistemi tıkanmak üzere. İstinaf mahkemesindeki dosyalar 1 ila 2 yıl arasında bir sürede karara bağlanıyor ve birçoğu da temyiz edilerek Yargıtay’a gidiyor.

Adalet arayışında Türkiye’deki son nokta Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılması. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de önündeki dosya sayısının daha fazla yükselmemesi için AYM sisteminin etkin biçimde işlemesini istiyor ama nafile. Uygulanmayan kararlar, yıllar süren yargılamalar, adalet arayışında umduğunu bulamayanların talepleri, bireysel başvuru sistemini tıkamış durumda. Üstelik KHK’larla ilgili olarak OHAL Komisyonu ve Danıştay aşamaları henüz bitmediği ya da geç bittiği için on binlerce olası başvuru henüz AYM’nin önüne gelmiş değil.

Bayramdan hemen önce Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş yıl dönümünde bu açıklamaları yapan Arslan, sistemin tıkandığına yönelik itiraf niteliğindeki konuşmasında, bunun nedenlerini şöyle özetledi:

“Anayasa Mahkemesi gerçekten 60 yıllık tarihinin en ağır, en yoğun iş yükü ile karşı karşıya. Bilhassa bireysel başvuruda çok hızlı bir artış söz konusu. Bugün itibarıyla 95 bin civarında bireysel başvuru var. Bireysel başvuruyu kabul eden hiçbir anayasa mahkemesinin önünde, bırakalım anayasa mahkemelerini, 47 ülkeden başvuru alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde dahi bu kadar başvuru yok. Elbette yapılan yasal değişiklikler belli ölçüde rahatlatacak ama tam manasıyla çözüm olmayacaktır. Bireysel başvuruda iş yükünü radikal şekilde çözmenin yolu, her toplantıda ifade ettiğimiz gibi, bireysel başvurunun objektif etkisinin hayata geçirilmesi ve daha açık bir ifade ile ihlallerin kaynağını kurutmaktır. Bunu yaptığımız takdirde yeni ihlallerin ortaya çıkmasını engelleyebiliriz. Aksi takdirde bataklığı kurutmadan sivrisineklerle mücadele etmeye devam ederiz. Bunun da sonuçsuz bir uğraş olduğunu takdir edersiniz.” 

Berberoğlu inatlaşması

Kaynağı kurutmak ifadesiyle başta AYM olmak üzere yüksek yargı kararlarının uygulanmamasına işaret eden Arslan’ın Meclis’i göreve çağırması boşuna değil. 

CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun MİT TIR’ları davasında vekilliğinin düşürülerek hapse mahkum edilmesi ve cezaevine konulmasından hemen sonra AYM hak ihlali kararı vermiş ve Berberoğlu’na yeniden milletvekilliğinin kazandırılması gerektiğini belirtmişti. Bu karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM’nin “Yerindelik denetimi yapamayacağı” gerekçesiyle direndi. Yerel mahkeme, AYM kararını tanımadı.

AYM bunun üzerine tarihinin en ağır kararlarından birine imza atarak, Anayasa’nın ihlal edildiğinin altını çizdi.  İkinci kez hak ihlali kararı veren AYM, bu kararın gerekçesini TBMM ile Hakimler ve Savcılar Kurulu’na da gönderdi. Kararda yerel mahkemenin böyle bir yorum yapma hakkının olmadığı belirtildi, TBMM ve HSK’ya da Anayasa’yı sadece AYM’nin koruyamayacağı anımsatıldı. Berberoğlu bunun üzerine tahliye edildi ve yeniden vekil olabildi. 

Ancak Berberoğlu tek örnek değil. İstanbul’daki yerel mahkemeler daha önce gazeteci Şahin Alpay hakkındaki tahliye kararına da direndi. 

Sadece bu davalarda değil, farklı dosyalarda da tablo değişmiyor. Van depreminin ardından yapılan bir başvuru için “soruşturma izni verilmemesinin” hukuka aykırı olduğuna hükmeden AYM’nin bu kararı da uygulanmadı. Hak ihlali kararına rağmen soruşturma izni yine verilmeyince dosya yeniden AYM’nin önüne geldi. 

AİHM’in siyasi nedenlerle yargılandıklarına hükmettiği isimlerle ilgili çok sayıda dosyada gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle AYM’ye onlarca başvuru yapıldı. AYM, bu dosyalarda da yeni kararlar vermek zorunda kaldı. 

Sistematik olarak AYM kararlarının belli dava türlerinde uygulanmamasına karşılık harekete geçmesi gereken kurum Hakimler ve Savcılar Kurulu. Ancak hemen her yargı paketinde AİHM ve AYM kararlarının uygulanmasına yönelik temenniler yer almasına rağmen kararları uygulamayan hakimler hakkında HSK hiçbir işlem yapmıyor.

Berberoğlu davasında da AYM’nin suç duyurusuna rağmen kararı uygulamayan heyet için işlem yapılmadı.

Asıl dramatik örnek akademisyen-yazar Mehmet Altan’ın dosyasında yaşandı. AYM kararına rağmen yerel mahkeme kararı uygulamadığı için Altan, fazladan 4 ay cezaevinde kaldı ve istinaf kararıyla tahliye olabildi. HSK bu konuda altı hakim hakkında suç duyurusu yapılmasına rağmen harekete geçmedi. Bununla kalmadı, hakimlerden birini Yargıtay üyeliğine atayarak terfi ettirdi.

Kritik davalar bildik yüzler

Verdikleri kararlarla öne çıkan çok sayıda hâkim ve savcı bulunuyor. Doğal hakim ilkesi gereği, hangi mahkemeye hangi davanın düşeceğinin önceden bilinmemesi gerekmesine, UYAP sistemi üzerinden davaların dağıtılması gerekliliğine rağmen, kamuoyu tarafından tanınan bu isimler nasılsa hep en kritik davalara bakan heyetlerde yer aldı. Bunların başında Berberoğlu hakkındaki kararı da tanımayan mahkemenin başkanı Akın Gürlek geliyor. Selahattin Demirtaş, Canan Kaftancıoğlu, ÇHD’li avukatlar ve Sözcü gazetesi yazarları davalarına bakan heyetlerde de yer alan Gürlek için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Yeni Zekeriya Öz” açıklamasını bile yaptı.

Mehmet Altan davasında AYM ve AİHM kararlarını uygulamayan hakimlerden Orkun Dağ, Cumhuriyet gazetesi davasına da bakmış ve burada mahkûmiyet kararları verdikten sonra Yargıtay’a atanmıştı. Aynı davada heyetlerde yer alan ve haklarında işlem yapılmayan hakimler de görevlerinin başındalar. 

Son olarak Gezi davasında mahkumiyet yönünde oy kullanan Murat Bircan’ın, avukatlıktan hakimliğe yaş sınırına 1 yıl kala geçtiği ve daha önce AK Parti’den milletvekili aday adayı olduğu ortaya çıktı. Bircan’ın eşinin de FETÖ itirafçısı olduğu haberleştirildi. 

CHP’li Barış Yarkadaş 2017’de avukatlıktan hakimliğe geçen 900 kişiden 800’ünün AKP bağlantılı olduğunu iddia etti ve belgeler açıkladı. Bu isimlerin büyük bölümü kritik mahkemelerde görev yapıyor.

Eleştirilen karar ve uygulamalara imza atan yargı mensupları arasında en çok gündeme gelen isimlerden biri de İrfan Fidan. Fidan İstanbul Başsavcısı olarak görev yaparken Yargıtay üyeliğine seçildi ve burada tek bir gün bile görev yapmadan Yargıtay’daki AYM üyeliği seçimine katıldı. Yargıtay üyeleri, birlikte görev yapmadıkları Fidan’a en yüksek oyu verdi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fidan’ı AYM’ye atadı. Böylece Erdoğan’ın atadığı üyeler, AYM’de çoğunluğu elde etti. Arslan bu tablonun ülke geneline nasıl yayıldığına, TBMM ve HSK adım atmazsa vahim sonuçlar doğabileceğine dikkati çekti.

Çekti ancak AYM de politik davalar da farklı değil. Gezi davasında ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Osman Kavala’nın yaptığı iki başvuru, AİHM kararlarına rağmen AYM tarafından reddedildi. Daha da ilginç bir karar, FETÖ nedeniyle ihraç edilen bir hakimi AİHM’in haklı bulması üzerine alındı. AYM, AİHM kararları bağlayıcı olsa da hakimler ve savcılar için Türk hukuku içinde karar verilmesi gerektiğini karar altına aldı.

Bütün bunlar, Arslan’ın dile getirdiği tablonun yakın zamanda değişebileceğine dair bir umut olmadığını da gösteriyor. 

Anayasa Mahkemesi’nde kimi kim atadı, 15 kişilik heyette denge ne durumda?

Anayasa Mahkemesi'nin 7 üyesini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 5 üyesini 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 3 üyesini ise TBMM seçti. Gül tarafından atanan Muammer Topal ile TBMM’nin seçtiği Rıdvan Güleç özgürlüklerle ilgili davalarda genellikle iktidar yanlısı hareket ediyor ve bu yönde oy kullanıyor. Kenan Yaşar’ın da bu ekiple hareket etmesi bekleniyor. Gül'ün atadığı Zühtü Arslan, Başkan vekili Hasan Tahsin Gökcan, üyeler Engin Yıldırım, Emin Kuz ile Erdoğan tarafından atanan Yusuf Şevki Hakyemez ve TBMM’nin seçtiği Hicabi Dursun özgürlükler lehinde oy kullanan gruptalar.