Benim meslek çizgimin yönelişi Altan Öymen’inkiyle çok benzeşiyor. Ben de Altan Öymen gibi liseyi bitirir bitirmez gazeteciliğe başladım ve üniversite yıllarımda onun gibi çalışıp okula devam ettim. Ayrıca ben de onun gibi Mülkiye’de okudum.
Ayrıldığımız nokta şurada: Ben siyasete merak salmadım, hep gazetecilikte kaldım. Altan Öymen’in yaşamöyküsünde ise Kurucu Meclis üyeliğiyle başlayan, oradan milletvekilliğine, parti yöneticiliğine, bakanlığa ve siyasi parti genel başkanlığına kadar uzanan ikinci bir kulvar, yani siyaset var.
Ayrıca, 1999 yılında CHP’ye genel başkan seçildikten sonra yakın çevresindeki bazı isimlerin telkinlerine itibar etmeyip, hemen erken bir kurultaya gitmeseydi, kendisinin çok uzun bir süre sosyal demokrat hareketin lideri olarak kalması mümkündü. O takdirde CHP’nin 2000’li yılların ilk on yılındaki serüveni, dolayısıyla Türkiye’deki gelişmelerin akışı da biraz farklı seyrederdi.
Benim Altan Öymen’in ismini ilk kez duymam galiba 12 Mart sonrasında uçak kaçırdığı iddiasıyla hapse alınması üzerine olmuştu. 1976 yılında Ankara’da gazeteciliğe başladığımda Anka Ajansı’nın başındaydı. Anka, küçük ama kuvvetli kadrosuyla etkili bir gazetecilik yapıyor, Ankara gazeteciliğini deyim yerindeyse sallıyordu. Cumhuriyet gazetesinin, bazen olduğu gibi Anka haberleriyle çıktığı olurdu. Bu ajans, gazetelerin Ankara bürolarının korkulu rüyasıydı.
Anka, Türk basınında çok önemli bir ekoldür. Çok önemli isimler bu ajanstan çıkıp dört bir tarafa dağılmıştır. Bir dönem Türk basınında köşe başlarını tutmuş olan bir kadroya baktığınızda Anka’nın tuğrasını görebilirsiniz. Bunlar arasında Örsan Öymen, Teoman Erel, Nuri Çolakoğlu, Füsun Özbilgen, Derya Sazak ve Zafer Mutlu aklıma gelen ilk isimler.
Altan Öymen, 1977 yılında siyasete girmeye karar verip CHP’den milletvekili seçilince kulvar değiştirmiştir. Kendisini de bu dönemde tanıdım. Cumhuriyet Ankara bürosunda muhabir olarak görevliydim, kendisi genel sekreter yardımcısıydı. Öymen’le ilk mülakatımı CHP’yi temsilen katıldığı bir Sosyalist Enternasyonal toplantısından dönüşünde yapmıştım. Nikaragua devriminin hemen sonrasıydı ve işbaşına gelen Sandinistalar ile CHP arasındaki ilk resmi teması o kurmuştu. Galiba karşılıklı sigara ikramıyla başlayan bir temastı.
Kendisiyle 12 Eylül askeri müdahalesinden sonra bir süre Cumhuriyet Ankara bürosunda birlikte çalışma ayrıcalığım da oldu. Cumhuriyet gazetesinde yazar ve muhabirlik yapıyordu. Kısa bir süre sonra Milliyet gazetesine geçti. Benim kariyerime de şöyle bir etkisi oldu bu geçişin. Türkiye’de demokrasinin askıya alınması nedeniyle o dönemde büyük önem kazanan Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin Strasbourg’daki toplantılarını Cumhuriyet adına Altan Öymen izliyordu.
Kendisi Milliyet’e geçince, bu görev bana verildi. Bir anlamda Avrupa Konseyi haberlerinin izlenmesinde aramızda bir bayrak değişimi oldu.
Daha sonra uzun yıllar Doğan Grubu çatısı altında pek çok ortamda, projede kendisiyle birlikte bulundum. Kendisiyle çalışmaktan her zaman büyük bir keyif aldım. Her durumda kendisinden bir şeyler öğrendiğim bir meslek büyüğüm olmuştur.
Altan Öymen’in Türkiye’de gazetecilikte önemli bir ekol olduğunu düşünüyorum. Nasıl bir Abdi İpekçi, bir Uğur Mumcu bugün Türk basınında ekol olarak kabul ediliyorsa, bence Altan Öymen de ağırlık olarak bu kümenin içindedir. Özellikle gazeteciliğin nasıl icra edilmesi gerektiği konusunda, objektiflik ve haberin bütün unsurlarının yerli yerinde olması gibi başlıklarda ben Altan Öymen’in çok ileri bir noktayı temsil ettiğine inanıyorum. Ayrıntılara meraklıdır, çok titizdir, kılı kırk yarar.
Bazılarının bugün hafife aldığı bu gibi hasletler, aslında klasik Batı tarzı gazeteciliğin olmazsa olmazlarıdır. Bir de olayın içindeki insan unsurunu yakalamakta mahirdir. Küçük bir ayrıntıdan, renkli bir detaydan büyük bir açı çıkartabilir.
Altan Öymen, bugün Türk basınında muazzam bir birikimi temsil ediyor. Gazeteciliğe çok partili hayata geçişimizle birlikte adım attığı hatırlanırsa, ne kadar büyük bir tecrübeye ve bilgiye sahip olduğu görülür. Burada önem taşıyan, hiçbir zaman geçmişte kalmaması, hep güncelin içinde var olmasıdır.
Bunun en önemli nedeni, mesleğe adım attığı ilk günkü muhabir heyecanını hala yaşatıyor olmasıdır. “Bir kere muhabir, her daim muhabir” sözü onun için söylenmiş olmalıdır.
Kanımca bütün mesele, Altan Öymen’in içine düşen siyaset kurdunun parlak gazetecilik kariyerini de bir süre rehin almış olmasıdır. İnanıyorum ki, siyasete atılmasaydı ve hep gazetecilik kariyerinde kalmış olsaydı, Türkiye’de gazeteciliğe katkısı biraz daha farklı olabilirdi.
Ama beni gazeteciliğinin dışında en çok etkileyen tarafı nedir diye soracak olursanız, hep makulün sınırları içinde kalmış olması ve her zaman sağduyunun sesini temsil etmesidir derim. Altan Öymen’in çizgisinde oradan oraya büyük savrulmalar, aşırılıklar, fevri çıkışlar ve ego fırtınaları görmezsiniz. İlkelerinden, duruşundan sapmamış, hep tutarlılık içinde yol almıştır.
Bunların dışında çok hoş bir insandır, gerçek bir centilmendir. Birlikte olduğunuz için sizde huzur ve güven hissi yaratır. Ne yazık ki, basınımızda bu çapta bilge insanların sayısı çok fazla değil.
O nedenle Altan Öymen’i her zamankinden daha çok sahiplenmemiz gerekiyor. İşte bütün bu faktörleri yan yana koyduğumuzda şu sonuç çıkıyor: Onu çok seviyoruz...