24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 17.02.2023 04:30 | Son Güncelleme: 18.02.2023 23:07

Bitmek bilmez inşaat hırsının görülmeyen maliyeti

The Guardian’ın eski Türkiye muhabiri Constanze Letsch, doktorasını da İstanbul’da kentsel dönüşüm üzerine yaptı. Depremden hemen sonra kaleme aldığı yazısında “Sorumlulardan hesap sorulacaksa her şeyden önce bu yolsuzluk, kayırmacılık ve açgözlülük ağının çözülmesi gerekiyor” dedi
Hatay'da bir sokak... Yerle bir olan yapılar arasında ayakta kalan tek bir bina bulmak imkansız.
Hatay'da bir sokak... Yerle bir olan yapılar arasında ayakta kalan tek bir bina bulmak imkansız.

Türkiye ve Suriye’deki yıkıcı depremlerde on binlerce insan öldü, on binlerce insan hala kayıp ve sosyal medya kumdan kaleler gibi çöküp yaşayanları enkaz altında bırakan, yeni yapılmış konutların görüntüleriyle dolu. Bu binaların bazıları “en son deprem standartlarına uygun” lüks konutlar olarak satılmıştı. Sorumlu müteahhitlerden bazıları Türkiye’den kaçmaya çalıştı. Güvenlik yasalarının ihlali suçlamasıyla 130’dan fazla kişi için tutuklama emri çıkarıldı. Birçok inşaat şirketi sahibi tutuklandı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ “hatası olan herkesin hesap vereceğine” söz verdi.

Ancak böylesi açgözlülük ve vurgunculuk tek başına ele alınabilecek suçlar değil. Devletin verdiği imar izinleri ve ruhsatları, bağımsız olduğu söylenen bina denetçilerinin onay imzası, inşaat malzemelerinin kalite kontrolünü yapan laboratuvarların verdiği raporlar olmadan bu siteler inşa edilemezdi. Devletin inşaat ve gayrimenkul mevzuatında yaptığı, hepsi de yıkıcı ve doymak bilmez inşaat sektörünü şişirmeye yarayan bir sürü değişiklik olmasa inşaatlar tamamlanamazdı.

AKP’nin zamanı vardı

Türkiye’de yıkıcı depremler daha önce de hükümetlerin yolsuzluğunu ve beceriksizliğini gözler önüne sermişti. Ama AKP 20 yıldır iktidarda. Yolsuzlukla anılan sektörle mücadele edecek, sorumsuz müteahhitleri dizginleyecek ve deprem ülkesinde yaşayan tüm yurttaşlarına güvenli ve sağlıklı konutlar sunacak zamanı ve imkanı vardı. Yapmamayı seçti.

Constanze Letsch

Bilakis ekonomik büyümenin dinamosu olarak gördüğü devasa altyapı ve inşaat projelerine odaklanarak bunların toplumsal ve çevresel maliyetini görmezden geldi. Hükümet 2004’ten bu yana inşaat, gayrimenkul, yerel yönetim ve konut finansmanı alanlarında çok önemli kanuni ve kurumsal reformları yasalaştırdı. Kentsel dönüşüm projelerini uygulamaya koymaları, özel şirketlerle ortaklık kurmaları, kamu arazi ve varlıklarını özel müteahhitlere satmaları için şehir ve ilçe belediyelerine geniş yetkiler verdi.
Neticede çoğu ötekileştirilmiş veya yoksul on binlerce insan evinden oldu. Lüks konutlara ve karlı gayrimenkullere yer açmak uğruna topluluklar ve dayanışma ağları darmadağın edildi. 2018’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı rakamlara göre Türkiye’deki yaklaşık 13 milyon konut birimi, yani yarıdan fazlası inşaat ve güvenlik yönetmeliklerine aykırı. Yerel siyasetçi ve uzmanların uyarıları da yıllardır dikkate alınmadı.

Bağımsız denetime darbe

Dahası var. Devlet makamları kontrolsüz imar ve inşaatı teşvik edip kuralsızlıkları görmezden gelirken AKP bağımsız uzman denetimlerini hayati bir şekilde zayıflattı. Ticaret odaları inşaat kusurlarını ifşa ettiği ve sorunlu ya da tehlikeli projelere karşı dava açtığı için oyunbozan, hain, hatta terörist diye yaftalanıp hor görüldü. 2011 ve 2013’te geçirilen kanunlar inşaat mühendisi, mimar ve şehir plancıları gibi oda mensubu profesyonelleri inşaat projelerinin onay ve denetim sürecinin dışında bıraktı. 2013’teki karar ticaret odası üyelerinin Gezi protestolarına katılmasına karşı bir intikam hamlesi gbiydi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB’un önde gelen üyelerinden ve AKP’nin ciddi muhaliflerinden mimar Mücella Yapıcı, avukat Can Atalay ve şehir plancısı Tayfun Kahraman düzmece komplo suçlamalarıyla hapse atıldı.
Bu arada hükümet güvenli ve kanuni inşaat sorumluluğunu serbest piyasa güçlerine devretti. Bina denetimleri özelleştirildi, uzmanlık yerine kâra öncelik verildi. Vicdan sahibi olmayan müteahhitler ve üç-beş kuruşa iş yapmaya gönüllü mühendisler yüzünden denetimler formaliteye dönüştü. Bu sürekli kestirmecilik, kanunsuz yapılmış, güvensiz bina sayısını artırdı. Dibe doğru ölümcül bir yarış var: Uzun süredir işsiz olan mühendis ve mimarlar üniversite diplomalarını en yüksek teklifi veren müteahhitlere kiralamaya başladı. Bu sayede müteahhitler bürokrasiyi delerek uzman görüşü “engeline” takılmadan inşaat projelerini ucuza kapatıyor.

Hükümetin vatandaşa “hediyesi”

Üstelik mevcut binalar da imar aflarından yararlandı. İlk kez 1984 yılında kaçak yapılar için çıkarılan ve hükümetin vatandaşa “hediyesi” olarak sunulan bu resmi aflar uyarınca devlete ödenen ücret karşılığında kanunsuz inşa edilmiş veya değiştirilmiş yapılara izin çıktı. Son imar affı yasası ise 2018’de genel seçimlerden önce yürürlüğe kondu. AKP tarafından ülke tarihinin en büyük imar affı olarak övülen yasa yaklaşık 7.4 milyon bina için uygulandı ve hükümete 24.19 milyar TL (o günkü kurla yaklaşık 4.2 milyar dolar) gelir sağladı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na göre bu para sözde binaları depreme daha dayanıklı hale getirmek için kullanılacaktı. Hükümet aflar sayesinde düşük gelirli ve küçük ölçekli ev sahiplerine konutlarını belediye altyapısına bağlamak için kanuni imkan verildiğini iddia ediyor ancak uygulamanın güvensiz ve uygunsuz yapılaşmayı teşvik ettiğini savunanlar da var. İmar afları tek katlı gecekondu ile 18 katlı lüks site arasında ayrım yapmıyor.

Yeni af yoldaydı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde görev yapan şehir plancısı Buğra Gökçe’nin verdiği rakamlara göre geçen haftaki depremlerden etkilenen bölgede yaklaşık 294 bin konut imar affından yararlandı. 6 Şubat’taki deprem yaşandığında yeni bir imar affı tasarısının meclisten geçirilmesi için hazırlık yapılıyordu.
Öldüren binalardan kaçının af kapsamında yer aldığı hala belirsiz. Kurtarma ekipleri enkaz altında kalanları aramaya devam ederken delil toplama süreci de başladı. Uzmanlar depremlerin ardından yıkılan binalardan beton, kiriş ve çelik donatı numunesi toplanma işleminin kesinlikle bağımsız hukuki komiteler tarafından yapılması, belediyelerden binaların izin ve ruhsat belgelerinin talep edilmesi, ayrıca taşeron müteahhitlerin tüm mevcut imar güvenlik standart ve yönetmeliklerine uyduğuna dair kanıt sunması gerektiğini ifade ediyor. Deprem bölgesine gönderilen avukatlar delillerin karartılma ihtimaline karşı meslektaşlarını ve kamuoyunu uyarmış durumda. Felaketin tüm sorumlularından hesap sorulacaksa her şeyden önce bu yolsuzluk, kayırmacılık ve açgözlülük ağının çözülmesi gerekiyor.