6 Şubat depremlerinde 11 ilde yaşanan büyük yıkım, İstanbul'da yaşayanlara da riskleri yeniden hatırlattı. Bloomberg, Türkiye'nin en büyük şehrindeki deprem endişelerini ve konut sıkıntısını yazdı. Doktora öğrencisi olan Yiğit, geçen yıl kiralık bir yer ararken Bostancı'da yedi katlı bir apartmanın deprem riskine karşı nispeten güvenli olduğunu düşündü. Ev sahibinin söylediğine göre 40 yıllık yapı, 1999'daki ölümcül depremin ardından sismik olarak güçlendirilmiş.
Ancak güneydoğu bölgesini vuran ikiz depremlerin ardından, bina sakinleri binayı inceletmeye karar verdi. Üç hafta sonra sonuçlar geldi: Apartman ciddi bir çökme tehlikesiyle karşı karşıyaydı ve boşaltılıp yıkılması gerekiyordu. Yiğit ve ev arkadaşı için ikilem, nereye taşınacaklarıydı. Yiğit, "Aynı bölgede daha yeni bir daire bulmak için çok aradık ama paramızı karşılayabileceğimiz bir daire bulmak imkansızdı" dedi. Kiralarını üç katına çıkarma ihtimaliyle karşı karşıya kaldıklarında 32 kilometre uzaklıktaki bir mahalleye yerleştiler.
200 bin bina risk altında
Milyonlarca İstanbullu şimdi benzer bir durumda, hayatlarını tehlikeye atmak ya da finansal güvenlikleri arasında bir seçim yapmak zorunda. Uzmanlar, Türkiye'nin en büyük kentindeki yaklaşık 200 bin binanın şiddetli bir deprem durumunda en az orta derecede hasar göreceğine ve bunların neredeyse yarısının yüksek riskli olduğuna inanıyor.
"Yıkıcı bir deprem konusunda fikir birliği var"
Ülke çapında devam eden hayat pahalılığı krizi nedeniyle İstanbul'daki konut fiyatları geçen yıl yüzde 138 oranında arttı. Emlak piyasasındaki enflasyon, kentin afetlere hazırlığı konusunda eleştirmenlerin onlarca yıllık ihmal olarak tanımladığı durumu ele almanın zorluğunu daha da artırıyor. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Fuat Keyman, "Uzmanlar arasında İstanbul'da bir deprem olacağı ve bunun tüm bölge ve ötesi için yıkıcı sonuçları olacak güçlü bir deprem olacağı konusunda fikir birliği var. Ancak kendimizi hala şehrin hazırlıklı olmadığı bir durumda buluyoruz" ifadelerini kullandı.
İnşaat mühendisi Günday Mazlum'un yerel belediye tarafından işletilen bir beton ve zemin test tesisinde çalıştığı Kadıköy semtindeki bir ofiste masanın üzerinde, İstanbul'un 16 milyon sakinini tehdit eden kötü bina uygulamalarından oluşan adeta bir galeri duruyor. Mazlum'un gösterdiği numuneler içinde deniz kabukları, köpük parçaları hatta yıkılan binalardan çıkarılan beton tüplerin içine gömülmüş gazete kağıtları görülüyor. Mazlum, "İnşaatçılar yeterli agrega veya çimento kullanmayarak ya da çok fazla su kullanarak işin kolayına kaçabilir" dedi ve bunu poğaça yapmaya benzeterek, "Eğer çok fazla sıvı kullanırsanız, hamur pişirdiğinizde dağılır" diye ekledi.
Yüzde 70'i 2000 öncesinde inşa edildi
İstanbul'daki yapı stokunun tahminen yüzde 70'i, 1999 yılında komşu il Kocaeli'de meydana gelen ve en az 17 bin kişinin ölümüne yol açan depremin ardından daha katı kuralların yürürlüğe girdiği 2000 yılından önce inşa edildi. Ancak 2000 yılından sonra bile, üç ay önce ülkenin güneydoğusunda 50 binden fazla insanın ölümüne neden olan büyük depremlerde görüldüğü gibi, yeni standartlar her zaman tutarlı bir şekilde uygulanmadı.
Başvurular üç kat arttı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin konut kurumu Kiptaş'ın genel müdürü Ali Kurt'a göre, İstanbul'daki riskli konutların yıkılıp yeniden inşa edilmesi için yapılan başvurular o tarihten bu yana üç kat artarak yaklaşık 500 bine ulaştı. Kurt, "İşi maliyetine sunuyoruz, ev sahipleri adına finans kuruluşları ve müteahhitlerle görüşüyoruz ve ödeme için sabit taksitler sunuyoruz" dedi. Ancak pek çok kişi hala ilgili masrafları karşılayamıyor ve bu tür projeler için daire sahiplerinin çoğundan nihai onay almak zor. Sonuç olarak, şimdiye kadar sadece bin 800 yıkım gerçekleşti.
"20 milyar dolar bütçe gerektirir"
Daha önce belediyeye bağlı İstanbul Planlama Ajansı'nda çalışmış olan bağımsız sosyal bilimci ve kent araştırmacısı Muray Güney, Kiptaş'ın yaptığı işi övdü ancak bir belediye kurumu olarak İstanbul'un tüm yüksek riskli binalarını dönüştürecek mali ya da siyasi güce sahip olmadığını belirtti. Kiptaş, yaklaşık 90 bin yüksek riskli yapının yeniden inşa edilmesinin yaklaşık 20 milyar dolarlık bir bütçe gerektireceğini tahmin ediyor. Kurt, "Finansman en büyük zayıflıklarımızdan biri" diyerek bu fikre katılıyor. Kurt, "Devletle işbirliği yapabilseydik çok daha avantajlı koşullar sunabilir ve daha hızlı hareket edebilirdik" dedi.
Merkezi hükümet ile muhalefet tarafından yönetilen İstanbul belediyesi arasında süregelen siyasi rekabet, iki taraf arasındaki işbirliği olasılığını azaltıyor. Geçtiğimiz ay Erdoğan hükümeti, İstanbul'un kırılgan konut stokunu desteklemek için kendi projesini açıkladı. Bu plan kapsamında, 500 bin yüksek riskli konut yıkılıp yeniden inşa edilecek ve risk altındaki 1 milyon hane daha, İstanbul'da devlet kontrolündeki daha önce imara açılmamış araziler üzerinde inşa edilmesi planlanan iki uydu kente taşınacak. Maliyetler devlet ve ev sahipleri arasında paylaştırılacak.
"Bu tür bir rekabet ülke için zararlı"
İstanbul Politikalar Merkezi'nde yerel demokrasi ve yönetişim projelerini koordine eden Ayşe Köse Badur, İstanbul'daki yetkililer ile hükümet arasında devam eden anlaşmazlığın sonuçlarından endişe duyduğunu aktardı. Badur, "Siyasi anlaşmazlık, insanların binalarını kontrol ettirmek istediklerinde kime başvurmaları gerektiğine karar vermeleri gerektiği anlamına geliyor. Bu tür bir rekabet ülke için zararlı. On binlerce insanın bir dakika içinde nasıl ölebileceğini 6 Şubat'ta gördük. Kamu yararı için bu iki aktörün birlikte çalışması gerekiyor" ifadelerini kullandı.
"Kar odaklı yaklaşıldı"
Merkezi hükümetin planını eleştirenler de önerinin, İstanbul'un şu anda içinde bulunduğu tehlikeli ikilemin yaratılmasına yardımcı olan aynı kalkınma yaklaşımının üzerine inşa edildiğini söylüyor. Sosyal bilimci Güney, "İstanbul'daki kentsel iyileştirme ve dönüşüm projeleri şimdiye kadar büyük ölçüde kar odaklı bir şekilde gerçekleşti, seçilen bölgelerdeki arsa ve konutların değeri çok yüksek olduğu için seçildi. Bu bölgelerdeki binaların yıkılıp yeniden inşa edilmesi, daire fiyatlarını bir ya da iki yıl içinde iki katına çıkarabilir Ancak deprem riski yüksek ve eski konut stokuna sahip diğer mahalleler tamamen ihmal ediliyor çünkü buralarda yeniden inşa yeterince kârlı olmayacaktır" diye konuştu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, aralarında yeni inşa edilenlerin de bulunduğu 750 bin kadar konutun, üst düzey yatırım amaçlı olarak inşa edildikleri için boş duruyor olabileceğini tahmin ediyor. İstanbul Politikalar Merkezi'nden Keyman, "Hükümetin ekonomik stratejisi tamamen inşaat sektörüne dayandığı için, mevcut binalar ile insanların yaşamak için ihtiyaç duydukları binalar arasında bir uyumsuzluk var" dedi.
Afet sonrası planı
Yaygın inşaatın afete hazırlık üzerinde başka olumsuz etkileri de oldu. Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Sekreter Yardımcısı ve şehir plancısı Göktuğ Yeni, "Bir deprem sonrasında insanların girip çıkabilmesi için tahliye koridorlarına, toplanmak ve geçici barınaklar kurmak için açık alanlara ihtiyacınız var" dedi.
Sadece 77 deprem toplanma alanı var
Ancak 1999 felaketinden sonra deprem toplanma alanı olarak belirlenen 496 açık alandan geriye sadece 77'si kaldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'nin 2017 tarihli bir raporuna göre, geri kalan alanların üzerine bina inşa edilmiş durumda. Örgüt, merkezi hükümetin kentsel gelişim planlarını sık sık eleştirdi.
Yeni, depremler ve diğer kentsel sorunlara yönelik kapsamlı müdahale stratejilerinin oluşturulmasında STK'ların katılımının büyük önem taşıdığını söyledi. Yeni'ye göre uydu kentler planı öncelikle ormanlık ve tarımsal alanlardaki daha fazla arazinin müteahhitlerin kullanımına sunulmasına hizmet edecek, çevreye zarar verecek ve bir afet durumunda yerel olarak yetiştirilen gıda arzını azaltacak. Yeni, "Sadece hazırlıklı olmayı değil, ekonomik, sosyal ve çevresel olarak dayanıklılığı da düşünmemiz gerekiyor. Deprem öncesi, sırası ve sonrası için hazırlık yapmamız gerekiyor. Şu anda bu adımların sadece ilkindeyiz" dedi.