Trump Towers’ın gölgesi düşüyor üzerine. Mahalleye girmeden önce birkaç rezidans da dikilmiş, lüks konutlar da var üç-beş... Biraz indiniz mi aşağı doğru, Şişli’nin en yoksul mahallesindesiniz. Kuştepe diyorlar, ismi kendinden menkul. Yarım asırlık bir geçmişi var aslına bakarsanız, şehir büyüyünce Şişli’nin bu ağaçlık bölgesi, gecekondu mahallesi oluvermiş. Biraz mecburi göç gibi bir şey, ilk gelenler Fulya’dan sürülen Romanlar. Rant ilk onları yerinden eder malum, hatırlarsınız Sulukule’yi değil mi, işte Fulya’da bir zamanlar olan da tam bu. Lafı uzatmayayım, sadece şunu belirtmeden geçmeyeyim, yoksulluk nasıl bir şeydir görmek isterseniz, bir gün Mecidiyeköy’den sadece 5 dakika mesafedeki bu mahalleye uğrayın.
Pandemiden sonra hayat 10 kat zorlaştı
Mahalleyi tanımanın en kolay yolu tabii ki muhtarı bulmak. Gitmeden aradım, randevulaştık. Kuştepe Mahallesi Muhtarı Eyüp Demirkıran, mahallenin durumunu anlatmak için İnönü Caddesi’ni kerteriz alıyor, “Cadde Kuştepe’yi tam ortadan ikiye böler, sağ tarafta orta ve üstü, sol tarafta ise orta ve diptekiler yaşar” diyor. Zaten her gün yoksulluğa uyanan bu mahallede pandeminin etkisi ne olmuş? Tahmin ettiğim gibi virüs çok kötü vurmuş. Hem girmediği hane kalmamış neredeyse, hem de işi olanı da işsiz bırakmış. Muhtar Demirkıran anlatıyor: “Pandemiden sonra hayat şartları 10 kat zorlaştı bizim için. Çiçekçilik, müzisyenlik, hurdacılık ve bir de temizlikçilik... Geçim kapıları en çok bunlardır burada yaşayanlar için... Müzisyenlik tümden bitti, mekanlar kapatıldı. Çiçekçilik desen, zaten millet cebindeki parayı eli titreyerek harcıyor, çiçeğe mi verecek? Hurdacılık desen akşam sokağa çıkma yasağı var toplayamıyorsun, toplasan ekonomik kriz var, satacak yerler yarı yarıya azaldı. Temizlikçileri de millet korkudan evine sokmuyor.” İşte bu yüzden Şişli Belediyesi’nin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Valiliğin, Vefa Destek’in, Kaymakamlığın yardımları olmasa, açlıktan ölmeye ramak kalmış bir ara... Demirkıran devam ediyor: “Bir gün tam 30 bin ekmek dağıttığımızı hatırlarım. Çoğu komşumuzun cebinde bir lira bile yoktu. Ve hala da çok farklı değil durum.”
Bir demet papatya beş lira bırakıyor
Bu kadar yokluğa rağmen umut her zaman var bu mahallede. Muhtarla mahalleyi dolaşmaya başlıyoruz. Romanların geçen yıl kurdukları Güzel Parti İl Başkan Yardımcısı Uğur Demir de katılıyor bize… Şişli’nin göbeğinde yoksulluğa ve unutulmuşluğa bir yolculuğa çıkıyoruz. Mahalle inişli yokuşlu... Sokaklar dar, evler de öyle, çoğu bir oda, mutfak odanın içinde, küçücük bir banyo ama aslında tuvalet. Çoğu ev sobalı, soba dediysem çoğu tenekeden. Sokaklarda ayağı çıplak çocuklar neşeyle koşturuyor, o yoksulluğa rağmen bir şekilde kedi ve köpekler de ölmeden idare ediyor. Gürültülü, hareketli, capcanlı... Yaşıyor işte... Yokuş aşağı iniyoruz, yokuştan elleri kolları demet demet fulyalar, papatyalar, kasımpatılar dolu seyyar çiçekçiler de Mecidiyeköy’e doğru çıkıyor. Kucağı çiçeklerle dolu 25 yaşındaki Macide Yorgun’la başlıyoruz sohbete. Bir demet papatyayı 10 liraya satıyor, ona gelişi 5 lira... “Pandemide ne yaptınız?” diye soruyorum, “Ah be abla, açlık çekiyoruz, acı çekiyoruz, parasızlık çekiyoruz” derken yüzünden gülümseme eksilmiyor. Üç yaşında bir kızı var Macide’nin, kocası da çiçekçi. Üç kazanırken salgından beri ancak bir kazanabiliyorlar. “En çok ne zaman zorlandınız?” diye soruyorum, yanıtı, “Artık her gün çok zor be abla” oluyor. Trafik sıkışmaya başlamıştır Mecidiyeköy’de, o da bir an önce çıkmak derdinde. Çok tutmamak lazım, belki bir tane fazla satar. Bir demetten 5 lira kazanacak, o bile bu zamanda iyi para.
50 lirayla döndü mü evde bayram ediyor
Koşturuyor Macide, hemen yan kapı açılıyor, saçları sarıya boyalı güzel mi güzel bir kız. Kucağı fulyalarla dolu. 12 yaşındaki Sevim Polat’la da sohbet etmek istiyorum, pek sesi çıkmıyor, içeriden annesi geliyor. 40 yaşındaki Necla Çilingir, “Gelen erzaklar olmasa halimiz haraptı. En çok işi hafta sonu yapardık, yasak geldi çıkamıyoruz. Çıktığımız günlerde ise millet parayı çiçeğe veremiyor” diyor. Sohbete zamanı yok, o da kızıyla beraber çiçek satacak. Eskiden 200 lira bile kazandığı olurmuş, şimdi 50 lirayla eve döndü mü kendini mutlu hissediyor. Anlayacağınız üzere kocasından boşanmış, kızının soyadı o sebeple farklı. Kızıyla birlikte bu yokluğa direniyor. Çiçekçilerin evlerinin hemen karşısında hurdacılar var. Talip Portakal, hurda toptancısı, hurdacıların toplayıp getirdiklerini ayıklayıp fabrikalara satıyor. İşleri çok azalmış. “Eskiden 20 müşterim vardı, şimdi 10 bile değil. Biz çöp toplar, ekmeğimizi çöpten çıkartırız. Ama bu pandemi bizi mahvetti. Ekmeğimiz gitti, paramız gitti, huzurumuz gitti, düğünlerimiz gitti. Şu korola bastırıp gitsin, aç kalalım ama yeter ki neşemiz, eğlencemiz geri gelsin. Böyle yaşamak olur mu be ya!” diyor. Korona demiyor da korola diyor hep gülerek. Dikkatimi çekiyor, hangarın önündeki köpeği o her ‘korola’ dediğinde kulaklarını dikiyor. Meğer ki köpeğinin adını da ‘Korola’ koymuş. Anlayacağınız öyle çok hayatlarına girmiş korona.
“Yevmiyem 70 liraydı şimdi 60 liraya düştü”
Talip Bey’in yanında çalışan ve gelen hurdaları ayıklayan gençten biriyle sohbete başlıyorum. Adını soruyorum, ‘Aydar’... Maskeden anlaşılmıyor ya tam ne söylendiği, Aydan ya da Ayda olamaz herhalde, Aydar da hiç duymadım. Birkaç kez tekrarlatmak zorunda kalıyorum ve sonunda jeton düşüyor bende. H harfi yutulur Trakya’da ya, aynı hesap işte. “Tabii ya Haydar” diyorum, gülüşüyoruz. 28 yaşındaki Haydar Türemiş’in iki çocuğu var, biri yeni doğmuş, diğeri bir yaşında. Onların mamaları var, bezleri var, 500 lira kira var. “Pandemi herkesi mahvetti ama en çok da bizi mahvetti, önceden 70 lira yevmiye alıyordum, şimdi 60 lira. Son bir yılda her şey çok pahalandı, ama bizim gelirimiz tersine azaldı. Sağ olsun patron arada destek çıkıyor da, idare etmeye çalışıyoruz” diyor dertli dertli.
Kuştepe’de çocukların harçlığı 50 kuruş
Hemen iki adım yukarıda bakkal var. Giriyoruz içeri… Veresiye defteri en güvenilir ekonomik veridir çünkü. Tezgahın arkasındaki 39 yaşındaki Nuray Çakmak net özetliyor durumu, ama TÜİK’e hiç uymuyor! “Öyle bir düşüş oldu ki, felaket gibi” diye başlıyor söze ve felaketten bahsederken bile gülümsüyor. Ama bir yandan da milletin haline üzülüyor ve yoksulluğu anlatmaktan utanıyor. “Ekmeği de veresiye yazdıran var mı?” diye soruyorum, sanki uzaydan gelmişim gibi bakıyor bana. “Olmaz mı? Çok!” diyor. Muhtar soruyor bu kez, “Ayçiçek yağını kaça satıyorsun?” “Bardağı iki lira” deyince afallıyorum. Öyle litrelik almak lüks burada, bir pet bardakta iki liraya alıp, günü idare ediyor mahalleli. Market birimleri geçerli değil burada, yarım paket margarin üç lira mesela. Bebek bezi de taneyle, tanesi bir buçuk lira. Çocuklar için bakkal vazgeçilmezdir ya, bakın durumlara... Nuray Hanım’ın bu kez yüzü gülemiyor, “Pandemiden önce beş lirayla gelirdi çocuklar. Yine ucuzundan gofret, şeker, ceplerini doldururlardı. Şimdi 50 kuruşla geliyorlar” diyor. Veresiye defterleri ne durumda peki? İki bin lira civarı. “Peki ödeyebilecekler mi veresiyeleri?” diye soruyorum, hiç tereddüt etmiyor, “Ödeyebilen öder, ama yoksa canını alacak halim yok. Helal olsun derim, biter. Biz de çok çektik yoksulluktan, halden anlarız” diyor, susuyoruz.
Covid’e doğum günü partisi düzenleyecek!
Kucağında küçük bir çocukla şen şakrak bir kadın çekiyor dikkatimi. Hemen sohbete girişiyoruz. 45 yaşındaki Serap Gider, eskiden evinin önünde bardakta mısır satarmış, artık satamıyor, para yok, kimse almıyor zira. “Eğer şu belediyeden gelen erzak desteği de olmasa yaşamamız mümkün değil. Öyle bunaldık ki, evvelsi gün ‘11 Mart’ta Covid için bir doğum günü partisi düzenleyeceğim, büyük bir ateş yakacağım, üzerinden atlayacağız’ dedim bizim kızlara... ‘Kadın sıyırmış Bakırköy’e götürelim’ dediler. Yeter artık, çekecek halimiz kalmadı, eski neşeli günlerimize dönelim” diyor. Burada bunalım biraz farklı, öyle eve kapandık, psikolojimiz bozuldu kıvamında değil, ikisini karıştırmayın, Romanların yok böyle bir lüksleri. Burada insanlar yokluktan sıyırıyor.
“İyi ki okullar açık değil, yoksa biterdik”
Tam işe koştururken konuşuyoruz 34 yaşındaki Serkan Satlık’la… Fabrikalarda, büyük iş yerlerinde cam siliyormuş. Günlük 140 lira yevmiyeyle... Pandemiden önce ayda 28 gün çalıştığı olurmuş. Şimdi zar zor 10 gün iş bulabiliyormuş. “Mecbur her şeyden kısıyoruz. İki çocuğum var. Biri 9, diğeri 2.5 yaşında. Çocuk bezini bile taneyle alır oldum” diyor. Sonra ben sormadan kendisi sorup yanıtlıyor: “Ya bir de okullar açık olsaydı ne yapardık, tümden batardık. 350 liralık borcu ödeyemediğim için iki aydır bizim evde internet yok. Yani eğitim yok. Pandemi bizi gerçekten bitirdi. Birileri erzak getirse diye yardım bekler olduk.”
“Olan olmayana verecek, bu kadar”
Mahalleyi dolaşmaya devam ederken bir turşucuya denk geliyoruz. Pandemiden sonra turşu bile lüks olmuş. Kilosu 15 lira ama alabilen pek yok. Veresiye de satıyorlar, ama çoğu deftere yazılı bile değil. Biz dükkandayken genç bir kadın gelip, “20 lira borcum vardı” deyip borcunu ödüyor. Neyse ki böyle bir güven ilişkisini hırpalayamamış pandemi. Dükkanın sahibi 56 yaşındaki Şenol Çukuryurt, “3 bin 500 lira alacağım, 50 bin lira borcum var. Virüsün bana ettiği de bu. Buraların garibanı, evinde tencere kaynamayanı çoktur. Bu badireyi hep birlikte atlatacağız, olan olmayana verecek, başka yolu yok” diyor.
Yoksulun ekmeği gerçekten umut
Devletin yetemediği aşikar. Dayanışmayla bu güne kadar gelmiş Şişli’nin göbeğinde bu insanlar. Belediyelerin, hayırseverlerin erzak paketleri ayakta kalmalarını sağlamış, ama lüks plazaların dibinde, şehrin göbeğinde yoksulluk katlanarak büyüyor. Hala gülebilen, hala umut eden güzel insanların Kuştepesi burası. Hayata tutunurken bir hayalleri de sürüyor, bir gün yerinde dönüşüm ile bir tık sınıf atlayıp, yoksulluktan biraz uzaklaşmak. Hele bir de pandemi biterse ya, işte o zaman siz görün şenlikleri...