22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 01.10.2024 16:27 | Son Güncelleme: 01.10.2024 16:29

Cumhurbaşkanı Erdoğan: İsrail gözünü Türkiye'ye dikecek

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir" dedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan: İsrail gözünü Türkiye'ye dikecek

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış Toplantısı'na katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

  • Aziz milletim, sayın Başkan, değerli milletvekilleri, sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28. dönem 3. yasama yılının milletvekillerimizle birlikte ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Sözlerimin hemen başında, 104 yıllık tarihi boyunca meclisimizde görev yapmış milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlere Mevla'dan rahmet diliyorum.
  • Büyük Millet Meclisimizin ilk başkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Kurtuluş Savaşı'mızın tüm gazi ve şehitlerini bugün bir kez daha saygıyla yad ediyorum. 
  • Bu yıl ve önümüzdeki yasama yıllarında da meclisimiz gayretli, özverili bir çalışma dönemi geçirecek, inşallah milletimizin ihtiyacı olan kanunları çıkaracaktır.
  • Yeni yasama yılının uyum, uzlaşma, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde, hepiniz için özellikle aziz milletimiz için hayırlı, bereketli, verimli bir yıl olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. Bu yüksek şuurla milletimize hizmet edecek siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, meclisimizin tüm çalışanlarına yeni yasama yılında başarı dileklerimi iletiyorum.
  • Bu meclis, 104 yıllık tarihi boyunca şartların en çetin olduğu dönemlerde bile bir çözüm yolu, bir çıkış yolu bulmayı başarmıştır. Bu meclis, tüm zorluklara rağmen hemen arkamızda yazan "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" şiarına hakkıyla sahip çıkmıştır.
  • Yine bu meclis, milletimizin ufkunu genişletecek, barışı ve demokrasiyi güçlendirecek, ekonomik büyüme ve refaha, en önemlisi de özgürlüklere daha fazla alan açacak, Cumhuriyet tarihimizin en kuşatıcı anayasasını yapma tecrübesine, bilgisine ve kudretine ziyadesiyle haizdir.
  • 12 Eylül askeri darbesi sonrasında silahların gölgesinde milli iradeye dayatılan mevcut anayasa, meclisimiz ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir. 1982'den beri yapılan irili ufaklı 20'den fazla değişiklik, milletin mevcut anayasadan memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir.
  • Bir nevi yamalı bohçaya dönen 82 anayasasının miadı artık dolmuştur. Türkiye'nin 21. yüzyılda büyük hedef ve iddialarını gerçekleştirmesi ancak yeni, uzlaşmacı, özgürlükçü, katılımcı, sivil bir anayasa ile mümkündür.
  • Demokrasimizin yeni anayasa ihtiyacının günden güne kendini daha fazla belli ettiğini görüyoruz. Burada şu hususu da açık yüreklilikle ifade etmek arzusundayım. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili olarak elbette biz kendi hazırlıklarımızı hem de çok titiz bir şekilde yapıyoruz. Ama bu demek değildir ki diğer tüm fikirlere kapımızı kapatıyoruz. Yeni anayasanın hazırlık sürecinde her türlü fikre saygı duyarız, her düşünceyi ilgiyle dinleriz, her yapıcı teklifi hayırhahlıkla değerlendiririz.
  • Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil, uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil, birleştirici, yasakçı değil, özgürlükçü olması, farklılıklarda değil, ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz ilkemizdir.
  • Milleti ve devleti birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Millet varsa devlet vardır, devlet varsa, millet varlığını idame ettirir. Devlet milletin üzerinde değildir.
  • Millet de devletsiz ayakta ve hayatta kalamaz. Ne devletimizin zayıflatılmasına, ne milletimizin bu yolla ayrıştırılmasına eyvallah etmeyeceğimiz bilinmelidir. Milletin refah ve huzurunun, bununla birlikte daha fazla hürriyetin, devletimizi daha da güçlendireceği kanaatindeyiz.
  • Yeni anayasa, devleti ve milleti ayrı yerlere koyan değil, devlet ile milleti buluşturan, kucaklaştıran, kaynaştıran niteliklere haiz olmalıdır.
  • Şuna tüm kalbimle inanıyorum: Milletin muazzez iradesini temsil eden insanlar olarak insanımızın hiçbir ferdini dışlamadan, hiçbir ferdin özgürlüğünü kısıtlamadan, azami müştereklerde buluşturan bir anayasayı yazabilir, yapabilir, Allah'ın izniyle bu yüce meclis eliyle hayata geçirebiliriz.
  • Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir. Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir. Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı, çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi mutlu edecek olan adalettir. Suçlu ile masum birbirinden ayırt edilmezse, suçlu elini kolunu sallayıp gezerken masum cezalandırılırsa, adalet sarsılır. Adalet sarsılırsa, devlet sarsılır. Devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer.
  • Şunu özellikle ifade etmek isterim. Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı camiamız adaletin tecellisi için çok büyük bir gayret ve özveriyle çalışmaktadır. Bu vesileyle geçtiğimiz hafta menfur bir saldırı neticesi şehit edilen polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim adına minnet duygularımızı ifade etmek istiyorum.
  • Sınırlarımız içinde ve dışında canları pahasına mücadele eden güvenlik güçlerimizin her birini rabbim muhafaza buyursun diyorum. Polisiyle, jandarmasıyla bütün emniyet teşkilatımıza, bu yüce çatı altında, bu önemli günde tüm milletimiz adına şükran duygularımızı ifade ediyor, en kalbi selamlarımızı gönderiyorum.
  • Aynı şekilde vatanımızı her türlü harici tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi ifade ediyorum. Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği sınırlar dahilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde vazifelerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir.
  • Tekrar ediyorum, düzen yani hukuk, yani adalet, devletimizin ve milletimizin temel dayanağıdır, temel direğidir. Askerimizin ve kolluk birimlerimizin güven içinde kalması için devletimiz her türlü fedakarlıkta bulunmaktadır. İmkanlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır.
  • Kanun ve düzen dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası adına hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır. Bu arada yargı mensuplarımızın da görevini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiği, özellikle hatırlatmak isterim.
  • Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sınırları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya, gündemine gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır. Yargı mensuplarımız ile Türk milleti adına karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz.
  • Şayet, polisin, jandarmanın, savcı ve hakimlerimizin suçu önleme, suçu cezalandırma, karar ve infaz konusunda sıkıntıları varsa şüphesiz bu evvel emirde kanunların konuşulmasını gerektirir. Kanun koyucu ise milletimiz adına, Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.
  • Meclisimiz yeni yasama yılında suçun önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir. Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte meclisimizin bu hususta daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum. Yürütme ve yasama organları olarak inşallah elbirliği içinde çalışarak, adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.
  • Değerli milletvekilleri, asrın felaketi olan 6 Şubat depremlerine ve bölgemizdeki sıcak çatışmalara rağmen ekonomide belirlediğimiz hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz. 14-28 Mayıs seçimleri sonrasında uygulamaya başladığımız istikrar ve reform programımız meyvelerini veriyor. Ekonomi programımızda meclisimizin de desteği ile son 1 yılda önemli mesafe kat ettik.
  • Geçen yıl gündemimizin üst sıralarında yer alan birçok meseleyi geride bıraktık ve bırakıyoruz. Burada fikir vermesi açısından bazı rakamları sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum. Merkez Bankamızın geçen sene mayısta 98,5 milyar dolar olan brüt rezervleri bugün 156 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı. Bugün şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz. Hamdolsun, Türkiye'nin artık rezerv meselesi yoktur.
  • Bir diğer kronik sorunumuz olan cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çektik. Geçen yıl 57 milyar dolar olan cari açık, gayretlerimiz neticesinde temmuzda 20 milyar doların altına indi. 2023'te ihracatımız 256 milyar dolarla rekor kırdı. İhracattaki güçlü performansımız 2024'te de devam ediyor. Yıllık ihracat, ağustosta 262 milyar dolarla tarihimizin zirvesine çıktı.
  • Turizmde 2023 yılını rekor ziyaretçi sayısı ve geliriyle kapattık. Bu sene 60 milyon turist sayısı, 60 milyar dolar turizm geliri hedefliyoruz. Son bir yılda 1 milyon 105 bin ilave istihdam imkanı oluşturduk. Milli gelirimiz 1 trilyon dolar sınırını geçerek 1 trilyon 119 milyar dolara ulaştı. Böylece, milli gelirde çok kritik bir psikolojik eşiği aşmayı başardık.
  • 2024 yılında kredi notu üç büyük kuruluş tarafından artırılan tek ülke Türkiye oldu. Ekonomimizin temel göstergelerindeki iyileşmeye bağlı olarak ülkemizin risk primi de düşüyor. Bankacılık ve reel sektörümüzün dış borç çevirme oranları yükseldi. Türkiye'yi daha çok siyasi sebeplerle alındığı gri listeden de çıkardık.
  • Yine bu süreçte 6 Şubat depremlerinin Türk ekonomisine getirdiği 104 milyar dolarlık ilave faturaya rağmen mali disiplininden taviz vermedik. Kim ne vaat ediyorsa benden beş fazlası siyasetinin, seçim meydanlarını esir aldığı 31 Mart sürecinde popülizme asla tevessül etmedik.
  • Kararlı duruşumuz sayesinde hamdolsun enflasyonda kalıcı düşüş trendine girmiş bulunuyoruz. Son 3 ayda yıllık enflasyon 23,5 puan geriledi. Gıda enflasyonu da 4 yıl sonra ilk kez aylık bazda negatife döndü. Önümüzdeki aylarda enflasyondaki düşüş devam edecek ve milletimiz bu düşüşü çarşıda, pazarda, alışveriş sepetinde, mutfağında daha fazla hissedecektir.
  • Her zaman söylüyorum bir tane gündemimiz var. O da vatandaşımızın refahını ve alım gücünü kalıcı biçimde artırmaktır. Ne yapıyorsak sadece bunun için yapıyoruz, hangi özveride bulunuyorsak bunun için bulunuyoruz. Yakın çevremiz istikrara kavuştukça inşallah biz de rahatlayacak, çok daha iyi yerlere geleceğiz. Şu hususu büyük bir memnuniyetle Covid-19 salgınıyla başlayan, bölgemizdeki savaşlarla devam eden, asrın felaketinin de etkisiyle sarsılan makro dengeleri hızla iyileştiriyoruz. Türkiye'yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla kaliteli büyütme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz.
  • Her fırsatta ifade ettiğim gibi, ekonomi programımıza katkı sunacak her türlü öneriye açığız. Ancak, uyguladığımız programa olan inancımızı zayıflatmaya dönük söylemleri tasvip etmiyoruz. Kabul edelim ki, eleştiri ayrıdır, ekonomik tetikçilik ayrıdır.
  • Türkiye'ye kaybettirerek siyaset yapılmaz, millete faydalı olunmaz. Türkiye'nin ve 85 milyon vatandaşımızın menfaati söz konusu olduğunda, siyasi rekabeti bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Meclisimizden ve siz saygıdeğer milletvekillerimizden bu konuda azami hassasiyet bekliyor, desteğiniz için şimdiden her birinize teşekkür ediyorum.
  • Deprem bölgemizin süratle ayağa kaldırılmasının, gündemimizin ilk sırasında olmayı sürdüreceğini burada tekraren ifade etmek istiyorum. Şartlar ne olursa olsun. 6 Şubat gecesi yuvası yıkılan, düzeni bozulan, yakınlarını kaybeden depremzede kardeşlerimizin yanında olacak, yaralarını saracak, inşallah güvenli yuvalarını peyderpey teslim edeceğiz.
  • 28. dönemin 3. yasama yılına bölgemizdeki sıcak gelişmelerle giriyoruz. İsrail'in Filistin'de, Gazze'de yaklaşık bir yıldır yürüttüğü terör ve soykırım bugünlerde maalesef Lübnan'a uzandı. Dün işgal güçleri Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu. İsrail bir yandan Gazze'de soykırım yaparken, bir yandan Lübnan'a terör saldırıları yaparken, aynı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor.
  • Burada iki hususun altını çizmek mecburiyetindeyim. Ne yazık ki, bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan Gazze'de 17.000'i çocuk olmak üzere 42.000 insanı katleden, şimdi de Lübnan'da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır. Bunu geçen hafta İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletler'in Genel Kurulu'nda da açık ve net şekilde ifade ettim.
  • İsrail Devleti, Netanyahu isimli bir Hitler özentisinin idaresinde sadece son 51 haftada insanlığa karşı tüm suçları pervasızca işlemiştir. Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, işkence, etnik temizlik, gazeteci öldürme, ifade özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları bombalama dahil, insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar suç varsa tamamı defalarca işlenmiştir. Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir imha kampına dönüşmüştür.
  • Tüm insanlık adına utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail'e destek vermeye, finansal veya askeri destek sağlamaya devam ediyor.
  • Diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor. Bu önemli günde şunu bir kez daha açık açık söylemek isterim. Ne yaparsa yapsın İsrail, er ya da geç durdurulacak. Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak.
  • Evlatlarının beyaz kefenlerine sarılan anaların, babaların ahı bu zalimleri rezil rüsva edecektir. Ancak sadece İsrail'in değil, bugün Batı'dakiler başta olmak üzere devletlerin alnına yapışan o kara leke asırlar boyunca unutulmayacaktır. Özellikle İslam dünyasının halkları Müslüman olan yöneticilerin, İsrail'in, Filistinlilerden ziyade Müslümanlara yönelik bu terörüne sessiz kalmaları bir ayıp olarak, bir utanç vesikası olarak asırlarca silinmeden kalacaktır.
  • Bakınız, bugün yüreğim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum. İsrail'in Gazze halkına yönelik soykırımı başlayalı tam 360 gün oldu. 42 bin kardeşimiz kameralar önünde, canlı yayınlarda alçakça şehit edildi. Annelere enkaz altında kalan ciğer parelerinin parçalarını toplattılar.
  • İnsana ve insanlığa dair ne kadar değer varsa hepsini çiğnediler, hepsini ayaklar altına aldılar. Sadece camileri değil, asırlık kiliseleri de bombalarla enkaz yığınına çevirdiler. Ancak bu süreçte ne uluslararası kuruluşlar ne insan hakları örgütleri ne de 2 milyar Müslüman'ı temsil eden devletler bir araya gelip İsrail'e ortak tepki göstermedi.
  • Tam 360 gündür bırakınız İsrail'i caydırmayı, bırakınız İsrail'i durdurmayı müşterek bir tavır dahi sergilenmedi. Hamas'ın defalarca kabul ettiğini açıkladığı ateşkese, İsrail'i icbar edecek, zorlayıcı hiçbir adım atılmadı. Oysa herkes biliyor ki, ses çıkartılmadıkça İsrail işgal, istila ve katliam politikasını pervasızca devam ettirecektir.
  • Susmak, vahşeti görmezden, duymazdan gelmek hiç kimseyi, hiçbirimizi, bölgedeki hiçbir ülkeyi, bu soykırım şebekesinin saldırganlığından kurtaramayacak. Bu tembelliğin, bu ataletin, bu tepkisizliğin, bu duygusuzluğun sona ermesi için Türkiye olarak hakkı cesaretle söylemeye, hakkı savunmaya, zalimler karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz. Siyonist lobinin şahsımızı ve hükümetimizi hedef alan itibar suikastlarına asla boyun eğmeyeceğiz.
  • İkinci husus şudur. Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir.
  • Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı Siyonist severlerin, gönüllü veya paralı Siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur. Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükümeti Anadolu'yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir. 7 Ekim'den beri yaşanan her gelişme bu tehdidin boyutunu biraz daha artırmaktadır.
  • İsrail'in Filistin ve Lübnan'daki saldırılarını çok yakından takip ederken Irak'ın ve Suriye'nin kuzeyinde bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz.