6 Şubat'ta meydana gelen ve on bir ilde büyük yıkıma neden olan depremlerin üzerinden altı ay geçti. Altı ay önce bugün, 6 Şubat sabahı Kahramanmaraş'ı ve ülkenin güneyindeki diğer 10 ili vuran 7.8 büyüklüğündeki yıkıcı depremin ardından bina yıkan iş makinelerinin görüntüsü Türkiye'nin zihnine kazındı.
Depremde 50 binden fazla insan hayatını kaybetti. Yüz binlerce insan evsiz kalarak çadırlarda ve diğer geçici barınma alanlarında kalmaya başladı. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminlerine göre yaklaşık 658 bin kişi işsiz kaldı. Maddi maliyete gelince, yaklaşık 300 bin bina hasar gördü. Hayatta kalanların kurtarılması, enkazın temizlenmesi ve çökmek üzere olan binaların yıkılması gerekiyordu. Ancak bu son yıkım, deprem bölgesinden çok uzakta, Türkiye'nin en büyük metropolü olan İstanbul'da gerçekleşiyor. Bu kez binalar arama-kurtarma çalışmalarının bir parçası olarak değil, gelecekte bu tür üzücü sahnelerin yaşanmasını önlemek için yıkıldı.
"Kendi evimizi inşa etmeye karar verdik"
Yaşadıkları apartmanın yıkılmasını izlerken Associated Press'e (AP) konuşan İbrahim Özaydın, "Kendi evimizi inşa etmeye karar verdik. Kötü inşa edilmiş bir evde yaşamak yerine kendi önlemlerimizi alalım" ifadelerini kullandı. Özaydın yıkımı endişeyle değil rahatlamış bir şekilde izliyordu. Çünkü oturduğu binanın aylar önce güvensiz olduğu tespit edilmişti.
Zamana karşı yarışılıyor
Binada sadece Özaydın ve zemin katta bir dükkânı olan geniş ailesi yaşıyordu. Aile dükkanlarını başka bir yere taşımayı ve farklı bir yerde daha sağlam yeni bir ev inşa etmeyi başardı ancak onlarınki yüz binlerce binanın risk altında olduğu ve emlak fiyatlarının yükseldiği bir şehirde istisnai bir hikaye. İstanbul, uzmanların her an kırılabileceği uyarısında bulunduğu büyük bir fay hattının üzerinde yer alıyor. Hem ulusal hükümet hem de yerel yönetimler, gelecekteki herhangi bir depremin zararlarını önlemek amacıyla, Şubat depreminin acılarını hafifletmek ve aynı zamanda şehirlerini gelecekteki olası felaketlere hazırlamak için zamana karşı yarışıyor. Ancak hazırlıklar siyasi rekabete de kurban olabiliyor: Muhalefetin elindeki İstanbul belediyesi yetkilileri ile Ankara'daki hükümet, bir deprem durumunda yıkılma riski taşıyan binaların tam sayısı konusunda anlaşamıyor. Ancak her ikisi de bu sayının yüz binlerce olduğunu belirtiyor.
Şubat ayında yaşanan trajedinin ardından, Ekrem İmamoğlu başkanlığındaki İstanbul Belediyesi, 10 binden fazla kişinin yaşadığı 318 binanın yıkılmasına karar verdi. Yıkımı denetleyen İstanbul Belediyesi yetkililerinden Buğra Gökçe, "Yıkılma riski taşıyan binaları tespit ediyor ve olası can kayıplarını azaltmak için diğerlerini güçlendiriyoruz" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mayıs ayındaki seçimlerden hemen önce 319 bin yeni konut inşası sözü verdi.
"Riskleri azaltmıyorsanız bu genişlemeden başka bir şey değil"
Gökçe, "Bir tepenin üzerine şu kadar metrekare bina yapıyoruz' ya da 'bir yere 5 bin konut yapılıyor' demek kolay. Biz de bunu yapıyoruz. Ancak şehirdeki mevcut binaların riskini de azaltmıyorsanız, bu kentsel genişlemeden başka bir şey değildir" ifadelerini kullandı. Hem uzmanlar hem de mualifler, Şubat ayındaki yıkımın büyüklüğünün, ekonomik büyümeye yardımcı olan inşaat patlamasının ortasında hükümetin bina yönetmeliklerini zayıf bir şekilde uygulamasından kaynaklandığını savunuyor.
Ankara, depremin vurduğu 11 ilin hem içinde hem de dışında hasarlı binaları incelemeyi amaçlayan çeşitli programlar başlattı. Bu arada mağdurlara hem mali yardım hem de Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından inşa edilen toplu konut projelerine yeniden yerleşme şansı sunuldu.
"İnsanlar umutlarını kaybediyor"
Mayıs ayındaki seçimler öncesinde hem iktidar hem de muhalefet tarafından birçok vaatte bulunulmasına rağmen, halen depremden etkilenen illerde yaşayanlar daha hızlı hareket edilmesini talep ediyor. Depremden en çok etkilenen illerden biri olan Hatay'da yaşayan Avukat Mehmet Ali Gümüş Associated Press'e yaptığı açıklamada insanların umutlarını kaybetmeye başladığını söyledi. Hatay'da yeniden yapılanmaya dair hiçbir işaret olmadığını ve Hatay'ın en kalabalık ilçesi olan Antakya'daki acil barınma durumunun gün geçtikçe kötüleştiğini söyledi.
Asbest endişesi
İnsanlar konteynırlarda ve çadırlarda, 42 santigrat dereceye kadar ulaşabilen bunaltıcı sıcakta, klima erişimi olmadan yaşıyor. Gümüş'ün anlattığına göre kent sakinleri açık havada yaşarken sinekler, yılanlar ve diğer vahşi yaşamla da mücadele etmek zorunda.
Bir başka sağlık riski de yıkılan binaların molozlarının tarım arazilerine, kıyılara ve hatta hayatta kalanların kaldığı kampların hemen dışına dökülmesi. Gümüş, "Etrafımdaki herkes depremi atlattığımızı söylüyor ama molozlardan çıkan asbest yüzünden 5-10 yıl içinde kanserle uğraşacakla" diye ekledi. Hatay Valiliği 15 Temmuz'da yaptığı sosyal medya paylaşımında, enkazdaki asbest seviyelerinin güvenli ve yasal sınırın altında olduğunu belirtti. Enkaz döküm alanlarından toplanan numunelerden alınan düşük asbest miktarını gösteren sonuçlar da paylaşıldı. Hatay sakinleri doğa koşulları ve diğer çevresel tehlikelerle mücadele ederken, gelecekleri belirsizliğini koruyor.
"Seçimlerden önce somut açıklamalar vardı, ancak daha sonra somut bir şey duymayı bıraktık" diye devam eden Gümüş, hükümetin mağdurlar için yeni evler sağlamayı ya da mevcut konutlarını güçlendirmeyi bile taahhüt etmediğini iddia ediyor. "Felaketten altı ay sonra su bekleyen insan kuyruklarından değil, yeni inşa edilen konutlardan bahsediyor olmalıydık" diye ekliyor.
"Borular her gün patlıyor"
Bir başka Hatay sakini Bestami Coşkuner, memleketindeki elektrik kesintileri ve su sıkıntısı nedeniyle İzmir'e gitmeye karar verdi. Coşkuner, "Musluk suyu içilebilir değil ama insanlar yıkanmak için kullanıyor. Borular her gün patlıyor ve elektrik günde iki ya da üç kez kesiliyor" dedi. Suyun karneye bağlandığını ve musluktan su içenlerden bazılarının ciddi hastalıklara yakalandığını aktaran Coşkuner, "Kolay kolay su içemezsiniz. Kolayca su içemediğiniz bir yerde nasıl karar vereceksiniz? Hatay'da şişe suyunun bile tadı kötü" diye ekledi.
Depremin mağdurları halihazırda bir felaketin ardından yaşananlarla, son on yılların en kötü hayat pahalılığı kriziyle ve iki kutuplu seçimle uğraşmak zorunda kaldılar. Türkiye Mart ayında çok çekişmeli yerel seçimlere giderken siyasete sadece kısa bir ara vermiş olacaklar. Geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan genel seçimlerden zaferle çıkan Erdoğan, 2019'da kaybettiği büyükşehirleri geri alma sözü verdi. Erdoğan'ın kampanya stratejilerinden biri de deprem bölgelerinde konut ve yardım sağlamaya odaklanmaktı. Hükümet depremzedeler için kolaylıklar, barınak ve mali yardım sağlamaya özen gösterdi.
"İstanbul hazır değil"
Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Profesör Naci Görür gibi uzmanlar yıllardır İstanbul ve diğer illerde olası bir deprem konusunda uyarılarda bulunuyor. Görür, Associated Press'e verdiği demeçte, atılan adımların atılmayanlardan çok daha ağır bastığını ve İstanbul'un mevcut yapı ve bina yönetmelikleriyle olası bir depreme hazır olmadığını söyledi.
"Böyle şeyleri aceleye getiremezsiniz"
Görür, etkilenen bölgelerdeki zeminin binaların rezonansa girmesine neden olduğunu ve bu tür yapıların depremler sırasında sağlam kalmasını daha da zorlaştırdığını belirtti. Deprem, Doğu Anadolu fay zonu olarak bilinen ve 1999 yılında İstanbul yakınlarında meydana gelen ve 18 bin kişinin öldüğü 7,4 büyüklüğündeki deprem gibi geçmişte hasar verici depremler üreten sismik olarak aktif bir bölgede meydana geldi.
Görür, "Risk altındaki illerimizi depreme dayanıklı hale getirmek için bakanlıkla birlikte çalışmaya başlasaydık, sadece İstanbul'u değil tüm Türkiye'yi depreme hazırlayabilirdik. Siyasetten uzak durabilseydik, politikalar yönetimlerin kaprislerine bırakılmasaydı, ciddi bir bütçe ve kararlılık olsaydı. Hükümetin iyi niyetinden şüphem yok ama bir şey yapacaksanız düzgün yapın. Böyle şeyleri aceleye getirmezsiniz" diye konuştu. Görür, hükümetin kalıcı binaları aceleye getirmek yerine, bir yandan geçici konutların bakımına odaklanırken, diğer yandan da bilimsel ilkelere uygun kalıcı yapıların inşası için uygun çalışmalar yürütmesi gerektiğini sözlerine ekledi.