Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, Türkiye’de artan orman yangınlarına ilişkin ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu. Özellikle orman varlığı yüksek olan Doğu Karadeniz’deki illerde yangın riskinin arttığını belirten Kurdoğlu, Türkiye’nin artık sadece Akdeniz değil, iç ve doğu bölgelerinde de yüksek yangın tehdidi altında olduğunu vurguladı. Kurdoğlu, iklim krizinin etkileriyle birlikte yangınların daha kısa sürede büyüdüğünü ve müdahalenin zorlaştığını söyledi.
Kurdoğlu, iklim değişikliğiyle birlikte kurak periyotların uzadığını ve yangınların çok hızlı yayıldığını belirterek, “Eskiden bir saatte yayılan yangınlar artık beş-on dakika içinde çok daha büyük alanlara ulaşıyor. Bu yüzden müdahale planlarımızı bu yeni duruma göre şekillendirmeliyiz. Hava araçları bu işin yalnızca bir parçası ama özellikle yangının ilk yarım saatinde etkili şekilde kullanıldığında büyük fayda sağlıyor. Karadan gelen unsurların desteğiyle birlikte yangınlar daha kolay kontrol altına alınabilir" diye konuştu.
“Yanan alanların neredeyse dörtte biri elektrik iletim hatlarından kaynaklı”
Kurdoğlu, orman yangınlarının nedenlerinden birinin de elektrik iletim hatları olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti: "Yanan alanların neredeyse dörtte biri bu hatlardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle yanıyor. Daha önce özelleştirilmiş olan bu hatların bakımlarını yapan şirketlerin görevlerini yerine getirmemesi büyük bir sorun. Bu durumun yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Ayrıca, ‘34-30’ kuralı vardır: 30 knot (yaklaşık 50 kilometre/saat) üzerinde rüzgar, 30 derece üzerinde sıcaklık ve yüzde 30’un altında nem... Üstüne bir de 30 günlük kuraklık eklendi mi, en küçük bir kıvılcım bile büyük bir yangına dönüşebilir ve kontrolü son derece zor olur. Yangın ilk beş dakikada 500 dereceye ulaşabilir. Yarım saatte 800 dereceye, tam enerjiye ulaştığında ise bin 500 dereceye kadar çıkabilir. Bu noktadan sonra üzerine su dökerek söndürmek neredeyse imkânsız hale gelir. Bu yüzden ilk müdahalenin mutlaka çok hızlı yapılması gerekir.
Bunun için de deneyimli, bilgili ve yangınla mücadelede çalışmış işçilere ihtiyaç var. Ne yazık ki Orman Genel Müdürlüğünün personel politikasında sorunlar giderilmiş değil. Şu an 10-12 bin yangın işçisi olduğu belirtiliyor, bazı kaynaklar 13 bin diyor. Ancak bu sayı yetersiz. Mesela Yunanistan’da 19 bin profesyonel yangın işçisi var. Türkiye’de ise bu işçiler genellikle 5-6 aylık geçici sözleşmelerle çalıştırılıyor. Oysa Türkiye artık 12 ay boyunca yangına maruz kalabilecek bir iklim kuşağında. Bu nedenle bu işçilerin hem özlük haklarının iyileştirilmesi hem de eğitimlerinin yeterli seviyeye çıkarılması gerekiyor. Ayrıca yangın amiri ya da bölge şefi olarak atanan genç arkadaşların da mutlaka sahada deneyim kazanmış olması gerekiyor. Tüm bu eksiklikler yangına müdahaleyi ciddi şekilde aksatıyor, küçük yangınların hızla büyük yangınlara dönüşmesine sebep oluyor ve ne yazık ki bu tecrübesizlik can kayıplarına da yol açıyor.
Özellikle köylülerin yangın mükellefiyeti vardı. Bu uygulama kaldırıldığında orman köylülerinin birinci derece mükellef olarak yeniden sisteme dâhil edilmesi şart hale geldi. 130 bin gönüllü olduğu söyleniyor ancak gönüllüler, orman yangınları gibi yüksek riskli alanlarda doğrudan alevle karşı karşıya kalabiliyor ve bu durum can güvenliklerini tehlikeye atıyor. Elbette lojistik destek anlamında gönüllülerin büyük katkısı var. Gönüllülük sistemini reddetmiyorum ama özellikle askeri birliklerin ve orman köylülerinin birinci derece görevli olarak tekrar bu işin içine dâhil edilmesi zorunludur.
"Artık sadece sahil bölgeleri değil, iç kesimler de yangın riski taşıyor"
Yangınla mücadelede eğitim ve deneyim büyük önem taşır. Eskişehir’deki yangının söndürülmesinde Ankara’dan gelen deneyimli orman yangın amirlerinin ve orman mühendislerinin büyük rolü olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, Eskişehir’de kapatılan eğitim yerinin başka bir isimle açıldığı söyleniyor. Eğer açıldıysa, orman yangınlarına karşı eğitim vermesi gerekiyor. Hatta eğitim okullarının sayısı artırılmalı. Çünkü artık sadece sahil bölgeleri değil, iç kesimler de yangın riski taşıyor. Bursa, Kastamonu, Eskişehir, Bilecik gibi yerlerde ve hatta yangın çıkması beklenmeyen Artvin gibi bölgelerde bile yangınlar oluyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Artvin’de çıkan dört yangının ikisi elektrik iletim hatlarından kaynaklandı. Dolayısıyla artık Türkiye'nin tamamı bir yangın sahası olarak düşünülmeli ve yangın organizasyonu buna göre yeniden düzenlenip hayata geçirilmelidir.”

