Yollar kesişiyor
Rüçhan Çamay’ın hayatını kaleme alma fikri nasıl doğdu, buradan başlayalım… Aslına bakarsanız, Rüçhan Çamay, 1982 yılından itibaren bir anı defteri tutmaya başlayarak hayatı boyunca başından geçen sıra dışı olayları ve bu olaylardan çıkardığı hayat derslerini kayda geçirmiş. Ömrünü adadığı ruhsal gelişim yolculuğundan edindiği bilgilerin bir kitap hâline gelmesi de ölmeden önceki son arzusu zaten. Bu kitabın oluşma serüveni ise aynı mekân ve zamanda bulunması hemen hemen hiç olası olmayan birkaç kişinin; Melike Demirağ ile Nil Gün ve Saim Koç’un ortak dostları, tiyatro sanatçısı Betül Arım sayesinde Kuraldışı Yayınları’nda buluşmasıyla başladı. Ben de o gün oradaydım ve yollarımız kesişti. Aklınızda en çok kalan, sizi en çok etkileyen karakterler kimler oldu Çamay’ın hayatında? Annesi Mebrure ve anneannesi Mediha Hasekin ile başlayan ve kızı Melike ile devam eden müthiş bir kadın gücü adeta gölge bir kadın portresi olarak çıkıyor karşımıza. Hasekin kadınlarının hepsi de çağının ilerisinde, toplumun kadınlara dayattığı normların dışına çıkma cesaretine sahip, kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü ve kimlikli kadınlar. Rüçhan Çamay da Hasekin ailesinin diğer kadınları gibi, bir yanıyla son derece naif ve yumuşak, bir yanıyla da çelik gibi güçlü ve eğilip bükülmeyen bir kadın. Çocuklarının babası, dönemin ünlü film yönetmeni ve prodüktörü Turgut Demirağ da gerek Rüçhan Çamay’ın hayatındaki rolü, gerek aile kökleri gerekse imza attığı önemli işlerle çok önemli ve öne çıkan bir portre elbette. Bir de tabii, hikâyenin başında bir görünüp bir kaybolan ama Rüçhan Çamay’ın tüm hayatı boyunca varlığını hissettiren bir baba motifi: Asım Çamay… Asım Bey öyle bir figür ki, kitabın ilk satırından son satırına kadar var, ama aslında yok. Yok, ama aslında var. Sufilerin “varlık içinde yokluk, yokluk içinde varlık” dedikleri türden bir şey. Çamay Türkiye’nin ilk TV yıldızı, eşsiz bir caz şarkıcısı, bir moda ikonu ancak neredeyse hiç bilinmiyor bu yönleri. Genel olarak baktığımızda, şöhretinin en parlak zamanlarının -klişe deyimle- tarihin tozlu sayfalarında kalmasından kaynaklanıyor bence. Yoksa ilk sahneye çıktığı 1947 yılından 80’lere kadar gazete ve dergi sayfalarının başköşelerinde yer almış ve hep sevgi ve saygıyla bahsedilmiş adından. Hele hele 50, 60 ve 70’ler boyu, attığı her adım, yaptığı her iş olay olmuş. 12 Eylül’ün ardından yaptığı jübileden sonraysa köşesine çekilmeyi tercih etmiş. 40 yıllık inzivayı nasıl açıklıyor? 12 Eylül darbesi sonrası yaşadıkları, şarkılarının yasaklanması, kızı Melike Demirağ’ın vatandaşlıktan çıkarılması, kendisine yurt dışına çıkış yasağı konması gibi olaylar bardağı taşıran son damla oluyor ve jübilesini yaptıktan sonra inzivaya çekilip çok yakın dostları ve ailesi dışında kimseyle görüşmüyor. Kendisini tamamen ruhsal gelişimle ilgili öğretilere adıyor.81 yılında jübile yaptı
Türkiye müzik tarihinin konu edildiği sınırlı sayıda çalışmada Çamay ne kadar yer almış? 2000’li yılların Türkiye’sinde, yakın geçmişe ait bu müthiş̧ kariyerden haberdar olan pek fazla kimsenin kalmadığı ve “Rüçhan Çamay” adının pop müzik üzerine yazılan kapsamlı kitaplarda bile layıkıyla yer almadığı kesin. Mesela, Ayten Alpman ismi genç kuşaklar tarafından bile gayet iyi biliniyor. Çünkü o hayatının sonuna kadar sahnelerden inmemiş bir sanatçıydı. Rüçhan Çamay ise 81’deki jübilesinden sonra deyim yerindeyse sırra kadem basmıştı. Kitapta anlatıyorsunuz, Çamay dünya starı olma fırsatını aşk uğruna tepecek kadar gözü kara. Divalığın olmazsa olmazlarından biri de bu yoğun duygular ve cesaret mi? Rüçhan Çamay, “Aşk kadını” kavramının ete kemiğe bürünmüş hâli. Hep sevmiş, çok sevmiş. Aşkları için her şeyi göze almış. Örneğin, Amerika’da dünya starı olma fırsatını yakalamışken sahneye çıkmadan birkaç gün önce Turgut Demirağ’dan gelen evlenme teklifi içeren telgrafı okuyunca her şeyi ardında bırakıp Türkiye’ye dönmüş ve evlenip kocası istemediği için yıllar boyu sahnelerden uzak kalmış. Aşklarını büyük bir adanmışlıkla yaşayan Rüçhan Çamay’ın tüm açık kalpliliğiyle hiçbir komplekse kapılmadan anlattığı aşk hayatının, her yaştan ve sınıftan kadına, özellikle de genç kızlara -ve aslında erkeklere de- çok iyi geleceğini ve yeni farkındalıklar kazandıracağını düşünüyorum. Spiritüel çalışmalara, ezoterik akımlara çok meraklı Çamay. Batı tarzı ruhçuluk bir dönem tüm sanat dünyası arasında müthiş etkili olmuş belli ki. Rüçhan Çamay’ın görünenin ötesine olan merakı ilk olarak yedi yaşındayken, ünlü film kahramanı Sevimli Hayalet Casper’a benzeyen bir hayalet görmesiyle uyanmış ve ileriki yıllarda art arda yaşadığı sıra dışı olaylar ve çok sık olarak gördüğü uçan dairelerle devam etmiş. Rüçhan Çamay’ın bu akımla olan asıl bağlantısı ise zor zamanlar yaşadığı 70’lerin başında, Refet Kayserilioğlu’nun kurduğu Beyti Dost grubuyla tanışmasıyla başlıyor. Kısa zamanda grubun en faal üyelerinden biri olan Çamay, aralarında Cenk Koray, Neco, Oya Germen, Leyla Sayar, Gönül Akkor, Sevim Tuna, Cemil İpekçi’nin de bulunduğu birçok ünlünün bu gruba katılmasını sağlıyor.Kitap ömrüne ömür ekledi
Korona günlerinde kendisiyle daha çok görüntülü konuşmalar yaptığınızı aktarıyorsunuz. Çamay bugünleri nasıl değerlendiriyor? Rüçhan Hanım salgını sebep sonuç yasasına göre değerlendirerek insanlığın ektiğini biçmesi olarak görüyor. Zaten oldukça izole bir hayat yaşadığı için bu süreci de gece gündüz Münir Nurettin Selçuk şarkıları dinleyerek ve dua ederek geçirdi. Ama tabii ki sadece dua etmekle yetinmedi. Salgının gerektirdiği bütün tedbirleri aldı ve sırası gelince de kızı Melike’yle beraber aşılarını oldu. Buna rağmen, Kayıp Diva’nın baskıya hazırlandığı günlerde, yani geçen haziran ayı içinde virüsü kaptı. O günlerde, kitabını görmeye ömrü yetmezse diye çok endişelendik ama neyse ki aşının koruyucu etkisi ve güçlü bünyesi sayesinde atlattı. Şimdilerdeyse, Kayıp Diva kitabı için ömrüne ömür eklendiğini söyleyerek yenilenmiş bir enerji ve moralle, kızı Melike Demirağ ile birlikte kitabın tanıtım faaliyetlerine katılıyor.İstanbul’dan New York’a
- 1931 yılında İstanbul’da doğdu.
- Ankara Devlet Konservatuvarı’nın Piyano ve Şan Bölümlerinde eğitim aldı.
- 1947’de sahneye ilk kez İstanbul’da Taksim Belediye Gazinosu’nda çıktığında “Hollandalı Caz Muganniyesi (şarkıcı) Ruşan» adıyla tanıtıldı. Aynı yıl, Kani Kıpçak’ın yönettiği, baş rolünde Cahide Sonku’nun oynadığı Yuvamı Yıkamazsın adlı filmde rol aldı.
- 1950’de İstanbul Radyosu’nda Şerif Yüzbaşıoğlu orkestrası eşliğinde Rüçhan Çamay ve Arkadaşları adıyla caz programları yapmaya başladı.
- 1953 yılında ABD’li sanat ajanı William Morris’ten aldığı davet üzerine ABD’ye gitti. 2,5 ay kaldığı New York’ta Mezonette adlı kulüpte çalıştı; çok sayıda radyo programına katıldı.
- Aynı yıl Türkiye’ye dönerek yönetmen, yapımcı ve senarist Turgut Demirağ ile evlendi. Bu evlilikten oğlu Muhteşem ve kızı Melike Demirağ doğdu. Oğlu Muhteşem Demirağ, 2003 yılında intihar etti.
- 1976 yılında çıkardığı “Para Parra Parrra” adlı plağı çok kısa sürede en çok satanlar listesine girdi.
- 9 Ağustos 1981’de jübile yaparak sanat çalışmalarını bıraktı.
- 2007’de İKSV Caz Festivali’nin Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değer görüldü.