TÜİK verilerine göre, Türkiye’de her 100 gençten 15’i işsiz. Gençler ekonomik gidişat ve hayat standartları konusunda kaygılı, pek çoğu daha iyi bir gelecek için yurt dışına gitmek istiyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin TÜBİTAK’ın desteğiyle 10 Mayıs-2 Haziran 2025 tarihleri arasında 29 ilden 18-29 yaş aralığındaki 2 bin 403 gençle hanelerde yüz yüze görüşerek yürüttüğü ‘Türkiye’de NEET Gençler’ araştırması da işsiz, çalışan ya da öğrenci, Türkiye’de 18-29 yaş arasındaki 15.4 milyon gencin adeta röntgenini çekiyor. Gençlerin iyi olma halini ‘maddi durum’, ‘eğitim’, ‘psikososyal iyi oluş’, ‘aile’, ‘siyasal ve sivil katılım’ gibi farklı boyutlarda ele alan araştırma, mevcut durumun ise basit bir iş piyasası sorunundan ibaret olmadığını gösteriyor.
3’te 2’nin cesareti kırılmış
Araştırmaya göre gençlerin neredeyse yarısı (yüzde 46) halihazırda bir işte çalışırken diğer yarısı iş gücüne dahil değil; yüzde 21.8 öğrenci, yüzde 28 ise ne istihdamda ne eğitimde ne de herhangi bir mesleki eğitim sürecinde (NEET). Üstelik çalışmayan gençlerin yüzde 60’ı hayatında hiç çalışmamış. Rapora göre bu, gençlerin iş gücü piyasasına yalnızca geçici olarak değil, yapısal biçimde giremediklerini gösteriyor. Bununla birlikte çalışmayan gençlerin yalnızca üçte biri (yüzde 35) aktif olarak iş arıyor; üçte ikisi ise iş aramayı bırakmış durumda. Bu grup raporda ‘cesareti kırılanlar’ olarak tanımlanıyor.
Yüzde 82: İş bulmak zor/imkansız
“Herhangi bir nedenle iş arayacak olsanız, iş bulmanız kolay olur mu?” sorusuna ise gençlerin yalnızca yüzde 18’i “kolay” yanıtını veriyor; yüzde 82’si ise “zor” ya da “imkansız” diyor. Raporda, iş bulma sürecinde tekrar eden başarısızlıkların özellikle düşük gelirli gençlerde ‘öğrenilmiş çaresizlik’ duygusuna dönüştüğü ifade ediliyor.
Diplomadan umudu kesmiş durumdalar
Diğer taraftan gençler arasında eğitim-istihdam bağlantısına dair köklü bir güvensizlik de söz konusu. Gençlerin yalnızca yüzde 38.7’si aldıkları eğitimin kendilerini ‘hayata hazırladığını’ düşünürken benzer biçimde yalnızca yüzde 36.2’si ‘bu eğitim sayesinde iyi bir iş bulabileceğine’ inanıyor; hemen hemen aynı oranda kişi (yüzde 36.4) de bu görüşü reddediyor.
İşsiz gençler arasında eğitime duyulan güven, çalışan gençlerle kıyaslandığında ise oldukça düşük. Çalışan gençlerin yüzde 50.4’ü eğitimin kendilerini daha iyi bir hayata hazırladığını, yüzde 42.9’u bu eğitim sayesinde iyi bir iş bulabileceğini söylüyor. İşsiz gençlerin ise yalnızca yüzde 36.3’ü eğitimin hayata hazırladığını ve bu sayede iyi bir iş bulabileceğini düşünüyor.
İşe girişte ‘tanıdık’ önemli
Üstelik rapor, işsiz gençler arasında tanıdık aracılığıyla iş bulunabileceği algısının da içselleştiğine işaret ediyor. İşsiz gençler, tanıdık aracılığı (yüzde 45.2) ile eğitimi (yüzde 41.0) neredeyse eş düzlemde görürken çalışan gençler istihdamda kalıcılığı eğitim (yüzde 42.8), teknik beceri (yüzde 43) ve iş deneyimi (yüzde 38.8) üçlüsüyle ilişkilendiriyor. Fakat çalışan gençlerin bile yüzde 35.5’i iyi bir iş bulmalarını sağlayacak tanıdıklarının olması gerektiğine inanıyor. Zira gençlerin neredeyse yarısı (yüzde 45.6 civarı) istihdama arkadaşları veya akraba bağlantıları aracılığıyla erişebiliyor.
İşsizlik de çalışma hayatı da stres kaynağı
Araştırmada gençlerin psikososyal sağlık durumlarına ilişkin veriler de paylaşılıyor. Katılımcıların yüzde 36.6’sı son bir ayda sık sık yorgun hissettiğini, yüzde 33.5’i uykusuzluk çektiğini, yüzde 29.2’si mutsuz veya sıkıntılı olduğunu, yüzde 25.9’u özgüven kaybı yaşadığını ve yüzde 26.6’sı sorunlarıyla baş edemediğini belirtiyor. Gelir düzeyi arttıkça semptomlar azalırken işsiz ve çalışan gençlerde semptom sıklığı artıyor. Bu durum, raporda “işsizliğin yarattığı belirsizlik ve çalışma hayatının stresinin benzer biçimde olumsuz etkiler ürettiği” şeklinde değerlendiriliyor.
Gençler sadece oy veriyor siyasete katılmıyor
Bununla birlikte veriler, gençlerin siyasal ve sivil katılımlarının da oldukça düşük düzeyde olduğunu gösteriyor. Rapora göre gençler sadece oy veriyor (yüzde 79.9), siyasete veya derneklere katılmıyor. Parti üyeliği oranı yüzde 6.8, parti/aday kampanyasına aktif katılım yüzde 5-6 bandında, siyasetle ilgili STK’lara katılımsa yüzde 4.8.
Adaletsizlik, ‘hınç’ duygusuna sebep oluyor
Diğer taraftan araştırmada gençlerin toplumsal adalet algıları, eşitsizliklere atfettikleri nedenler ve öznel mağduriyet deneyimleri üzerinden hınç (ressentiment) eğilimleri de ölçülüyor. Rapor, özellikle işsiz gençlerin eşitsizliği yapısal/sistemsel nedenlere atfettiğini yani toplumsal hıncın fazla olduğunu ortaya koyuyor. Gençlerin ezici çoğunluğu, kendilerinden daha az çabayla daha iyi konuma gelenlerin varlığını teyit ederken (yüzde 90’dan fazlası) yaklaşık yüzde 88’i de liyakat eksikliğini simgeleyen ifadelere katılıyor.
Yurt dışını bir ‘çıkış yolu’ olarak görüyorlar
Araştırma, gençler arasında yurt dışına yerleşme arzusunun da son derece yaygın olduğunu gösteriyor. Katılımcıların yüzde 67.8’i yurt dışına gitmek isteme nedenini ‘daha iyi iş olanakları’ olarak belirtirken buna ek olarak, yüzde 36’sı Türkiye’de geleceğini göremediğini ifade ediyor. Rapora göre bu bulgu, yalnızca gelir yetersizliğini değil, gençler arasında yaygın bir gelecek umutsuzluğunu ve gençlerin yurt dışına gitmeyi giderek daha fazla bir ‘çıkış yolu’ olarak gördüğünü işaret ediyor. Ekonomik nedenlerin yanı sıra, rapora göre siyasal ve kültürel faktörler de yurt dışına gitme isteğini destekliyor. Katılımcıların yüzde 28.9’u ‘ülkenin kötüye gittiğini düşündüğü için’, yüzde 24.3’ü ‘daha iyi eğitim olanakları’ arayışıyla, yüzde 22.5’i ‘daha fazla kişisel özgürlük isteğiyle’, yüzde 6’sı ise ‘düşünce özgürlüğü eksikliği nedeniyle’ yurt dışına gitmek istiyor.
Tezgahtarlık, garsonluk, kasiyerlik
Araştırmada, çalışan gençler de kendi içinde ayrıca değerlendiriliyor. Çalışan gençlerin sektörel dağılımında en yüksek yoğunluğun hizmet sektöründe olduğu görülüyor. Tezgahtarlık/satış danışmanlığı (yüzde 14.2), garsonluk ve barmenlik (yüzde 6.2) ile kasiyerlik (yüzde 5.3) gibi pozisyonlar, bu sektördeki istihdamın çekirdeğini oluşturuyor.
Bununla birlikte sanayi, inşaat ve üretim sektörleri de yüzde 19 ile genç istihdamının ikinci önemli alanını oluşturuyor. Ancak burada da gençler çoğunlukla vasıfsız veya yarı vasıflı, yoğun fiziksel emek gerektiren işlerde; düşük sosyal güvence ve ücret (genellikle asgari ücret) ile, yüksek iş kazası ve mesleki sağlık riski altında çalışıyor.
Üniversite mezunları da kendi mesleklerini yapamıyor
Diğer taraftan veriler, üniversite mezunlarının da daha düşük vasıflı işlerde çalıştığını gösteriyor. Araştırmaya katılanların yüzde 22’si lisans veya üzeri eğitim seviyesindeyken bunların yüzde 72’si çalışıyor. Diğer taraftan beyaz yakalı ofis çalışanları ile mühendis, öğretmen, uzman, sağlık çalışanı gibi profesyonel mesleklerde çalışanların toplam istihdamdaki payı yüzde 26.6. Bu da üniversite mezunu çalışanların da yüzde 23’ünün enformel işlerde çalıştığını gösteriyor. Raporda bu durum ‘diploma enflasyonu’nun bir yansıması olarak görülüyor ve eğitim düzeyindeki artışa karşın, nitelikli işlerin arzının sınırlı kalmasının ‘eğitim-istihdam uyumsuzluğu’ sorununu büyüttüğü belirtiliyor.
Uzun çalışma saatleri ve düşük ücret
Diğer taraftan çalışan gençlerin yüzde 60.7’si ise 10 kişiden az çalışanı olan mikro ölçekli
işletmelerde yer alıyor. Ancak bu işletmeler, uzun çalışma saatleri, güvencesiz çalışma, düşük ücret ve sosyal haklara düşük erişimle karakterize. Rapora göre çalışan gençlerin yüzde 58’i ise 9 saat ve üzerinde, yüzde 66.8’i haftada 6 gün, yüzde 8.3’ü ise haftanın her günü çalışıyor. Yaklaşık yüzde 55’i ise asgari ücret civarında veya biraz üzerinde gelir elde ediyor (yüzde 30.4’ü 18 bin 1-27 bin TL, yüzde 24.6’sı 27 bin-36 bin TL aralığında). Üstelik bu işletmelerin çoğunda kurumsal eğitim ve beceri geliştirme mekanizmaları da neredeyse yok. Ücret artışları ise performanstan çok kişisel ilişkilere dayanıyor.
En önemli değişken: Toplumsal cinsiyet eşitsizliği
Öte yandan hem istihdam hem de NEET tablosunu en güçlü biçimde şekillendiren değişken ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Rapora göre erkeklerin yaklaşık üçte ikisi (yüzde 63) istihdamdayken kadınlarda bu oran üçte birin altına (yüzde 28) düşüyor. Benzer şekilde kadınların NEET olma olasılığı da erkeklerinkinin yaklaşık 2.5 katı. Ve bu fark özellikle ‘aile sorumlulukları’ kategorisinde belirginleşiyor. Çalışmayan kadınların üçte biri (yüzde 29.2) ev içi bakım veya ailevi nedenlerle iş gücüne katılamadığını belirtirken aynı gerekçeyi ifade eden erkeklerin oranı yalnızca yüzde 1.
Kadınlar için en büyük engel: Bakım yükü
Diğer taraftan rapor, eğitimsel ilerlemenin tek başına cinsiyet temelli dışlanmayı aşmaya yetmediğini de gösteriyor. Eğitim düzeyi yükseldikçe metropol dışı bölgelerde, hane gelirine bağımlı biçimde yaşayan kadın NEET’lerin oranı azalsa da üniversite mezunu kadınlar arasında dahi ev içi sorumluluklar nedeniyle iş gücüne katılamayanların oranı yüzde 12.
Kadınlarda ‘sessiz geri çekilme’ erkeklerde ‘moral yorgunluğu’
24-29 yaş grubunda iş arama deneyimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması veya evlilik ve aile yükümlülüklerinin artması nedeniyle, iş gücü piyasasından kalıcı biçimde uzaklaşma eğilimi belirginleşirken bu eğilim, özellikle kadınlarda ‘sessiz geri çekilme’, erkeklerde ise ‘moral yorgunluğu’ biçiminde tezahür ediyor.
Prof. Emre Erdoğan
Erkeklere ‘Niye iş bulmadın?’ kadınlara ‘Niye evlenmedin?’
Proje yürütücüsü Prof. Dr. Emre Erdoğan bu farkı, kadın ve erkeklere atfedilen toplumsal cinsiyet rolleriyle açıklıyor. “Ekonomi kötü gidince önce kadın iş piyasasının dışına çıkarılıyor. Kadın da bunu kabulleniyor. Evlenmek ise toplumun gözünde, işsiz olan kadının statüsünü değiştiriyor, anne olunca o kadar da kötü görünmüyor. Diğer taraftan erkeğin ise evlenmek için önce iş bulması gerek yoksa ‘daha az yetişkin’ görülüyor. Yani durum kadındakinin tam tersi. Dolayısıyla orada da uzun süre iş bulamamak moral bozukluğuna yol açıyor. Nitekim bu durum araştırmamızın niteliksel kısmında da kendisini gösteriyor. İşsiz erkeklere çoğunlukla ‘Niye iş bulmadın?’ diye sorulurken işsiz kadınlara ‘Niye evlenmedin?’ sorusu yöneltiliyor. Şu an Türkiye’de genç nüfus azalıyor çünkü kadın iş gücüne katıldıkça çocuk sayısı düşüyor. Bu da çocuk teşvikine dair söylemlerin çok ciddi bir ideolojik baskı olduğu anlamına geliyor.”
“Gençlere haysiyetli bir iş ve söz hakkı verilmeli”
Erdoğan, rapordaki diğer bulguları ise şöyle değerlendiriyor:
“Rapor, ortada yalnızca bir iş piyasası sorunu olmadığını zira çalışmanın tek başına mutluluk getirmediğini gösteriyor. Evet, gelir mutluluktaki en önemli etken ve çalışmak da gelir getiriyor. Özellikle de gençlerin yüzde 47.4’ünün aylık 18 bin lira altında, yüzde 64.3’ünün de 27 bin TL’nin altında gelir elde ettiği düşünüldüğünde gelir çok önemli. Ama işte çalıştıkları zaman da genelde mikro işlerde, güvencesiz çalışıyorlar. Haysiyetli bir işte çalışmak ise mutluluk getiriyor.”
Erdoğan, gençlerin mutluluğunu olumsuz etkileyen bir diğer önemli faktörün ise “sözlerinin dinlenmemesi” olduğunu söylüyor. “Hatta bu, siyasal ve sivil katılımlarını da etkiliyor. Çünkü gençler çocukluklarından beri aile içinde kendilerinden büyüklerce dinlenmiyor. Siyasi hayatta da hep onlardan büyükler var. Orada kendileri için bir yaşam hakkı görmüyorlar, kendilerini gerçekleştirebileceklerine inanmıyorlar. Bu nedenle gençlere söz hakkı verilmeli.”
“Toplumsal hınç arttıkça siyasal aktivizm artar”
Özellikle işsiz gençlerde toplumsal hıncın fazla olduğuna dikkat çeken Erdoğan “Bireysel hınçta kişi, işler kötü gittiğinde ‘Neden ben?’ diye sorarken toplumsal hınçta ‘Ben iyi bir insanım ama hak ettiğim yerde değilim’ diye düşünür. Peki toplumsal hıncın artması neden önemli? Çünkü toplumsal hınç arttığı zaman siyasal aktivizmin ya da aşırı sağ partilere yönelimin artması daha mümkün.”
Araştırma bulgularını içeren ön rapora linkten ulaşabilirsiniz.
Kaynak: Gazete Oksijen