29 Nisan 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 22.03.2024 04:30 | Son Güncelleme: 23.03.2024 23:27

Hakan Bulgurlu: Dünyanın su krizi giderek derinleşiyor

Su kaynakları için alarm zilleri uzun zamandır çalıyor. Harekete geçmek bir seçenek değil, yaşamın devamı için bir zorunluluk.
Su kaynakları için alarm zilleri uzun zamandır çalıyor. Harekete geçmek bir seçenek değil, yaşamın devamı için bir zorunluluk.

Dünya nüfusunun yarısı en az yılda bir kez su kıtlığı yaşıyor. 2.2 milyar kişi halen güvenli içme suyuna ulaşmakta zorlanıyor. 2030’a kadar ise yaklaşık 700 milyon insanın su krizi nedeniyle yerleşim yerlerinden olacağı tahmin ediliyor. 2023 tarihin en sıcak yılı olarak kayıtlara geçti. Sanayi Devrimi öncesine göre bu yıl şubatın 1.77°C daha sıcak olması yeni rekor habercisi. Bu artışlar suyun döngüsünü bozarak geri dönüşü olmayan noktaları tetikliyor


Hakan Bulgurlu / Konuk Yazar

Arçelik CEO’su. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) bünyesindeki İklim Liderleri CEO İttifakı’nın üyesi. Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin (WBCSD) İcra Kurulu üyesi, Avrupa’daki inovasyon sürecini hızlandırma hedefiyle kurulan Amstel Dialogue’un kurucu üyesi.


Uçsuz bucaksız bembeyaz bir örtü… Ufukta bu beyaz örtü ile birleşen masmavi bir gökyüzü… Güneşin dört yanını çevreleyen ışık halkası. Büyüleyici ama bir o kadar da zorlu ve eşsiz doğasıyla adeta bu gezegene ait olmayan bir kıta Antarktika.

Geçtiğimiz yıl sonunda, buzulların erimesine ve deniz seviyesindeki artış riskine dikkat çekmek amacıyla Antarktika’nın zirvesi Vinson Dağı’na doğru yola çıktım. Güney Kutbu’na kas gücü kullanarak kayak üzerinde ulaşmak da yolculuğun ikinci kısmını oluşturuyordu.

Doğanın döngüsünü küçümsemek insanlık olarak yaptığımız en büyük hatalardan biri. Örneğin, dünyadaki temiz su kaynağının yüzde 60’ına buz formunda ev sahipliği yapan Antarktika’yı sadece 120 yıldır tanıyoruz

Antarktika’nın kalbinde sekiz gün boyunca kızak çekmek Güney Kutbu’na ulaşmanın yollarından sadece biri. İnsan yaşamı için uygun olmayan bu coğrafyada en büyük zorluk şüphesiz fiziksel koşullar: -30°C’lerde, kilometrelerce hıza ulaşan şiddetli rüzgâr… Her gün çadırınızı kurmak, toplamak ve dünyanın en güney noktasına doğru ilerlerken tüm eşyalarınızı ve atıklarınızı kızağa yükleyerek çekmek zorundasınız. Geride bir kabuk bırakmak bile yasak.

Günde 9-10 saat kas gücüyle kayak üzerinde giderken ekip tek kelime konuşmuyor. Duygularınız ve düşüncelerinizle baş başasınız. Her yer buz ama yağmur yağmıyor. İçme suyunu şişelere yükleyip taşımak mümkün değil, hem ağırlık yapıyor hem de hızla donuyor. Suya ulaşmanın tek yolu buzu eritmek. Bu süreçte ateşle oynuyorsunuz, gaz kullanarak yaktığınız ateşin yangına yol açması durumunda söndürebilecek ekstra suyunuz veya başka bir mekanizmanız yok. Çadırımda uzun uğraşlar sonucu suyumu hazırlarken düşüncelere dalıyorum.

İklim krizinin domino etkisi

Suyu cepte görmeden verilere yakından bakmak önemli. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) verilerine göre, dünya nüfusunun yarısı en az yılda bir kez su kıtlığı yaşıyor. 2.2 milyar kişi halen güvenli içme suyuna ulaşmakta zorlanıyor. 2030 yılına kadar ise yaklaşık 700 milyon insanın su krizi nedeniyle yerleşim yerlerinden olacağı tahmin ediliyor. Temiz su kaynaklarına erişim zorlaşırken; insanlığın barış içinde yaşaması, düzensiz göç hareketleri, bölgesel çatışmalar suyun belirlediği senaryolarla şekilleniyor.

Geçtiğimiz yıl, dünya tarihinin en sıcak yılı olarak kayıtlara geçti. Sanayi devrimi öncesi döneme göre bu yıl şubat ayının 1.77°C daha sıcak olması yeni rekorların kapıda olduğuna işaret ediyor. Bir-iki derece rakam olarak küçük görünebilir fakat bu artışlar ekosistemin dengesini ve suyun döngüsünü bozarak, geri dönüşü olmayan noktaları tetikliyor. Küresel sıcaklıklardaki her bir derece artış yeryüzünden daha çok miktarda suyun buharlaşmasına, buzulların eriyerek temiz su kaynaklarının yok olmasına neden oluyor. Aşırı buharlaşma bir yandan şiddetli kuraklığa neden olurken, bir yandan da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ekstrem hava olayları ve sellere yol açıyor.

Doğanın döngüsünü küçümsemek insanlık olarak yaptığımız en büyük hatalardan biri. Örneğin, dünyadaki toplam temiz su kaynağının yüzde 60’ına buz formunda ev sahipliği yapan Antarktika’yı insanlık olarak sadece 120 yıldır tanıyoruz. Bugünkü halini 35 milyon yıl önce almış bu kıtada, bilim insanları ve imparator penguenler dışında yaşam yok; ancak iklim krizi şiddetli biçimde kıtayı tehdit ediyor. ‘Kıyamet Günü’ adı verilen ve büyüklüğü İngiltere ölçeğinde olan ‘Thwaites’ buzulunun da yer aldığı Batı Antarktika bilinmezlerle dolu ve risk altında. Atmosfere salınan sera gazı miktarını bugün net sıfır seviyesine getirdiğimizde bile buzulların erimesi yüz yıllarca yıl devam edecek.

Birleşmiş Milletler’in açıkladığı verilere göre su ve sanitasyon çözümlerine harcanan her 1 dolar; artan verimlilik, sağlık koşullarında iyileşme, olumlu sosyal ve çevresel etkiler sayesinde 4.3 dolarlık geri dönüşe sahip

Küresel ısınma ile kriyosferde (buz küre) meydana gelen bu değişimler, temiz su kaynaklarını yok ederken, aynı zamanda deniz seviyesinin yükselmesine neden oluyor. Antarktika’da buzulların tamamen erimesi deniz seviyesinin yaklaşık 60 metre yükselmesi demek. Bu yakın gelecekte gerçekleşmeyecek olsa bile deniz seviyesindeki her bir santimetre artış, yeraltı suyunun tuzlanmasına sebep olurken, kıyı bölgelerdeki yaşam alanları için tatlı su kaynaklarını yok ediyor.

Dünyanın bir ucunda yaşanan erimenin evimize, mutfağımıza kadar etki edecek olması iklim krizinin sınır tanımadığının, kutupların gezegenimiz ve geleceğimiz için ne kadar hayati olduğunun çarpıcı bir göstergesi.

Su akıp yolunu bulacak mı?

Su kaynakları için alarm zilleri uzun zamandır çalıyor. Harekete geçmek bir seçenek değil, yaşamın devamı için bir zorunluluk. Fosil yakıt kullanımını azaltmak, küresel ekonomiyi karbondan arındırmak ve deniz seviyesi artışına bugünden hazırlanmak kritik önem taşıyor.

Bazı değişimlerin önüne geçmek mümkün değil ancak suyu koruyacak bir gelecek inşa etmemiz halen olası. Küresel ısınmada kritik hedef olan 1.5°C’ye sıkıca tutunmak gerekiyor; bu sayede, su kıtlığı yaşayacak nüfusu yarı yarıya azaltmak mümkün. Bugünden atacağımız adımlar, gelecek dönemde zorlu koşullara uyum sağlamak için yapılacak trilyon dolarlık harcamalara kıyasla oldukça düşük. Her yıl 22 Mart’ı ‘Dünya Su Günü’ olarak belirleyen Birleşmiş Milletler’in verisine göre, su ve sanitasyon çözümlerine harcanan her 1 dolar; artan verimlilik, sağlık koşullarında iyileşme, olumlu sosyal ve çevresel etkiler sayesinde 4.3 dolarlık geri dönüşe sahip.

Sera gazı emisyonlarını azaltmanın yanı sıra, kaynaklarımızı da korumak zorundayız. Suyun akıp yolunu bulmasını beklemek akılcı çözüm değil. Tarımda tasarruflu sulama sistemlerinin kullanılmasından düzenli şebeke bakımlarına, su tasarrufu sağlayan inovasyonların geliştirilmesinden, yasal düzenlemelere ve bireysel tasarruf önlemlerine uzanan birçok yöntem mevcut.

Su güvenliğini sağlamak, dünyadaki barışın ve refahın korunabilmesi için en temel unsur. Ailesi için her gün derin kuyulardan su toplamak zorunda olan 23 yaşındaki Sudanlı Nagat Ahmed’in sözleri her şeyi özetliyor: “Temiz su, bu hayattaki her şey demek. Su olmadığında ise bir hayatımız yok.”