29 Mart 2024, Cuma
Haber Giriş: 01.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

İstanbul’u özlüyorum gözlerim kapalı

Binlerce İstanbul videosunun seslerini kullanarak özlem duyduğu İstanbul’u anlattığı Memory Place enstalasyonu ile Los Angeles’ta ilgiyle karşılanan Zeynep Abeş, 19-31 Ekim arasında Mamurt Art Project’te
İstanbul’u özlüyorum gözlerim kapalı
Genç Türk sanatçı Zeynep Abeş, geçen ay gerçekleştirilen Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı Los Angeles Art Show’da Memory Place isimli üçlü enstalasyon çalışması ile adından çok söz ettirdi. Pek çok dergide onunla yapılmış röportajlar, olumlu eleştiri yazıları yer aldı. Şimdi sırada projenin sanatçının ilham kaynağı İstanbul’da sergilenmesi var. Abeş’in çalışması  19 – 31 Ekim arasında Bomontiada’da düzenlenecek Mamurt Art Project’te görücüye çıkacak.  Sanatçının mezun olduğu UCLA Üniversitesi’nde tez projesi ‘İstiklal Caddesi’, ‘Anne’ ve ‘Uçak’ adlı üç videodan oluşan Memory Place kendisinin ve ailesinin çektiği 1000’e yakın fotoğraftan oluşuyor. Enstalasyonlar özel ve herkese açık alanlarda oluşturulmuş anıların görselleştirilmeleri arasında geziyor ve sanatçının bir zamanlar ‘Yuvam’ dediği şimdi ise özlemle hatırladığı İstanbul’un derinliklerine iniyor. Abeş, İstiklal Caddesi enstalasyonu için Youtube’daki binlerce İstanbul videosunun seslerini kullanarak özlem duyduğu İstanbul’un yıllar boyunca değişen kimliğini, şehrin simgelerinden biri olan İstiklal Caddesi özelinde yansıtmaya çalışmış. Diğer iki çalışması ‘Anne’ ve ‘Uçak’ çalışmaları da yine aynı fikirden yola çıkılarak hazırlanmış. Her ikisinde de insanların gözleri kapalıyken de sadece sesleri dinleyerek hafızalarının tazelenmesi amaçlanıyor. Zeynep Abeş’e sanatının merkezinde yer alan Los Angeles- İstanbul hattında yaşamayı sorduk.  İstanbul’un en çok nesini özlüyorsunuz? İstanbul’da doğmuş ve büyümüş biri olarak, şehirle sonsuz bir aşk ve hüzün ilişkim var. İstanbul’u üniversite okumak için bıraktım ve hayalim her zaman bir gün geri dönmekti, yani aslında bu kadar uzun süre yurt dışında kalacağım ve kendime uzakta bir hayat kuracağımı hayal etmiyordum. Amerika’da evimi yerleştirirken hep İstanbul’dan getirdiğim aile fotoğrafları, anneannemin birkaç tablosu, ufak tefek biblolar ve hatta annemin buzdolabından çaldığım mahallemizin balıkçı ve bakkalın magnetleri bile duruyor. Yalnız bunların hiçbiri tam evim gibi hissettiremiyor çünkü bütün bu eşyaların anıları uzakta İstanbul’da kalmıştı. Bu hissettiğim uzaklık hissi nedeniyle de İstanbul’da aileme ve hayatıma olan özlemimi hissediyorum. Bu nedenle sanat işlerimin çoğunluğu hep etrafımın fotoğraf ve videolarını çekmemle başlıyor ve aslında hafızamın zamana karşı verdiği var olma çabası ve unutma korkusuyla ilgili. Zamanla kaybolabilecek hatıralımı koruma amaçlı, çocukluğumdan beri değişen aile dinamikleri, evim, mahallem ve etkilendiğim sosyal ve politik dönüşümleri ele alan işler üretiyorum. Hangi alanlarda yaşadığınız şehirden besleniyorsunuz?
Zeynep Abeş
Zeynep Abeş
Los Angeles’ın İstanbul gibi kıpır kıpır durmayan bir enerjisi var ve beni en çok etkileyen tarafı kesinlikle tarihi. Şehrin bazı taraflarında İngilizce’den çok İspanyolca duymanız çok normal, zaten özellikle Meksikalılar’ın LA kökleri Amerikalılardan çok daha eski. Burada yaşayan Meksikalı-Amerikalı sanatçıların başlattığı Chicano sanat hareketi, çalışmalarımda  beni çok etkiliyor. Özellikle sanatın kültürel ve kişisel miraslarımızı nasıl koruyabileceği konusunda çalışan Chicano sanatçılarının eserleri Meksikalı-Amerikalıların yaşadığı adaletsizlikleri anlatıyor. LA’in büyük bir parçası olan Meksika kültürünün tarihsel bilincimizde ve hafızamızda gelişmesi için sanatçıların verdiği çaba bana çok ilham veriyor. Memory Place çok iyi eleştiriler aldı. Proje nasıl oluştu? İstanbul gibi dinamik bir şehrin sürekli değişen kimliği ve silüetinin yarattığı yabancılaşma hissi üzerine bu projeyi geliştirmeye başladım. Artık Amerika’da yaşadığım için ülkemden uzak ve yabancı hissetmeye başladım. Bu hissettiğim duygular konusunda yalnız olmadığımı da gördüm. Unutma korkusu ve geçmişimizi koruma hissini etrafımdan birçok kişiden dinledikçe, toplum olarak paylaştığımız kaybetme duygusuna hitap eden ve bunun hakkında diyalog başlatan bir proje yaratmak benim için önemli oldu.  Benim için değişmeyen, İstanbul’da hep beni bekleyen ve sabit kalan anılarımı düşünmeye başladım. Aslında belki de klişe ama herkesin bir anlamda yaşadığı ve değer verdiği bir duygusal an olduğuna inanıyorum. Bunun karşılığında İstanbul’un değişen ruhunu sembolize eden İstiklal Caddesi’ni ve belirsizliklerin getirdiği yabancılaşmayı ifade etmeyi amaçladım.  

Değişik geçmişlerden gelenler buluşacak

Bu noktada fotogrametri işinizi kolaylaştırdı mı? Yabancılaşma hislerimi korumak için kullandığım arşivlenmiş fotoğraflar, film ve sesleri sürükleyici bir şekilde anlatmak istedim. Farklı teknoloji ve yeni medya sanatlarını araştırdıktan sonra, fotogrametriyi bir arşivleme aracı olarak kullanmaya başladım. Fotogrametri, herhangi bir ortam veya nesnenin üst üste bindirilerek çekilen fotoğraflardan, üç boyutlu dijital modellerin oluşturulmasını sağlayan bir teknoloji. Memory Place, günümüzde arşivleme için kullanılan fotogrametri gibi gelişen teknolojileri şiirsel bir araç olarak kullanarak hafızamızın eksikliklerini yorumlamayı amaçlıyor. Her video 1000 fotoğraftan oluşuyor. İstanbullular kendilerinden neler bulacak bu işin içinde? Memory Place’i herkesin insanoğlu olarak paylaştığı duygular ve hisleri düşünerek yarattım. Büyüdükleri yerden uzak yaşayanların yabancılaşma hissi, silueti değişen şehirlerimiz ve zamanın yapmış olduğu ve olası yapacağı tahribatla ilgili. Türkler ve yabancıları ayrıştırarak bir etki yaratacağından emin değilim, daha çok değişik geçmişlerden gelen insanların benzer hisleri paylaşabilmesi benim için değerli olacak.