30 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
Haber Giriş: 24.02.2023 04:30 | Son Güncelleme: 25.02.2023 23:04

Japonya başardı, sıra bizde

Japonya tüm ekosistemde kayıpları en aza indirecek şekilde şehirlerin ve zihinlerin yeniden inşa edilebileceğinin en çarpıcı örneği. Ne yazık ki kaybettiklerimizi geri getirmek mümkün değil. Fakat yaşananlardan dersler çıkararak riskleri azaltmak, felaketlere hazırlıklı olmak mümkün
Tokyo’daki Skytree Kulesi 634 metre yüksekliği ile dünyanın en uzun ikinci yapısı
Tokyo’daki Skytree Kulesi 634 metre yüksekliği ile dünyanın en uzun ikinci yapısı

Hakan Bulgurlu

Japonya, Mart 2011’de tarihinin en yıkıcı felaketlerinden birini yaşadı. Oshika Yarımadası’nın doğusunda, Pasifik Okyanusu’nda 9.0 büyüklüğünde meydana gelen deprem birçok bölgede tsunamiye neden olurken aynı zamanda nükleer sızıntıya da yol açtı. Yaklaşık yarım milyon insanı evlerinden eden, 20 bin kişinin ise hayatını kaybetmesine neden olan bu geniş çaplı felakette bir ‘mucize’ yaşandı. O esnada Kamaishi bölgesinde okulda olan 3 bin öğrenci, tek bir çizik bile almadan hayatta kalmayı başardı.
Peki bu çocuklar böylesine yıkıcı bir felaketten sağ kurtulmayı nasıl başarmıştı?

Binlerce vatandaşımızın hayatını kaybetmesine yol açan depremler ülkemizi derinden sarsarak yüreğimizi yaktı. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımız için rahmet, yakınlarına ise baş sağlığı ve sabır diliyorum. Bu yıkıcı felaket sonrası hem konuya hem de dayanıklı yapıları ile ünlenen Japonya’nın uygulamalarına dair detaylı bilgi sahibi olmak için araştırma ve okuma yapmaya karar verdim.

Japonya, Pasifik Ateş Çemberi olarak da bilinen, dünyanın sismik olarak en aktif bölgelerinden birinde yer alıyor. Bloomberg’e göre, geçtiğimiz 10 yılda dünyada 6 ve üzeri şiddetindeki depremlerin yüzde 20’si Japonya’da gerçekleşti. Japonya tarihinin en büyük felaketlerinden olan 1923 Kanto Depremi 100 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu. Tarih boyunca birçok felakete ev sahibi olan bu ada ülkesi, yaşadığı trajediler sonrasında yeni bir zihniyet benimsedi; şehirlerini, yaklaşımını ve altyapılarını yeniden ele alarak dünyada emsal oluşturdu.

Jeolojik dezavantajlarına rağmen, şiddetli depremlere dayanıklı şehirler inşa etmeyi başaran Japonya’nın bu alandaki uygulamaları, depremle yaşamaya alışması gereken ülkemiz için de örnek teşkil ediyor. Deprem bölgesinde enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken Hatay’da bu hafta başında yaşanan 6.4 şiddetindeki yeni deprem ve İstanbul’un kırılgan durumunu göz önüne aldığımızda kaybedecek vaktimiz olmadığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Daha fazla gecikmeden Japonya gibi çok yönlü, kapsamlı ve sistematik bir deprem yaklaşımı benimseyerek toplumumuz için daha güvenli bir gelecek inşa edebiliriz.

Toplumsal farkındalığı artırmak: Bir felakete karşı dayanıklı olmanın ilk koşulu bireysel farkındalığı ve toplumdaki deprem bilincini artırmak. Bu amaçla Japonya’da 19239 Kanto Depremi’nin yaşandığı 1 Eylül tüm ülkede ‘Felaket Önleme Günü’ olarak anılıyor; ülke genelinde düzenli olarak eğitimler ve tatbikatlar yapılıyor. Ayrıca, toplumsal farkındalığı artırmak için ülkede çok boyutlu bir yaklaşım benimseniyor. Örneğin, belediyeler ulusal yönergelerle paralel şekilde kendi sorumluluğunda olan topluluklarda farkındalığı artırmakla yükümlü. Tahliye tatbikatları ve felaket eğitimleri de Japon okullarında müfredatın önemli bir parçası.

Kamaishi Mucizesi olarak adlandırılsa da 2011 yılındaki felakette 3 bin Japon çocuğun hayatta kalması aslında mucize değildi. Resmi eğitimlerinin bir parçası olarak felaket önleme dersleri alan bu çocuklar, felaket anında koşulları analiz ederek doğru kararlar verdi ve okulda öğrendiklerini uygulayarak bu felaketten sağ kurtulabildiler. Çocuklarımızın erken yaşta felaket yönetimi konusunda eğitimli olmasını sağlamak durumundayız bu gelecek nesillere karşı en hayati sorumluluklarımızdan biri.

Yasal çerçeve ve hesap verilebilirlik: Japonya’da inşa edilen her yapının Taishin, Seishin ve Menshin adı verilen bina kodlarına ve kanunen belirlenmiş standartlara uygun olması gerekiyor. Bu kodlar, binanın inşa edileceği araziden yapının yüksekliğine kadar birçok faktör analiz edilerek şekillendiriliyor. Ayrıca, inşaat tamamlandıktan sonraki süreçte de dayanıklılığın korunması için düzenli olarak denetimler ve güçlendirme çalışmaları yapılıyor.

Japonya’daki örnek uygulamalardan bir diğeri ise 1950’de çıkan Kenchikushi Kanunu. Bu kanunla lisans alma süreçleri net olarak belirlenen Kenchikushi’ler aslında mimar-mühendisler. Oldukça zorlu sınavlar sonrası bu unvanı almaya hak kazanan uzmanlar, inşa ettikleri veya danışmanlık verdikleri binalardaki herhangi bir hasardan veya kanunsuz uygulamadan dolayı para veya hapis cezasına çarptırılabiliyor ya da lisanslarını kaybedebiliyor.

Yenilikçi yöntemler: Tokyo’daki Skytree Kulesi 634 metre yüksekliği ile dünyanın en uzun ikinci yapısı. Kulenin ortasındaki sütuna bağlı olarak yapının temeline yerleştirilen lastik damperler, deprem esnasında açığa çıkan güçlü enerjiyi emerek yapının depremden hasar almadan kurtulmasını sağlıyor. Damperlerin yanı sıra temel izolasyonu, sarkaç gücü, çelik çapraz çerçeveler de depreme karşı yapıları güçlendirmek için tercih edilen yaygın yöntemlerden birkaçı.

Yapay zekâ, blokzinciri teknolojileri ve drone kullanımı:  Japonya’nın Sendai kentinde tsunamiye karşı uyarı sistemi geliştirmek için yapay zekâ ve blo zinciri teknolojileriyle çeşitli deneme çalışmaları yapılıyor. Telefonlara ve radyolara uyarı gönderen drone’ları kullanan sistem, ayrıca afetzedelerin tespit edilebilmesi için yüz tanıma uygulamalarını kullanıyor. Erken uyarı uygulamalarından, deprem çantalarına, tatbikatlardan afet sigortalarına kadar depremlere ve beraberinde meydana gelebilecek hasarlara karşı hazırlıklı olmamızı sağlayacak küçük ama bir o kadar etkili birçok önlem ve uygulama mevcut.

Japonya, tüm ekosistemde kayıpları en aza indirecek ve bireyleri koruyacak şekilde şehirlerin ve zihinlerin yeniden inşa edilebileceğini en çarpıcı şekilde gösteriyor. Ne yazık ki ülkece kaybettiklerimizi geri getirmek mümkün değil. Fakat bu yaşananlardan dersler çıkararak riskleri azaltmak, felaketlere hazırlıklı olmak ve en önemlisi kendimizi, sevdiklerimizi korumak için harekete geçmek mümkün. Japonya, eğitim ve inovasyona yaptığı yatırımlarla, dayanıklılık konusunda örnek ülke haline gelirken her felaketten daha da güçlü çıkmayı başardı. Sıra bizde. 


Hakan Bulgurlu iş insanı, iklim ve çevre aktivisti; 2015 yılından bu yana Arçelik’te CEO olarak görev yapıyor ve çevre, sürdürülebilir iş modelleri ve amaç odaklı stratejiler konusunda önde gelen fikir liderleri arasında yer alıyor. Bulgurlu, düşük karbon ekonomisine geçişi desteklemek için Dünya Bankası bünyesinde kurulan Karbon Fiyatlaması Komisyonu’nda üye olarak yer alıyor.