Marmara Denizi'ni tehdit eden risk faktörlerini incelediği ve 3 haberden oluşan haber dosyasının bu son bölümünde, aşırı ve kontrolsüz avlanma başta olmak üzere deniz üzerindeki baskı unsurlarının balık stoklarına ve deniz canlılarına etkileri ele alındı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü verilerine göre, Marmara Denizi'nin sıcaklık değerlerinde, düzenli ölçümlerin yapıldığı 1984'ten bu yana 2 derecelik artış yaşandı. Isınan deniz suyu, istilacı yabancı türler için yaşam ortamı sağlarken sıcaklığın yanı sıra yıllar içinde bölgede yaşanan nüfus artışı da Marmara Denizi ekosistemi ve deniz canlıları açısından baskı unsurlarından birini oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye Denizel İstilacı Yabancı Türlerle Mücadele Projesi kapsamında yapılan araştırma Marmara Denizi'nde 124 yabancı türün bulunduğunu gösterdi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Su Ürünleri istatistiklerine göre, avcılık yoluyla balık üretiminde son 10 yılın en verimli dönemi, elde edilen 514 bin 755 tonluk balık miktarıyla 2011'de yaşanırken, 2021'de bu sayı 328 bin 165 tona kadar düştü.
Marmara Denizi'ndeki baskı unsurlarının, deniz canlılarına etkisi hakkında AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazlı Demirel, Marmara Denizi'nin, Çanakkale ve İstanbul boğazları ile birlikte Türk Boğazlar Sistemi’ni oluşturan önemli bir ekolojik su yolu olduğunu söyledi.
Pelajik (deniz yüzeyine yakın yerlerde yaşayan) balıkların, Akdeniz ve Ege’den Karadeniz’e beslenme amacıyla yaptıkları göçler esnasında burada konakladıklarını ve yumurta bıraktıklarını anlatan Demirel, Marmara Denizi ekosisteminin son 50 yıllık sürede oldukça önemli değişim ve dönüşümler geçirdiğini kaydetti.
Marmara Denizi'nde balıkçılığın 1970’li yıllardan sonra önem kazanmaya başladığına ve büyük pelajik balık stokları olan orkinos, kılıç, kofana, torik gibi balıklar üzerinde bir av baskısı oluştuğuna değinen Demirel, 1990’lı yıllarda kontrolsüz aşırı avcılığın, iklim değişikliğine bağlı deniz suyu sıcaklığının ve kirlilikteki artışın yapılan çalışmalarla ortaya konduğunu, kaybolan ve avcılığı yüzde 80’den fazla düşen balık ve omurgasız türlerinin de bu dönemde yoğunlaştığını belirtti.
"Biyoçeşitlilik açısından durum kritik seviyede"
Demirel "Kaybolan türler arasında bulunan büyük pelajik avcı türler, ekosistemin dengesinin giderek bozulduğunun bir göstergesidir. Bu geçiş dönemi boyunca avcı türlerin ortamdan çekilmesi, küçük pelajik balıkların ve bentik (deniz dibinde yaşayan) türlerden derin su pembe karidesinin stoklarında artışa neden oldu" dedi.
İklim değişikliğinin deniz suyu sıcaklıkları üzerindeki etkisinin 2010'lardan itibaren ciddi şekilde belirginleştiğine vurgu yapan Demirel, Marmara Denizi için su kalitesi iyileştirme çalışmalarının sonuç verdiğini ancak bozulan besin ağı dengesi, değişen tür kompozisyonu ve devam eden aşırı avlanma nedeniyle, canlı kaynağı ve biyoçeşitlilik açısından durumun kritik seviyelere geldiğini ifade etti.
Denizin ekosisteminin enerji kapasitesinin son 30 yılda önemli ölçüde azaldığını ve insan kaynaklı baskılara karşı sürekli olarak kırılgan hale geldiğini söyleyen Demirel, "Marmara Denizi’nde günümüzde ticari öneme sahip 48 balık ve 16 kabuklu olmak üzere toplam 64 türün avcılığı yapılıyor. Avcılığı yapılan tür sayısı da yıllar içinde azaldı. Son yıllarda, Marmara Denizi’nde toplam balıkçılığın yüzde 90’ını hamsi, istavritler, sardalya, palamut, lüfer, mezgit, tekir, kefal ve derin su pembe karidesinden oluşan 11 tür oluşturuyor. Bu türler için yapılan stok değerlendirme analizi sonuçlarına göre, mevcut balıkçılık baskısı, sürdürülebilir balıkçılığın devam etmesini sağlayacak değerden çok daha yüksek. Biyokütle değerleri çoğu stok için kritik derecede düşük, yalnızca karides biyokütle açısından iyi durumda ancak üzerindeki balıkçılık baskısı yüksek" diye konuştu.
Sardalya hariç tüm stoklar üzerinde yüksek avcılık baskısı tespit edildiğini, özellikle palamut, hamsi, sarıkuyruk istavrit balığı üzerindeki av baskısının çok yüksek olduğuna işaret eden Demirel, "Berlam ve palamut stoklarının kritik biyokütle düzeyinde; tekir, mezgit ve lüfer stoklarının ise tekrar eski haline gelmesi mümkün olmayacak şekilde çökme tehlikesinde olduğu ortaya kondu" diye konuştu.
"En az 2-3 yerde deniz koruma alanı oluşturulması lazım"
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz ve İçsu Kaynakları Yönetimi Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Marmara Denizi'nde biyoçeşitliliğin balıkçılık düzenlemeleriyle korunabileceğini, her yıl farklı bir uygulama yerine bölgesel, yerel kotalar konularak bunların denetlenmesi ve balıkçılara destek olunması gerektiğini söyledi.
"Marmara Denizi yaşarsa, Akdeniz, Ege ve Karadeniz de yaşar" diyen Öztürk, deniz koruma alanlarının öneminden bahsederek, "Marmara Denizi'nde en az 2-3 yerde deniz koruma alanı oluşturulması lazım. Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi güzel ama yetmez çünkü palejik canlı türlerinin atlama taşları Marmara Adası, Ekinlik Adası ve Avşa Adası'dır. Prens Adaları ise bu biyolojik koridorun başlangıcı olan yerdir. Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale Boğazları kanalıyla bir biyolojik koridor görevi görür. Özel bir ekosistemi olduğu için, bu denizin çok iyi denetlenmesi, korunması ve kuralların iyi konulması gerekir" ifadelerini kullandı
"İstilacı türlerin nüfuslarını kontrol edecek balık kalmadı"
Marmara Denizi'ndeki biyoçeşitliliği tehdit eden unsurlardan olan yabancı istilacı türlerin ekosisteme etkilerinin zamanla görüleceğini vurgulayan Öztürk, "Ekosistemde yabancı istilacı türlere karşı duracak olan kılıç balığı, büyük karagöz, sargoz, orkinos gibi büyük ve dişli balıkları da avladığımız için istilacı türlerin nüfuslarını kontrol edecek balık kalmadı. Onun için daha çok yabancı istilacı türün gelmesi olası. İklim değişikliği nedeniyle deniz suyu sıcaklıklarının ve tuzluluğun artışı bu türler için avantaj" diye konuştu.
Marmara Denizi'ni korumak için herkesin eylem birliğine, inanmışlığına ihtiyaç olduğunu söyleyen Öztürk, "Hep birlikte Marmara Denizi'ni konuşmamız lazım. Sadece bilim insanlarının, akademisyenlerin, politikacıların meselesi değil, ulusal bir mesele olması lazım çünkü Marmara Denizi bizim yatak odamız. Kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla, her tarafıyla bizim olan denizimiz" dedi.
Kaynak: AA