CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün İstanbul'da yaşanan depremlerin ardından AFAD'da verilen İBB'den tek bir ismin yer almadığı fotoğrafı ve iktidarın deprem politikalarını eleştirdi. SOL Parti'yi ziyaretinin ardından konuşan Özel, "Dün çalışmayan GSM şebekesi de eserleridir. Dün yolların tıkanması, parkların dolması, toplanma alanı bulunamaması da bu iktidarın eseridir. Eğer gerçekten samimilerse İstanbul'a özel olarak şu sözü versinler. ‘Biz, bundan sonra ilçe ve il belediyelerinin imar vermediği yere bakanlık eliyle imar vermeyeceğiz’ desinler. AK Parti, kadına, çocuğa, gence iyi gelmediği gibi; doğaya, çevreye de iyi gelmediği gibi; deprem riskine de iyi gelmemektedir. Depreme karşı en büyük risk faktörü, AK Parti'nin yereli tanımayan, Ankara'dan imar düzenlemesi yapan, vahşi, rantçı ve talancı anlayışıdır." ifadelerini kullandı.
Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
- "Görüş alışverişinde bulunduğumuz çok değerli bir toplantı oldu. Şüphesiz bütün Türkiye, 19 Mart sivil darbe girişimi, bunun ilk önce Saraçhane'de püskürtülüşünü, 7 gün yapılan gece mitinglerini, sonra ise Boğaz Köprüsü'nü geçerek İstanbul'da Maltepe'de yaptığımız milyonluk mitingi, sonrasında ise Anadolu Yakası'nda Anadolu'ya açıldığımız Samsun'la başladığımız, Yozgat'la devam ettiğimiz, Mersin'de sürdüreceğimiz, Konya'yı bana ve devamında 19 Mayıs'ta İzmir'i ziyaret edeceğimiz ve milyonlarla buluşacağımız bir sürecin içerisindeyiz.
- Şüphesiz Cumhuriyet Halk Partisi bu mitinglerde ev sahipliği yapıyor ama mitingin tek sahibi değildi. CHP, Sol Parti'nin de içerisinde bulunduğu, Türkiye siyasetinin en solundan en sağına kadar partilerin destek verdiği bir süreçler yaşıyoruz. Sosyal demokratlar, sosyalist demokratlar, muhafazakar demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratların meydanlarda omuz omuza durdukları, yan yana durdukları bir gökkuşağı gibi, bu farklı renklerin aynı doğruda yan yana, birbirinin içine ve işine karışmadan durabildiği değerli bir süreci yaşıyoruz. Bu sürecin devamının Türkiye'nin umudu olduğunu görüyoruz. Çünkü bugün bir sandık koysak, bu sandık erken seçim sandığı da olsa aslında bir referandum sandığı: otokrasi mi, demokrasi mi? Demokrasi olduktan sonra biz farklı görüşlerimizle, farklı programlarımızla, farklı önerilerimizle milletin karşısına çıkar, farklı farklı oy isteriz. Milletin verdiği destek doğrultusunda da iktidar olan iktidar olur, muhalefet olan muhalefet olur.
- Ama bugün farklı farklı görüşlerin, önerilerin oy istemesinin ötesinde biz, farklı farklı muhalefet bir bütün olarak ve iktidara oy vermiş ama bugün olanları hiç doğru bulmayan milyonlar olarak, öncelikli talebimiz, demokrasi ve adalettir. Vazgeçemeyeceğimiz şey, olmazsa olmazımız ise seçim sandığıdır, halkın iradesidir. Esas olarak gelecekteki genel seçim sandığına darbe yapıyorlar. Karşısındaki en kuvvetli adayı alıp hapse atıyor. Karşısında bundan sonra başka kuvvetli adaylara ne yapacağı meçhul. Gözü o kadar kararmış ki gelecekteki seçim sandığını koymamayı dahi göze alabilirdi. Ne zamana kadar? Bu millet en değerli varlığı gördüğü seçme ve seçilme hakkına, sandığa, demokrasiye bu kadar güçlü sahip çıkana kadar. O yüzden biz bu iradenin, halkın bu iradesinin son derece önemli olduğunu değerlendiriyoruz ve muhalefeti bir ve bir arada tutarak demokrasiyi savunmayı, dolayısıyla Türkiye'nin ortak geleceğini savunmayı çok önemsiyoruz. Aksi takdirde tek adam rejimleri ülkelerinin halklarına ne yapıyor, hepimiz gördük, görüyoruz. Tek adamlar ülkelerini de felakete, kendilerini de en sonunda bir felakete sürüklüyorlar. Biz demokrasiyi savunarak hem ülkemizi hem de aslında farkında olmayan o tek adamlık heveslilerinin geleceğini de güvence altına alıyoruz. Demokrasilerde seçimler olur, devir teslimler olur; kaybeden gider, kazanan gelir, yönetir. En doğrusu budur. En hayırlısı bu ülke için budur. Bu ülkeyi yönetenler için de en hayırlısı budur. Demokrasi dışına yeltenenler, aslında bindikleri dalı kestikleri gibi, ülkeyi de kendilerini de felakete sürüklerler."
Erdoğan’ın 'Deprem siyasi polemiklere alet edilmemeli' açıklaması
- "Kendi kendilerini yalanlayan, kendi kendilerini ihbar eden bir çizgideler. Son cümlelerinin altına imza atarım ama yaptıkları iş tam olarak depremin siyasete alet edilmesi. Gitmişler toplantı yapıyorlar, 16 milyonluk bir kentteler. O 16 milyonluk kentin 5 yıldır, 6 yıldır yönetiminde olan belediye başkanlarını içeriye atmışlar. Deprem uzmanlarının dediği gibi, 'deprem için çalışan biri vardı, onu da içeriye koyduk' diyorlar. Zaten Ekrem İmamoğlu yok. AKOM’un başında olması gereken Ekrem İmamoğlu yok. AFAD toplantısının birinci davetlisi olması gereken Ekrem İmamoğlu yok. Belediye Meclisi içerisinden seçilmiş olan belediye başkan vekilini, İBB'den hiç kimseyi çağırmıyorlar. Kendi kendilerine oturmuşlar ama AK Parti'nin sözcüsü ile AK Parti'nin İl Başkanı var. Düşünün, İstanbul'u, deprem gerçeğiyle yüzleşecekleri ve depreme karşı alınacak tedbirleri konuşacakları, değerlendirecekleri devletin toplantısına, 16 milyonluk kentin Büyükşehir Belediyesi davetli değil. Ama bir parti davetli. Bundan sonra da tutmuş, 'Yok, siyasete alet edilmesin' diyorlar. Gerçekten utanılacak bir haldeler. Gerçekten kontrollerini, şuurlarını kaybetmişler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni CHP’nin kazandığını ve yönettiğini hazmedemeyen bir anlayışın, kendi kendini ifşa etmesinden başka bir durum değildir.
- Murat Kurum, ‘Deprem için çivi çakmadılar’ diyor. Bir yandan da aynı gün, bugün bir köşe yazısında da okudum, kendi ifadesinde de gördüm, 'Deprem için çivi çakmıyorlar, bir de gelip eleştiriyorlar' diyor. Deprem için çivi çakmayan İBB, deprem seferberlik planı hazırlanması taahhüt edilmişti; hazırlandı, onaylandı. 4 ana başlık, 14 tema, 233 projeyi kapsıyor. Toplam 114 milyar liralık bir proje. Bu projenin 30 milyarlık kısmı tamamlandı. Toplamda 73 proje tamamlandı, 88'i devam ediyor. Bu işe 80 milyarın üzerinde para harcanacağı planlanmış, kaynağı da bulunmuş. Dünyadan kaynak buluyoruz. Önlerinde imzada bekliyor. Hem İstanbul’un hem İzmir’in kentsel dönüşümlerini imzalamayanlar tutmuş, bu lafı söylüyorlar.
- İstanbul'da ne kadar önemli toplanma noktası varsa oraya bakanlık eliyle imar verdiler. AVM mi ararsın, rezidansı mı ararsın… Tayyip Erdoğan konuşuyor, diyor ki: 'Zamanında İstanbul'un bağrına hançer saplandı.' Ne söylüyor? Gökdelenleri söylüyor. Tayyip Erdoğan, Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda İstanbul'da 4 tane gökdelen vardı, şimdi 257 tane gökdelen var. Hepsi onun hançeri. Siyaseten 'hançer hançer' diyor, İstanbul'daki hançerleri, İstanbul'u bu hale getirdi.
- Dün çalışmayan GSM şebekesi de eserleridir. Dün yolların tıkanması, parkların dolması, toplanma alanı bulunamaması da bu iktidarın eseridir. Eğer gerçekten samimilerse İstanbul'a özel olarak şu sözü versinler. ‘Biz, bundan sonra ilçe ve il belediyelerinin imar vermediği yere bakanlık eliyle imar vermeyeceğiz’ desinler. Bu işin şöyle siyaseti vardır: AK Parti, kadına, çocuğa, gence iyi gelmediği gibi; doğaya, çevreye de iyi gelmediği gibi; deprem riskine de iyi gelmemektedir. Depreme karşı en büyük risk faktörü, AK Parti'nin yereli tanımayan, Ankara'dan imar düzenlemesi yapan, vahşi, rantçı ve talancı anlayışıdır."
Bahçeli'nin son açıklamaları
- "Tutuksuz yargılama öneriyor diye okuyorum. Çünkü bir şehrin emin ellere teslim edileceğine kim karar verecek? Herhalde demokrasideysek, Devlet Bey’i Osmaniye milletvekilliği yapan da partisinin genel başkanlığını yapan da milletin iradesi ve demokrasidir, değil mi?
- O zaman İstanbullulara üç kere sorduk. İkincisi hazımsızlıktandı, 2019’da birincide kazandık, 13.000 oyla size ‘İstanbul’u mu vereceğiz?’ diyerek seçimi yenilediler, 806.000 farkla kazandık. 5 yıl hizmet ettik. İstanbullu, bir milyon 100 binin üzerinde oyla İstanbul’u emanet etti. Hem de öyle bir vade değil, 5 yıllık. Bir 5 yıl daha 'siz yönetin' dedi. ‘İşi ehline teslim ediyorum’ dedi. 'İşin ehli İmamoğlu’dur' dedi. Ben bir partinin genel başkanı olarak bu değerlendirmeyi yapmıyorum, ben, İstanbul’un iradesine saygılı bir insan olarak yapıyorum. Kayseri’de de işin ehlinin AK Parti'li birisi olduğunu söyledi Kayserililer, millete itimat edeceğiz. Yıllarca benim memleketimi MHP’li bir belediye başkanı yönetti. Seçimden sonra tebrik ettik, önümüzü ilikledik, saygıda kusur etmedik milletin iradesine.
- O zaman ‘işin ehline verilecekse bir an önce verilmelidir’ diyorsa, tutuksuz yargılanmaya destek veriyor demektir. Sayın Bahçeli’nin bu değerlendirmesine teşekkür ediyorum. Yok, birileri gibi başka mana çıkarmak isteyen varsa, o darbeciliktir. İstanbul’u kimin yöneteceğine İstanbul'lu değil de darbeciler karar verecekse, biz İstanbul’u nasıl savunacağımızı biliriz.
- Erdoğan'ın marjinal tanımı yapacak durumu yok. Marjinal, kıyıda, köşede, kenarda kalmış demektir. Milletin gönlünde olan bugün Erdoğan'ın 19 Mart darbesine direnen herkestir. Çepere doğru itilmiş, marjinalleşmiş olan bu değil. Bu akıl, bu üsluptur. Kentsel dönüşüm son derece hayatidir. Bunun için Meclis, Büyükşehir Belediye meclisleri, ne gerekiyorsa yapmalıdır. Ama kentsel dönüşümü bazen bir rantçılığa, fırsatçılığa dönüştüren ve o kentin yıllardır çilesini çekmiş olanlara, 'Şimdi sen çileyi çektin ama buralar değerlendirilecek, sen burayı terk etmelisin, biz burayı zenginlere vereceğiz' diyen projelere halk kendisini savunuyorsa, ona marjinallik falan denmez. Fırsatçılık yapmasınlar, halkın taleplerini doğru okusunlar. Üç meclis çalışsın bu iş için: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Büyükşehir ve ilçe meclisleri, halk meclisleri. Gidin toplayın oradaki insanları, sorun. 'Sen git buraya zenginler gelecek, sen yine çamura gideceksin, kenara gideceksin' diye itiraflar oluyor. Bunları bahane edip siyaseten kullanılmasınlar. Önüne gelene 'marjinal" demesinler. Marjinal kendisi, şu anda bir marjinal yapı varsa, Cumhur İttifakı ile Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ta kendisidir."
İmamoğlu'nun avukatının avukatının gözaltına alınması
- "Avukatların bir suçu varsa, ilk operasyon yapılıp herkesin gözaltına alındığı süreçte aynı şeyle suçlanmaları lazımdı. O gün suçlanmadıklarına göre, bugün suçları, savunma yapmak, savunma mesleğini yargılamaya çalışmak demektir. İnanılmaz şeyler duyuyoruz. İddialar teker teker patlıyor, MASAK raporunu perişan eden bu avukatların doğru savunmasıdır. Her iğrenç iftiraya, somut kanıt koydular önlerine. Avukatla baş edemeyen savcı, avukatı içeri alıyor. Herhalde dünya hukuk tarihinin en yüz karası işini yapıyorlar. Olacak şey değil. Erdoğan kendi rakibini belirlemeye çalışıyordu ya. O yüzden baktı, 'Ben yenemem, Ekrem İmamoğlu'nu hapse atın' dedi. Savcı da baktı, avukatları yenemiyor, hapse attı. Bu, dünya hukuk tarihinin en büyük karar lekesidir. Bu sefer de avukatlara atıyor, yenemediğini içeri atma taktiğini Erdoğan da Akın Gürlek de yapıyor.
Olağanüstü kurultaya iptal davası
- Bunlar olağan kurultayı da mahkemeye veren aynı kişiler. İzmir'den olan da Hatay'dan olan da. İsimlerini söyleyip de nefes israfı yapmayayım. Orada sonuç alamadılar. Oraya 'Şaibeli' dediler. Onu dediler, bunu dediler. Beş mahkeme de reddetti bunları. Şimdi çıktı olağanüstü yaptığımız kurultaya. 1170 oy almışız. Neyini iptal ettireceksin? İptal edilirse 1300 oy alacağımızı görmüyorlar mı? Bu kadar perişan olmuş bir yapının, kendisini bu hallere düşürmesinden dolayı, bir dönem onlarla ikisi de partiden uzaklaştırılmış, ihraç edilmiş kişidir. Onlarla bir dönem aynı partide bulunmuş olmaktan dolayı büyük bir utanç duyuyorum. Herhalde bunlardan bir tanesinin üzerinde bir karar verdik, çaresizlikle o günlerin içinde. Ondan dolayı da benim kendi kendime yapmam gereken bir özeleştiri var."