24 Kasım 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 05.11.2024 15:15 | Son Güncelleme: 05.11.2024 15:24

Özgür Özel: Kürt sorunu yoktur, Erdoğan'ın kürk sorunu vardır

CHP Genel Başkanı Özgür Özel "Ne Türk, ne Kürt, ne Alevi, ne Sünni... Bunların dost kaygısı, dostluk projesi yoktur. Bunlarca dostluk sorunu yoktur, Recep Tayyip Erdoğan'ın post sorunu vardır, postunu bırakmak istememektedir" ifadelerini kullandı
Özgür Özel: Kürt sorunu yoktur, Erdoğan'ın kürk sorunu vardır

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuştu. Özel açıklamalarında şu ifadelere yer verdi:

  • Bugün güne üçüncü Genel Başkanımız, Başbakanımız, partimizi ve ülkemizi sosyal demokrasi ile tanıştıran, taçlandıran Genel Başkanımız Bülent Ecevit’i mezarı başında anarak başladık.
  • 1970’lerde toplumun tüm kesimlerine ulaşmayı başarmış, o dönemde siyasette büyük bir gerginlik, toplumda büyük bir kutuplaşma, Cumhuriyet Halk Partisi’ne haksız ithamlar yüzünden, partinin ülkenin gerçek sorunlarına en doğru önermeleri seçmenin kulağına ulaşmakta güçlük çekiyorken, siyasi muhataplarının yaratmaya çalıştıkları gerginlik ve kutuplaştıran iklimi onlara rağmen, onları aşarak onların kitleleriyle konuşabilen, dağdaki köyden ülkenin en ücra noktasındaki Yörük çadırına kadar Türk’ünden Kürt’üne, Laz’ından Çerkes’inden, Alevi’sinden Sünni’sine tüm seçmenlere ulaşıp onlara sosyal demokrasinin ne olduğunu, yoksulluğun mezhep, yoksulluğun etnisite ayırmadığını ama bu ayrımcılıkları yapanların, bu keskinlikleri yaratanların yoksulları yoksul bırakmaya devam ettiklerini, örgütlü toplumun önemini ve sendikal mücadelenin emeğe yapacağı katkıları anlamış, anlatmış, hissettirmiş ve o seçmene adeta Cumhuriyet Halk Partisi’ne kulakları tıkalı seçmene doğru dille, hem mücadeleyle ama hem de nezaketle, küfür duysa da küfretmeden, ne kadar saldırıya uğrasa da siyasetin sınırlarının dışına taşmadan o seçmenle konuşmayı başarmış ve girdiği iki yerel, iki genel seçimde partisini birinci parti yapmayı başarmış Bülent Ecevit’in huzurundaydık.

"Ecevit'e verdiğim sözü tutmanın onurunu ve gururunu yaşıyorum"

  • Onun mezarı başına geçen sene bugün de gitmiştim. Geçen sene mezarı başına vardığımda hiç uyumamıştım. Çünkü bir gece önce kurultayımız neredeyse sabaha kadar sürmüş. Büyük bir demokrasi mücadelesi ve her türlü partimize yapılan haksız eleştiriye rağman CHP içinde demokrasi olduğunu, çoklu yarış yapıldığını, yapılacağını, yapılabileceğini bu yarışlarda her sorucun alınabileceğini buna da ülkenin nabzını doğru tutan vatandaşın nabzını doğru tutan her birisi CHP'li olmanın onurunu, gururunu taşıyan delegelerin bu kararı verebileceğini göstermiştir. O gün Bülent Ecevit'in huzuruna  gittiğimde 81 il başkanımızla birlikte gitmiştim.
  • Saatler öncesine kadar birlikte olmadığımız çok sayıda il başkanımızla beraber, delegemizin artık kurultayı kurultayda bıraktığını ifade ederek gitmiştim. Ve demiştim ki; Genel Başkanım huzurunuzdayız. Partinin seçilmiş genel başkanı olarak ilk sizin huzurunuzdayız. Seneye buraya geldiğimde, sizin gibi partimi girdiği bir yerel seçimden birinci çıkararak ve ilk seçimlerden sonra buraya geldiğimde de partimizi iktidar yaparak geleceğim demiştim bugün o sözü tutmanın onurunu ve gururunu yaşıyorum.
  • İlk söz tutuldu. Onun gibi girilen ilk yerel seçimlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi CHP, Türkiye'nin birinci partisi. Sözlerimizi teker teker tutmaya, teker teker başarmaya, kararlılıkla, inançla, özgüvenle ilerlemeye, bu büyük sözü tutup partimizin yaşayan genel başkanlarına en büyük vefayı, rahmetli genel başkanlarına en büyük vefayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidar yaparak göstermeye kararlıyız. 

"Sayın Bakan, sizin sözünüzü tutmanızı bekliyor bu evlatlar"

  • Geçen sene ilk çıktığımda ilk grup toplantısında gündemimde ilk olarak diyabet hastası çocuklar vardı. Demiştim ki; bugün Dünya Diyabet Farkındalık Günü. TİP 1 diyabetli çocuklarımız var. Doğuştan şeker hastası. Devlet onlara durumlarının ölçülüp insülin iğnesi yapılmasıyla ilgili masrafları karşılıyor. Yani parmağıa bir iğne batırıyorsunuz. Kan çıkıyor, ölçüyorsunuz. Duruma göre de iğne yapıyorsunuz. Bu küçücük bebeleri, o yumuşacık parmakları beş, altı, dokuz, on iki yaşındaki evlatların canını yakıyor. Bu eski teknoloji. Şimdi dünyadaki bütün çocuklar Türkiye'dekiler hariç artık bundan kurtuldular. Buraya bir sensör takılıyor. Kan şekeri annesinin, babasının cep telefonuna anlık olarak geliyor. İğne olması gerekirse uyarı geliyor. Doktoruna da bildiriyor.
  • Hatta devamında artık insülin pompası var, karına oluyor. Buradan bilgi gidip insülin salgılanıyor ve her şekerden ve her ünite insülinden annenin, babanın, doktorun anlık haberi olur. Bizim Sosyal Güvenlik Kurumu'muz bunu ödemiyor. Bunu anlatmıştım. Bu gündemden sonra Bakan çıkıp 'evlatlarımızın bu sorununu en kısa sürede çözeceğiz' demiştiler. Bir yıl geçti İdil'lerin, Mehmet'lerin, Kübra'ların, Mustafa'ların günde 10-12 kez parmakları delinmeye devam ediyor. Sayın Bakan, benim hala canım yanıyor. Sizin sözünüzü tutmanızı bekliyor bu evlatlar. Bir kez daha hatırlatıyoruz.

"CHP'nin iktidarında yetim ilaç diye bir şey kalmayacak"

  • Salonun girişinde beni kas hastalığı olan iki evladımız karşıladı. Onların sorunu yetim ilaç sorunu. Yetim ilaç, CHP'nin sürekli dile getirdiği nadir ve çok nadir görülen hastalıkların ilaçlarıdır. O kadar az görülür ki o ilacı üretmeye ekonomik olarak bir fayda yoktur. Ya üretmezler çocukların ilaçları yetimdir ya da üretirler ama o kadar pahalıdır ki aile alamaz. Maalesef Türkiye'de devlet de kalmıyor. Devlet de ödemiyor. Şöyle bir mesele; yetim ilaç yoksa her birimiz bir ağacın altında, ovada, geceleyin ailemizle çadırda olduğumuzu düşünelim yetim ilaç politikanız yoksa birimizin evine yıldırım düşer. Orası yanar. Onun yakınları ağlar, gerisi duymaz. Bunu dünyada böyle yapan yani 'kötü piyango sana vurdu. Onu ödeyecek paramız yok' diyen devlet çok azdır.
  • Maalesef bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti, onu yönetenler böyle yapmaktadır. 2011 yılında girdiğimiz ilk günden grup başkan vekililliğini bıraktığım son güne kadar Plan Bütçe Komisyonu'nda sağlık bütçesine yetim ilaçla ilgili muhalefet şerhi yazan bir milletvekili olarak söylüyorum; bu kas hastası çocuklar ilaçlarını istiyorlar. Türkiye'de her yaştan çocuklar ya da büyükler, nadir hastalıklarla boğuşan, ilaçları ödenmeyen, ödensin diye mahkeme mahkeme gezenler perişanlık çekiyorlar. Grubumuzu sağlıkçı milletvekillerimizi, Sağlık Bakanlığı bütçesinde bu konuyu ana gündem olarak tekrar gündemleştirmeye, Plan Bütçe Komisyonu'nda muhalefet şerhini yazmaya, Meclis kürsüsünde bunu savunmaya devam edeceğiz. İki evladımız dediler ki; 'ilacımızı istiyoruz.' 'Söz söyleyeceğim' dedim. Ben sözümü tuttum. Ve bir söz daha veriyorum; CHP'nin iktidarında yetim ilaç diye bir şey kalmayacak, yetim ilaçlar doğru akılcı yöntemlerle tüm vatandaşlarımıza doğru politikayla ulaştırılacak.

Bahçeli'ye yanıt

Partimiz, sürekli halkın gündemini konuşurken yeni bir saldırı ve yeni bir hamle ülke gündemini meşgul etmeye başladı. Sayın Bahçeli önce bir el sıkıştı, ardından şu yan odada bir kürsüde Abdullah Öcalan'ı o kürsüye, kendi konuştuğu kürsüye davet etti. 'Gelsin bu kürsüden -DEM de o kürsüyü kullanıyor- çağrı yapsın' dedi. Bir kere o kürsüye DEM kürsüsü demenin o kürsünün Meclis kürsüsü olduğu gerçeğini, yani TBMM'de bahçede de yapılsa bir açıklama, bunun yasama ve denetim faaliyeti olduğu anayasal bilgisini bir kez daha hatırlatmak isterim. Dedi ki 'Gel bakalım buraya ve bir açıklama yap. Sonra da 'umut hakkı'ndan yararlan.' O günden bugüne Türkiye bir gündemle çalkalanıyor. Recep Tayyip Erdoğan'a geçen hafta yaptığım çağrı şuydu, 'Konuş, Bahçeli'nin sözlerini paylaşıyor musun, paylaşmıyor musun, konuş.' Bu çağrımızdan birkaç gün sonra Bahçeli'yi övgü dolu sözlerle sahiplendi. Yani bu projenin aralarında bir fikir ayrılığı olmaksızın hazırlandığını, Devlet Bahçeli tarafından sunulduğunu, kendisinin de belli bir süre suskun kaldıktan sonra buna sahip çıktığını netleştirdi.

"Kürt sorunu yoktur, Erdoğan'ın kürk sorunu vardır"

  • Bugün de Sayın Bahçeli yaptığı konuşmada aynen şu ifadeleri kullandı: 'DEM Grubu'na gelsin -bizim kürsüyü alsın diyor- umut hakkından istifade etsin, sözümün arkasındayım, teklifimde ısrarlıyım, tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe bir mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek çok daha kolaydır' diyor. Esas ağzındaki baklayı çıkarıyor. Belki siz buradayken tam duyamamış olabilirsiniz. 'Birbiriyle huzura kavuşamayanlar, birbirleriyle bir arada yaşayamayanlar Türkiye'nin ayrımcılığını nasıl giderecek?' Ben, 'Eşitlik yok, Kürtler eşit hissetmiyor, Kürtler ayrımcılığıa uğradığını hissediyor' dediğimde buna laf edenlere söylüyorum.
  • Devlet Bahçeli diyor ki, 'Türkiye'nin ayrımcılığını nasıl giderecek, nasıl bir arada yaşayacak? Bu kapsamda lazım gelen anayasal düzenlemeyi yapmak önümüzdeki görevler arasında olmayacak mıdır? Devlette devamlılık, siyasette istikrar, Türkiye Yüzyılı'nın inşaası için Sayın Recep Tayyip Erdoğan güvencedir, milletin sevdalısıdır, tecrübesi ve birikimi ile bize göre tek seçenektir' diyor. Ve konuşmasında 'Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kez daha seçilmesi doğal ve doğru bir tercih değil midir' diyor. Bütün Türkiye duysun ki, söyledikleri şuymuş: Kürt sorunu yoktur, kürk sorunu vardır. Recep Tayyip Erdoğan'ın kürk sorunu vardır. Ne Türk, ne Kürt, ne Alevi, ne Sünni... Bunların dost kaygısı, dostluk projesi yoktur. Bunlarca dostluk sorunu yoktur, Recep Tayyip Erdoğan'ın post sorunu vardır, postunu bırakmak istememektedir.

"Kürt sorununu çözeceğiz"

  • O kadar ki geçmişte, 'Balda tuz bulunmaz, bir tek senden Cumhurbaşkanı olmaz' dediği Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha aday olabilsin, bir kez daha seçilsin diye anayasa değiştirmekten, bunun için gerekirse Abdullah Öcalan'ı Meclis'e getirmekten bahsetmektedir, samimiyet budur. Partimizin Kürt sorunun var olduğunu, çözüm adresinin Meclis olduğunu, ancak toplumsal mutabakatla bunun sağlanabileceğini, hiçbir parti ve grubu dışlamadan -ve olmazsa olmaz altın standardımdır, kırmızı çizgimdir- şehit ailelerinin, evlatlarının, eşlerinin ve gazilerimizin yüzüne bakamayacağımız hiçbir şey yapmadan bu sorunu çözeceğiz.
  • Bir yılı değerlendiren bir kamp yapmak üzere Antalya'ya gidiyorduk ancak o sırada Esenyurt halkının seçilmiş belediye başkanına darbe girişimi başlayınca kampı iptal ettik, bütün grubumuzu İstanbul'a çağırdık, başında ve sonunda birer MYK toplantısı yaptık. Sabahın erken saatlerinden günün ilerleyen saatlerine kadar grup toplantıları, Parti Meclisi toplantısına kadar bütün meseleleri ele aldık. Öncelikle, 6 büyük hiçbir partiye aidiyeti olmayan firmaların anketlerini kampta herbirimiz inceledik.
  • CHP geçen sene bugün kararsızlar dağıtıldığında dahi en yüksek ölçüdüğü ankette 19 ortalama 17 ile büyük bir ümitsizlikle karşı karşıya iken bugünden itibaren 81 il başkanının kenetlenmesi, örgütümüzün kenetlenmesi, grubumuzun mücadelesiyle ve aday belirlemede kadınlara, gençlere güvenerek yaptığımız işlerle ve toplumun değişime açtığı krediyle yükseliş başlıyor. Seçim dönemine gelindiğinde partinin oyu yüzde 30'u geçiyor ve o büyük zafer geliyor.
  • Ölçe değerlendirme böyle bir şey, süprizlerle ya da temenniyle değil ne olacağını bile bile siyaset yapmak. O günden beri de aynı ortalamaya bakarak gidiyoruz. Eylül ayında biraz düşmüş, biz içe kapanıp da kurultay konuşunca düşmüş. Yani işsizlik, yoksulluk, asgari ücret, emekçi yerine bizim konuştuğumuz konuların içine kurultaylar, seçimler, delegeler girince millet 'eskiye mi dönüyor' demiş. Ekim'de yine yükselmiş.

"Niyet anayasa değiştirmek ve gündemi değiştirmek"

  • Türkiye'ye ve CHP'ye üç büyük saldırı var. Saldırlardan birincisi Meclis Başkanı'nı da alet ederek, ittifak ortaklarını konuşturarak 'Yeni anayasa konuşalım.Bir masa kuralım oturalım anayasa konuşalım.' Cevabımız net olmuş; 'Mevcut anayasaya uymayanla anayasa yapılmaz, anayasa konuşulmaz' dedik. Vera, babası Tayfun'a ve Gezi tutuklularının hepsi ailelerine kavuşmadan, AİHM kararlarına uyulmadan, AYM karalarına harfiyen uyulmadan, mahkemeyi kazanan KHK'lılar haklarına kavuşmadan yani tam bir anayasal uyum olmadan bu kapıyı bu maksatla çalmayın dedik.
  • O kapı orada kapandı. Ama niyet anayasa değiştirmek ve gündemi değiştirmek. Biz 'asgari ücrete zam' diyoruz, emekli, sendikal mücadele, yoksulluk konuşuyoruz. 'Aman dediler bütün anketlerde bunlar yukarıda, gündemi alalım' dediler. Toplum hayat pahalılığı altında ezilirken, kadınlar, çocuklar, köpekler, ormanlar yaşam tehdidi altındayken bu sefer üçüncü dünya savaşını konuşmaya, İsrail'in Türkiye'ye saldıracağını Meclis kürsüsünden söylemeye başladılar. Güvenlik konuşsunlar, yoksulluk konuşmasınlar diye bir tartışma başlattılar. 'Ülkenin Cumhurbaşkanı böyle korku siyaseti yapamaz, kapalı oturum yapın' dedik. Eğer hak verirsek susacağız ve destek vereceğiz ama bunu siyaseten yapıyorsan ifşa edeceğiz. Hep beraber gördük ki orada bir şey konuşulmadı. 

"TUSAŞ saldırısının yaratılmaya çalışılan iklime ne katkı sağladıklarını görelim"

  • O günlerde sundukları kanun teklifi vardı, savunma sanati fonu. Hepimizden 60 milyar toplayacaktı. Bütçe var koy oradan, yok. Senden benden toplayacak. Aidat aidiyet yaratsın diye. 'Bu kadar zor durumdayım ama devletimiz bu kadar büyük bir tehlike görmese bu kadar yoksulluk varken gelip benden para istemez' hissini yaratmaya çalıştılar, maskelerini düşürdük. Savunma Sanayi Fonu teklif edilirken, TUSAŞ'a yapılan hain terör saldırısını, o saldırının hangi algıyı pekiştirdiğini, o saldırıyı yapan terör örgütünün hangi amaca hizmet ettiğini de aklımızın bir kenarında tutalım. O saldırıyı yapan terör örgütü -ki PKK üstlendi- o gün yaptığı saldırıyla yaratılmaya çalışılan iklime ne katkı sağladıklarını görelim, PKK'nın bu eylemi kime yarıyor bunu bir kenarı not edelim. PKK'yı ve bunları tanımak açısından.