Birleşik Krallık bu hafta büyük bir dış politika değişikliğine giderek Filistin’i devlet olarak tanıyabileceğini açıkladı. Britanya bu adımla İsrail Devleti’nin kurulmasının önünü açan 1917’deki Balfour Deklarasyonu’nun tarihi sorumluluğunu da üstlendiğini gösteriyor.
Ülkenin Başbakanı Sir Keir Starmer, basın toplantısında İsrail’in bazı kilit koşulları yerine getirmemesi durumunda eylül ayındaki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin Devleti’ni tanıyacaklarını söyledi.
Starmer İsrail’e “Gazze’deki korkunç durumu sona erdirmek için somut adımlar atması, Batı Şeria’nın ilhak edilmeyeceğini açıkça belirtmesi, ateşkesi kabul etmesi ve iki devletli çözüme ulaşacak uzun vadeli sürdürülebilir bir barışa bağlı kalması ve BM yardım sevkiyatını yeniden başlatması” gibi koşullar getirdi.
Hamas'a da koşullar getirdi
Starmer “Filistin halkı korkunç acılara katlandı. Şimdi ise Gazze’de, yardımın feci şekilde yetersiz kalması nedeniyle açlıktan ölmek üzere olan bebekleri görüyoruz. Hafızamızdan silinmeyecek görüntüler bunlar. Bu acılar sona ermeli” dedi.
Öte yandan Hamas’a da koşullar getiren Starmer, “Bu arada, Hamas’taki teröristlere mesajımız değişmemiştir ve nettir: Rehineleri derhal serbest bırakmalı, ateşkesi kabul etmeli, silah bırakmalı ve Gazze yönetiminde hiçbir rol oynamayacaklarını kabul etmelidirler. Tarafların bu adımları ne ölçüde yerine getirdiğine dair değerlendirmemizi eylül ayında yapacağız” diye konuştu.
Britanya’nın bu önemli açıklamasına saatler sonra İsrail’den acil ve öfkeli bir yanıt geldi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu X platformunda yayınladığı mesajında “Starmer, Hamas’ın canice terörünü ödüllendiriyor ve kurbanlarını cezalandırıyor. Bugün İsrail sınırında bir cihatçı devlet, yarın Britanya’yı tehdit eder. Cihatçı teröristlere yönelik yatıştırma politikası her zaman başarısız olur. Bu da başarısız olacak. Buna izin verilmeyecek” dedi.
Netanyahu İsrail’in Gazze’de açlık ve kıyıma yol açtığı suçlamalarını reddediyor. Netanyahu hükümetinin devamı işgal altındaki topraklarını ilhak etmek ve Filistinlileri sürmek isteyen aşırı milliyetçi grupların desteğine bağlı.
Londra ilk kez takvim belirledi
Ancak Netanyahu İsrail’in yanında bağımsız bir Filistin devleti fikrine başından beri karşı çıkan bir siyasetçi. Netanyahu kısa süre önce bir Filistin devletinin 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısına benzer saldırılar için bir ‘fırlatma rampası” olacağını söylemişti.
Birleşik Krallık ise bölgede iki devletli barış planı kapsamında Filistin’i tanımayı planlıyordu ancak hükümet içinde çözümün tehdit altında olduğu kanısına varılınca bu karara varıldığı söyleniyor. İlk kez Birleşik Krallık Filistin devletini tanımak için somut şartlar ve bir takvim belirlemiş oluyor.
Şimdi sorulan soru şu; 7 Ekim’de Hamas’ın 1200 kişiyi öldürmesiyle başlayan ve İsrail’in intikam kıyımına girerek 60 binden fazla sivili öldürdüğü iki yıllık süreçte ne değişti de Birleşik Krallık Filistin’i tanıma aşamasına geldi?
Gazze’de açlık krizi ve kıtlık yaratan İsrail’in ağır ablukası, Fransa’nın Filistin’i koşulsuz tanıyacağının ilanı, ABD Başkanı Donald Trump’ın pozisyonunda oynama ve Krallık’ın İsrail’in kurulmasındaki tarihi rolü gibi meselenin gözle görünen dış politika unsurları bulunuyor.
Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı David Lammy Starmer’ın Filistin açıklamasından sonra Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmasında“... Ve böylece, tarihin yükünü omuzlarımızda hissederek, Majestelerinin Hükümeti, Eylül ayında burada New York’ta toplanacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin Devleti’ni tanımayı amaçlamaktadır” dedikten sonra salondan büyük alkış aldı.
Balfour vurgusu
Britanya’nın İsrail’e yönelik bazı silah satışlarını askıya aldığını ve Netanyahu’nun en şahin çizgideki iki bakanına yaptırım uyguladığını belirten Lammy konuşmasında 108 yıl önceki selefi Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un 1917’de “Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt kurulmasını olumlu karşılayacağını” belirten, daktiloyla yazılmış bir mektubu imzaladığını hatırlatarak ülkesinin tarihi sorumluluğuna da dikkat çekiyordu.
"Bu bildiri, Yahudi halkı için bir yurt kurulmasının temellerini atmaya yardımcı oldu. Ve Britanya bununla gurur duyabilir. İsrail’e, onun var olma hakkına ve halkının güvenliğine olan desteğimiz sarsılmazdır. Ancak, Balfour Deklarasyonu aynı zamanda şu ciddi sözü içeriyordu: Filistin’de yaşayan mevcut halkların medeni ve dini haklarına halel getirecek hiçbir şey yapılmayacaktır. Meslektaşlarım, bu söz tutulmamıştır ve bu hâlâ sürmekte olan tarihsel bir adaletsizliktir” diye konuştu Lammy.
1917 yılında Kudüs’ü Osmanlı İmparatorluğu’ndan alan ve 1948’e kadar Filistin’i kontrol eden Britanya, Araplar ile Yahudiler arasında bir savaşa dönüşen çatışmalar karşısında çözüm üretmekten aciz kalmış ve sorumluluğu Birleşmiş Milletler’e devrederek Filistin’den çekilmişti.
İşçi Partisi yönetimindeki hükümetin Filistin kararında uluslararası gelişmelerin yanı sıra yoğun iç siyasi baskı da yadsınamaz. Starmer kendi kabinesindeki Angela Rayner ve Yvette Cooper gibi ağır topların da dahil olduğu bazı bakanlardan Filistin’in tanınması ve İşçi Partisi hükümetinin Gazze’deki duruma seyirci kalamayacağı mesajını bir süredir alıyordu.
Geçen hafta da çoğu İşçi Partili milletvekili olmak üzere farklı partilerden 250’den fazla parlamento üyesi Starmer ve Lammy’e bir mektup göndererek Filistin’i tanıma çağrısı yapmıştı.
Üstelik Britanya kamuoyunun da bu adımı desteklediği ortaya çıktı. YouGov araştırma şirketinin bu haftaki anketine göre halkın yüzde 45’i hükümetin Filistin’i tanıması gerektiğini söylerken yüzde 14’ü buna karşı çıktı. Yüzde 41’lik bir oran ise emin olmadığını söyledi. Bu rakamlar geçen yıl haziran ayında yapılan yüzde 47’ye yüzde 12’lik oranla benzerlik taşıyor.
Analistlere göre Başbakan Starmer için daha fazla adım atma baskısı karşı konulamaz bir hal almıştı. Donald Trump’ın bu hafta İskoçya ziyareti sırasındaki sözleri de Starmer’a örtülü bir yeşil ışık olarak algılanmıştı.
Starmer’ın milletvekillerinden gelen Filistin baskısına boyun eğip eğmemesine yönelik soruya Trump “Bu konuda pozisyon almayacağım, onun pozisyon almasına itirazım yok. İnsanların doyurulmasına odaklanmış durumdayım” demişti.
İki üst düzey yetkilinin New York Times gazetesine verdiği bilgiye göre Starmer Filistin devletini tanımaya şu ana kadar mesafeli yaklaşıyordu çünkü bunun sahada durumu değiştirmeyeceğini hatta İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes müzakerelerini zora sokabilecek ‘göstermelik’ bir jest olarak görüyordu.
Britanya’nın Filistin’i tanıması bu aşamada esasen sembolik bir adım. Bu politika değişikliğinin yakın zamanda bir Filistin Devleti doğurması beklenmiyor. Ancak amaç her iki taraftaki ılımlı kesimleri güçlendirmek.
Bu tanımaya şimdilik sınırların ya da başkentinin neresi olacağı gibi tartışmalı ayrıntılar dahil edilmiyor. Britanya açısından Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkının resmi ve siyasi düzeyde kabul edilmesi anlamı taşıyor. En önemlisi de bu kararın ‘geri döndürülümez’ olduğu kanısı dile getiriliyor.
Starmer içeride ‘siyasi poz vermek’ ya da Filistin meselesini bir pazarlık unsuru yapmakla eleştirilse de Londra’da adıma ilişkin genel bir destek havası hakim. Tarihi yükün gölgesi Londra siyaset sahnesine 108 yıl sonra ulaşmış görünüyor.