22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 10.09.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

“Sevgi enerjisinin gücüne inanıyorum”

Filiz Akın... Yaşamıyla tüm nesillere ilham kaynağı. Hayatın Provası Yok, onu daha yakından tanımak için samimi bir nehir söyleşi örneği olarak çıktı
“Sevgi enerjisinin gücüne inanıyorum”
Sevgisini çok da göstermeyen bir baba ve aşırı korumacı sayılabilecek, onu neredeyse biblo bebek gibi gören, sevgi dolu bir annenin kızı olarak dünyaya geliyor Filiz Akın. Kolej günleri, çarpıcı güzelliği ve yeteneğiyle hemen fark edilişi, şöhreti zirvede yaşarken yaşadığı zorluklar, yaşam serüveninde yolunun kesiştiği yüzlerce isimle birlikte sadece Akın’ın değil, Türkiye’nin son 70 yılına dair de önemli bilgiler de ediniyoruz Hayatın Provası Yok’ta. Akın, günü yaşarken yarınlar için yatırım yapmayı, içe atılan çöplerin zamanla kokuştuğunu ve hastalıkların kaynağında bu dışa atılmamış zehirlerin olduğunu söylüyor. Her yaştan okuruna sesleniyor sıklıkla: “Siz siz olun, abartmayın, temkinli olun, ölçülü olun! 

Kadınlık halleri

Kitap bir yönüyle de yaşama sanatının inceliklerini anlatıyor. Okumanın, iyi okumanın, çok okumanın altını çiziyor Akın. Evliliğe, anne olmaya dair çok özel bilgiler de var kitapta. Dahası duygusal ve fiziksel şiddet, taciz ve ayrımcılık konularına geniş yer veriliyor sohbette. Bircan Usallı Silan soruyor, Filiz Akın kadınlığı, kadınlık hallerini, iyi ve üretken bir insan olmanın ipuçlarını yaşadıklarıyla anlatıyor. “Provası yok hayatın. Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek. Önemli olan, ilk defa değil son defa sevebilmek,” diyor ya Oğuz Atay, kıyasıya yaşayan, hep seven, incelikle dünyayı güzelleştiren bir yıldızın hikâyesine davetliyiz biz de. Hayatın Provası Yok’u, Filiz Akın’la ve kitabı hazırlayan Bircan Usallı Silan’la konuştuk. Tam da söyleşimizi planladığımız günlerde akciğerlerinizdeki rahatsızlık nedeniyle hastaneye kaldırıldığınızı öğrendik. Üç gün yoğun bakımda kaldınız, tüm sevenleriniz endişe ve umutla güzel haberlerinizi bekledi. Kitapta kanser tedavi sürecinizi samimiyetle, adeta bir masal gibi paylaşıyorsunuz. Biyoenerji duaları ettiğinizi söylediğiniz kısım özellikle dikkat çekici.  Kanser tedavi sürecini aslında Hayata Merhaba adlı kitabımızda uzun uzun anlatmıştım. Yine sevgili Bircan Usallı Silan ile birlikte hazırladığımız bir çalışma idi. Pek çok kanser hastasına, kanser hastası yakınına rehberlik yapan bir çalışma olmuştu. Deneyimlediğim her şeyi paylaşmayı gerçekten çok önemsiyorum. Bazen acı bazen tatlı… Hayattan aldığım tüm dersleri beni okuyan herkes kolayca ana fikir olarak alsın istiyorum. Kanser hastasının en önemli ama en önemli savaş unsuru moral. Başka bir deyişle bu sürece umutla bakılması... Bunu elinden alırsanız ya tahribat hızlanır ya da iyileşme süreci zorlaşır. Bu askerlik gibi zor bir süreç ama bir bitme zamanı var. Benim aklım sürecin başından itibaren alternatif tedavilere, enerji, ozon, Uzakdoğu ve Hint felsefelerine de kaydı. Kelebek etkisini, kuantumu, enerjiyi hayatıma dahil ettim ve masal gibi bir süreç yaşandı. Ben sevgi enerjisinin gücüne çok inanıyorum.

Ben bıraktım

‘Sinema beni bırakmadan ben onu bıraktım,’ diyorsunuz. Bu kararı vermek zor oldu mu?  Sinema beni bırakmadan ben sinemayı bıraktım, evet… Evet, bu kararı çok net ve kararlı bir şekilde verdim. Çünkü sinema altın devrini yaşarken, özellikle benim için çok anlamlı bir dönemdeyken hayatımıza televizyon girdi. Büyük bir tutku ve tiryakilikle bize bağlı olan insanlar bu yeni oyuncağın karşısında büyülendiler ve evlerinden çıkmaz oldular. Sinema salonları boşaldı, sinema belirsiz bir sürece girdi. Ya cinsel içerikli ya da arabesk şarkıcıların konser niteliğinde melodramlarına yöneldiler. Ve tam bu noktada sinema beni bırakmadan ben onu bıraktım. Sinemayı gerçekten çok güzel bir noktada bıraktım ve bir daha da dönmek istemedim. Ben sinemayı hatıralarımızda kaldığı noktada bıraktım. Çok da sağlıklı bir karar verdiğimi düşünüyorum. Ruhsal bakımdan çalkantılar yaşamadım. Ama bu uzun geçiş döneminde direnen, çıkış yolu arayan sinemanın militanı olan arkadaşlarıma hayranlıkla bakıyorum. Son dönem oyuncularımıza hayranlık duyuyorum. Hepsi çok yetenekli ve sinemamızı başka bir noktaya taşıdılar.

“Filiz Akın hep gerçeği yaşamayı seçti!” 

- Bircan Usallı Silan Filiz Akın’ı nasıl tanımlarsınız?  Filiz Akın bir efsane, derim. Bir idol. Hayatımda gördüğüm en çalışkan kadın. Kristal bir vazodaki yediveren beyaz orkide ile benim kalbimde bir papatya ormanı. Her şeye rağmen gülümsemesini hiç bozmayan, en zor durumda bile hoş geldin zorluk, hastalık ama ben seni kısa bir süre misafir eder sonra yollarım, diyerek gözdağı veren bir kararlılık... Filiz Akın ile yaklaşık 31 yıl önce tanıştım. Ben bir gazeteci, o ise ünlü bir oyuncu. Ama onu ilk gördüğüm an hep çok kıymetli. Umutsuzlar filminin Moda’daki seti... Yılmaz Güney var, heyecan içinde onu izliyoruz ve birden Filiz Akın! Gerçek olamayacak bir güzellik... Beline kadar sarı efsane saçları ve onu izleyen formalı öğrencilere zarafetle el sallayışı... 31 yıl önce karşısına soru soran biri olarak oturdum ve o günden bugüne o an bize el sallayan ve gülümseyen bu kadını hep çok sevdim. Paris dönüşü beni aradığında; bir kitap çalışması için bir araya gelmemizi istediğinde hayatıma kandan değil ama candan bir abla girmiş oldu. En önemlisi Akın imgesinin ne kadar gerçek olduğunu öğrendim. Çünkü o gerçeği yaşamayı seçmiş bir kadın. Filiz Akın’la bir nehir söyleşiye imza atma fikri nasıl doğdu?  Bu hep konuştuğumuz bir şeydi. Aslında daha bizim pek çok hayalimiz var. Mesela bizi çok heyecanlandıran bir senaryo yazma fikrimiz de var. Hayatı çok ciddiye alan bir kadın Filiz Akın. İnsanları sarıp sarmalarken, sevip sayarken cömert olmayı seçmiş bir insan. Benim de böyle bir derdim var: Hayatı böylesine kucaklayanlar çoğalsın, güzel örneklerle dünyamız daha yaşanılası bir hale dönüşsün! “Ben sorayım, sen anlat,” dedim... O, “ben anlatayım, sen yaz,” dedi... Birbirimize karıştık. Eleştirdik, özeleştirilerimize gülümsedik. Ben her şeyi yaşayarak öğrenemeyeceğimize inananlardandım. Filiz Akın ise öğrendiği her şeyi paylaşmak isteyenlerden. Böylece iki kalp bir araya geldik ve “paylaşalım” dedik.