Şahika Ercümen 1986 yılında, Çanakkale’de doğdu. Astım hastalığı nedeniyle spor yapmak bir yana dursun hayatı evle okul arasında mekik dokuyarak geçiyordu. Denize, suya karşı her zaman bir çekim hisseden Ercümen bir öğretmeninin nefesini iyi tutabildiğini fark etmesiyle ailesinden de gizli olarak antrenmanlara başladı. Hızla çok önemli başarılara imza atan Ercümen aralarında Mersin’deki Gilindire mağarası, Bahamalar, Antarktika, Japonya ve Moldova’nın bulunduğu birçok farklı yerde dalış yaptı. Su altını deneyimlemek kadar tanıtmayı da ilke edindi ve Birleşmiş Milletler’in Sudaki Yaşam Savunucusu oldu. Ercümen geçtiğimiz hafta Cumhuriyet’in 98. yılına ithafen yaptığı dalışta rekorlarına bir yenisini ekleyerek 2 dakika 53 saniyede 100 metreyi palet kullanmadan, değişken ağırlıkla inip kendi gücüyle yukarı çıktı. Milli dalgıç alanında erkek sporcuları da geride bıraktığı rekoru ve suyun altını Oksijen’e anlattı.
Birçok rekorunuz var, bu seferkinin farkı ne?
En önemlisi, cumhuriyetimizin 98. yılına ithafen olması. 2015’te aynı kategoride bir başka rekor denemem olmuştu, o gün bir baygınlık geçirdim. Aksilikler olabiliyor, fiziksel olarak hazır olsam da mental olarak değildim sanırım. Benim bir nefesim normalde 30 saniyeyle 1 dakika arasında sürüyor, orada 10-15 saniyelik bir nefes almıştım. Buna rağmen 100 metre inebildim ama çıkışta vücudum kendini korumaya almak için beni durdurdu. Başarı bir şey öğretiyorsa başarısızlık onun on katını öğretiyor. Bu sayede yola çok daha güçlü devam edebildim ve şimdi, altı sene sonra o rekoru hem kadınlar hem de erkeklerde kırabildim.
İnsan yeni bir rekor kırdığında, bir limiti daha esnettiğinde ne hissediyor?
Hepsinde farklı hisler oluyor. Bazısında zaten antrenmanda bu rekoru kırmış oluyorsunuz ve ne kadar insanüstü bir şey yapıyor gibi görünüyor olsanız da bu size normal gelebiliyor. Bu son deneme benim için zor bir döneme denk geldi; ailemde rahatsızlıklar oldu, ben çok hastalandım, antrenman yapamadım… Her şeye rağmen tüm bu süreci bu şekilde tamamlamak beni tatmin etti ve önümüzdeki sezon için şimdiden motive etti.
Hiç acaba bu sefer çok mu ileri gittim dediğiniz olmuyor mu?
En çok bilinmezlikten korkuyorum fakat su altı benim için bilinen bir dünya. Kaç metrede ne ile karşılaşabileceğimi, altı dakika nefes tutabiliyorsam beşinci dakikada neler olabileceğini çok iyi bildiğim için korkudan çok keyif alabildim mi, doğru yapabildim mi, bunlara önem veriyorum. Suyun altında köpek balığı olur mu, çok mu karanlıktır, böyle korkularım asla yok. Tam tersine, hiç inmediğim derinliklere indiğimde yeni bir yeri keşfetmenin heyecanı oluyor içimde. Suyun altı zannettiğimiz gibi bize zarar verebilecek varlıklarla dolu değil, yalnızca birtakım fizik kuralları var. Onlara uyduğunuz zaman su her zaman size dost. Su ve deniz benim evim.
Peki pandemide ‘’evinizden’’ ne kadar uzak kaldınız?
Neredeyse bir yı bir süre dalmadım. Bu antrenman anlamında benim için çok uzun bir süreç. Evde antrenman yaptım ancak Covid geçirdim ve astımım olduğu için biraz ciğerlerim etkilendi. İlk kampımda dalış hayatım bitti herhalde diye düşündüm ama sonrasında çok hızlı bir şekilde ilerleyip en iyi derecelerimi yapmaya başladım.
Deniz, su altı size hayatla ilgili neler öğretti?
Su çok akışkan, çok transparan, her şeyi yok edecek kadar güçlü ve aynı zamanda çok yumuşak. Ben sudayken ona ayak uydurarak direnç göstermemeye çabalıyorum. Suyla anda kalınca, bir olunca zaten akıp gidiyor. Suya astıma rağmen beni hayata döndürdüğü için duyduğum minnet büyük bir saygıya evrildi. Suda o kadar çok şey öğreniyorum ki orası artık benim yaşam alanıma dönüştü.
Geleceği nasıl görüyorsunuz, ne zamana kadar dalabilirsiniz?
Dalış mental bir spor olduğu için yaş faktörünün en az etkili olduğu sporlardan biri. Ancak birçok şeyden fedakarlık etmenizi gerektiren bir dinamiği var. Örneğin aylarca deniz kenarında antrenman yapıyorsunuz, büyük güvenlik önlemleriyle dalış yapılan bir spor olduğu için her sene bir sponsor arayışına girmeniz gerekiyor, bunlar biraz yorucu. Kendimi daha geliştirebileceğimi, daha da derine dalabileceğimi biliyorum ve önümüzdeki sene için bunu planlıyorum, ama uzun vadeli planları bıraktım. Bunun yanında üreterek de çok besleniyorum, çocuklarla projeler yapmak, dalış okulu açmak, benim yaşamımım değiştiği gibi başka gençlerin de yaşamının değişmesi adına bir şeyler yapmak benim için çok önemli. Sudaki değişimleri çok iyi gözlemleyebiliyorum, denizlerimizde balıktan çok plastik görüyorum, bununla ilgili Birleşmiş Milletler’de birçok projemiz var, onların da devam edeceğini umuyorum.
Peki siz balık yiyor musunuz?
Balıkların içindeki mikro plastikleri bildiğim için hem bir diyetisyen hem de suda bu kadar plastikle karşılaşan bir sporcu olarak neredeyse hiç balık tüketmiyorum. Balık yiyeceksem sadece Türkiye’de son yıllarda çokça görülen, deniz hayatının ve yerli balıkların sürdürülebilirliği için büyük bir tehlike olan istilacı türlerden aslan balığını tüketiyorum.
Buzun altına dalışın anatomisi
Kırdığım ilk dünya rekoru buzun altındaydı, daha önce hiç buzun altında dalmamıştım ama derecelerim çok iyiydi. Üniversiteden diyetisyen olarak mezun olduğumda benden bir klinikte çalışmam bekleniyordu. Bense belki bundan sonra dalamam diye unutulmaz bir rekor denemesine imza atmak istiyordum. Avusturya’da ilk kez buzun altına girdiğimde çok klostrofobik bir hisle karşılaştım, üzerinizden arabalar geçiyor, insanlar geçiyor… Fakat ben antrenmanlarda çok iyi dereceler elde edip erkekler rekorunu da geçmeyi başarmıştım. Ta ki rekor denemesinden iki hafta önce Alman erkek bir dalgıç gelip rekoru 108 metreye çıkarana kadar. Zar zor kırdığım 100 metrelik rekoru iki hafta içinde çok daha ileri taşımam gerekiyordu, bu da teorik olarak çok zordu. Ya bunu yapacaktım ya da eve dönecektim. 110 metreyle bu rekoru kırdım ve Guinness Rekorlar Kitabı’na girdim.