15 Mayıs 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 01.02.2024 17:22 | Son Güncelleme: 01.02.2024 18:27

TBMM Başkanı Kurtulmuş: Ankara'da olsaydım da Can Atalay kararınu Bozdağ okutacaktı

TBMM Başkanı Kurtulmuş, "Teamüller gereği Ankara'da olsaydım da Can Atalay'la ilgili kararı Sayın Bozdağ okutacaktı. Buradan doğacak siyasi tartışmaları sokakta halletmeye kalkmak doğru değil" dedi
TBMM Başkanı Kurtulmuş: Ankara'da olsaydım da Can Atalay kararınu Bozdağ okutacaktı

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, resmi ziyaretler için gittiği Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) kapsayan Körfez turunun ardından uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kurtulmuş'un açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

  • Her iki ülkede de Devlet Başkanları ve Meclis Başkanları ile görüştük, ilaveten Bahreyn'de Şura Meclisi Başkanı ile BAE'de de Devlet Başkanı Yardımcısı, Başbakan ve Dubai Emiri ile görüşmelerimiz oldu. Bölgesel sorunların aşılması, bölgedeki gerginliklerin azaltılması bakımından Türkiye ile ilişkilere çok büyük önem atfettiklerini gördüm.
  • Hem bölgenin geleceği hem de kendi gelecekleri bakımından Türkiye ile birçok alanda ortaklığın, işbirliğinin gerçekleşmesi için samimi, iyi niyetli ve yapıcı bir yaklaşım içerisindeler. Örneğin şu anda 20 milyar dolar seviyesinde olan Türkiye-BAE arasındaki ikili ticaret hacmimiz var. 
  • Şu anda çok sıcak, çok dostane ve biraz da benim gördüğüm geçmişteki o gergin ortamdaki kayıplarımızı telafi etmeyi düşünen bir olumlu yaklaşım içerisindeler. Zaten bizim tarafımız öyle. Ümit ediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 12-13 Şubat'ta buraya yapacağı ziyarette bu adımlar daha ileriye atılır, daha ortak noktalar bulunabilir geliştirilebilir.
  • Rusya-Ukrayna arasında itibarlı görüşmeler aracılığıyla kendi fikirlerimizi anlatabildiğimiz ve temel meselelerde özgün politikalar geliştirebildiğimiz bir siyaset izliyoruz. Rusya-Ukrayna arasında ortaya konulan tavır da aynı şekildedir. Herkesle görüşüp müzakere masasını açık tutarak burada bölgenin ve Türkiye'nin menfaatine olan işleri yapabilmek…
  • Kaldı ki tek tek burada isimlerini saymayayım ama bölge ülkelerinin her birisi bu gerginliklerden olağanüstü zarar gördüler. Bu gerginliklerin bu ülkelerin hiçbirisine faydası olmadı.
  • Öte yandan, İsrail'in Filistin'e karşı saldırganlığının ortaya çıkardığı yeni belirsizlikler, yeni istikrarsızlıklar ve çok yakın geleceğimize ait yeni, olağanüstü yüksek tehditler göz önünde bulundurulursa, bölge ülkeleri kendi aralarındaki işbirliğini dostane bir şekilde geliştirmek mecburiyetindedir.
  • Bu her bakımdan; buradan işte Bahreyn'den, BAE'den ya da diğer Körfez ülkelerinden bahsediyoruz, bunların hepsinin menfaatine olduğu gibi Türkiye'nin de menfaatinedir. Yani 'Ben sana küstüm ve ilanihaye küs kalacağım' demek dış politikanın rasyonalitesi içerisinde mümkün değildir.
  • Türkiye hiçbir zaman ilkelerinden taviz vermeden mücadelesine devam ediyor. Kendi itibarını, ilkelerini koruyarak herkesle görüşüyor ve mümkün olduğunca sonuç almaya çalışıyor.Maalesef Türkiye'de yükseltilmeye çalışılan ırkçılığın, özellikle Arap düşmanlığı, İslam ülkelerinin vatandaşlarına karşı düşmanlığın üretilmiş bir provokasyon olduğu kanaatindeyim.
  • Bunun Türk halkının kendi isteğiyle ortaya çıkmadığı, birtakım ırkçı odakların, belki perde arkasından uluslararası çevrelerle irtibatlı bazı odakların ürettiği bir provokasyon olduğu kanaatindeyim.
  • Geçtiğimiz yıl Arap ülkelerinden bir kişiye yapılan saldırı tamamen münferit bir saldırıdır. Birileri bunu artırmak istiyor. Özellikle Filistin meselesi noktasında Türk kamuoyunun fevkalade büyük bir duyarlılık, birlik, beraberlik gösterdiği bir noktada ortaya çıkarılan, üretilmiş Müslüman, Arap düşmanlığının çok tehlikeli olduğunu görüyoruz. Ama bunun milletimizi asla bağlamadığını, milletimizin böyle bir tavrı olmadığını herkes biliyor.
  • Şundan emin olun ki Türkiye'nin içerisinde Arap, İslam karşıtlığı yapanlarla İslam ülkelerinde Türk karşıtlığı yapanlar aynı odaklardır. Biz bu filmi çok gördük. 20 yılda koskoca Osmanlı cihan devletini ırkçılık üzerinden parçalamadılar mı? Aklımızı başımıza alacağız. Bu anlamda aziz milletimizin çok feraset sahibi olduğuna da inanıyorum. Böyle oyunlara gelmez, bu oyunlardan da bir sonuç çıkmaz.
  • Dünya barışının temin edilebilmesi için ya güçler arasında bir dengenin olması ya da bir gücün diğerlerinin, hepsinin üstünde olması lazım. Tam tersine şu anda çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiyoruz. Dünyanın birçok bölgesinde çok sayıda devlet kendi projelerinde kendi hakimiyet tezlerini gerçekleştirmeye çalışıyor.
  • Doğu Akdeniz'de 10'un üzerinde ülkenin fiziki varlığı, Orta Doğu'da, Suriye'de, Irak'ta çok sayıda ülkenin varlığı söz konusudur. Burada Türkiye olarak üzerimize düşen, çok taraflı bir dengenin oluşmasında Türkiye'nin de merkezinde olduğu bir güç birikimini temin etmek ve bu istikamette yürüyüşümüzü sürdürmektir. Bunun yolu hem Türkiye'nin hem bölgenin mümkün olduğunca çatışmalardan uzaklaştırılması, içimizdeki farklılıkların da karşılıklı müzakerelerle çözülebileceği imkanların temin edilmesi, tesis edilmesidir.
  •  Biz burada, milletimizin verdiği yetkiyle TBMM adına, milletimizi temsilen ülkeler arasında diplomatik ilişkileri arttırmak ve parlamenter diplomasinin imkanlarından istifade etmek için görüşmeler yaparken, böyle bir çalışmanın içerisindeyken, benim şahsımı da işin içerisinde katan, hatta bu ziyaretle Atalay'ın kararının okutulmasını bir şekilde ilişkilendiren bazı açıklamaları kategorik olarak reddettiğimi ifade etmek isterim.
  • Bunlar haksız ve doğru olmayan yorumlardır. Bu ziyaretler aylar öncesinden planlanmıştır. Meclis Başkanı'nın teamüller gereği Meclisi ne zaman yöneteceği bellidir. Biz bu hafta Ankara'da olsaydık dahi kararı yine Sayın Bozdağ okutacaktı. Çünkü Meclisin çalışmalarında Genel Kurul yönetimi nöbetçi başkanvekili tarafından deruhte edilmektedir. Dolayısıyla bu süreci, hele hele buradan doğacak siyasi tartışmaları sokakta halletmeye kalkmak doğru değildir.
  • Mecliste birçok defa milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, milletvekillikleri düştü... Buna benzer olaylar defaatle tekrarlandı. Bu anlamda esas itibarıyla Meclisin üzerine düşen sorumluluk, Anayasa'da var olan bu konudaki çelişkileri ortadan kaldırmaktır. Yüksek yargı birbirleriyle çelişen, kararları farklılaşan kurumlar olmanın ötesine geçmelidir. Her birisinin fonksiyonu bellidir.
  • Her birisinin vazifesi bellidir. Hiçbir mahkeme devletin diğer kurumlarının üzerinde bir hak ve yetkiye sahip değildir. Dolayısıyla bütün bunların yeniden düzenlenmesi, örneğin; 153, 138. maddelerin yeniden düzenlenmesi; 14. maddede devlete karşı işlenen suçları belirleyen faaliyetlerin daha sarih, daha açık bir hale getirilmesi için bazı değişikliklerin yapılması gerekir. 'Meseleyi şahsileştirmemek gerekir' derken bu ya da benzeri problemleri sistemik olarak çözmenin Meclisin görevi olduğunu hatırlatmak isterim.
  • Kararın okutulmasında acele edilmeyerek hem ilgili milletvekiline hukuki yolları tüketme, hem de yüksek mahkemelere aralarındaki içtihat farklılıklarını hal yoluna koyma imkanı verilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararlarını hukuki açıdan denetleme durumunda olmadığımız gibi icrası konumunda da bulunmuyoruz. Muhatap derece mahkemesidir.

 

Kaynak: AA