Yüzyılın ortalarındaki bir erkek tasarımcı ve onun genç bir kadın olan ilham perisini konu alan 2017 yapımı film Phantom Thread, işlerin ters gittiğine dair eğitici bir öykü olarak karşımıza çıkıyor. Baştaki bir sahnede, Daniel Day-Lewis tarafından canlandırılan Reynolds Woodcock, Alma'ya (Vicky Krieps) bir elbise giydiriyor ve göğüslerinin olmadığını söylüyor. Filmdeki Alma karakteri, özür dilediğinde Woodcock, “Bunu sende varmış gibi göstermek benim işim, lakin bu eğer ben tercih edersem olur” diye cevap veriyor. Filmin yazarı ve yönetmeni Paul Thomas Anderson, kurgusal kişilik Woodcock'u, yarattığı tasarımları giyen insanları pek umursamayan, katı bir mükemmeliyetçi olarak tasvir ediyor.
Anderson, zahmetli ve detaycılığıyla ünlü bu modacılık anlayışını Cristóbal Balenciaga'dan Charles James'e kadar, yüzyıl ortasındaki zamanının ötesinde olan erkek tasarımcıların bir karışımına dayandırdı. Anderson, İngiliz Film Enstitüsü'ne, "Bu moda evlerinin resimlerini görmeye devam ediyordum ve buralar, her zaman arkasında düzinelerce kadının olduğu, önlüğünü giyerek işini yapan qdadamlardab oluşuyordu" diye konuştu.
Kadın marka sahipleri istisna
Aslında yönetmen, moda endüstrisinin derinlerine kök salmış bir örüntüyü yakaladı: Kadın kıyafetlerini tasarlayan ve hatta kadın kıyafetlerinde köklü değişiklik yaratan erkek dehası. 1950'li ve 1960'lı yılların ileri görüşlü Christian Dior'u; 1960'lardan 1990'lara kadar onunla dişe diş Yves Saint Laurent; 1970'lerden 2000'lere kadar neşeli iş adamı Karl Lagerfeld; bugün eksantrik tasarımlarıyla öne çıkan Balenciaga’nın kreatif direktörü Demna. Buna karşılık, Coco Chanel'den Donna Karan'a ve Phoebe Philo'ya kadar birçok güçlü kadın kreatif direktör ve marka kurucusu ortaya çıkmış olsa da bunlar kuraldan çok istisna oldular. Oysa, çoğunlukla erkek kreatif direktörlerin kadın modasını yönlendirdiği gerçeği nadiren sorgulanıyor.
Moda sektöründe erkek yöneticiler çoğunlukta
İlkbaharda Paris, Milano, Londra ve New York'ta düzenlenen kadın defilelerinin ardından lüks markaları yöneten kadın tasarımcıların eksikliği tartışmaları alevlendiriyor ve bu eksiklik, günümüz dünyası için kritik bir noktada. Bağımsız moda eleştirmeni Jeremy Lewis, "Gerçekten kadınların isteklerine, kadınların çekiciliğine ve güzelliğine odaklanan bir sektörde, en üst pozisyondaki işlerin çoğunlukla erkeklerden oluşması çok tuhaf" dedi.
3 Ekim'de lüks giyim markası Alexander McQueen, tasarımcı Sarah Burton'ın yerine, JW Anderson'ın eski hazır giyim müdürü Seán McGirr'in getirileceğini duyurdu. McGirr'in atanması, Fransa merkezli lüks ürünler şirketi Kering'deki tüm büyük moda evlerinin bir erkek tarafından tasarlanacağı anlamına geliyordu. Moda medya şirketi 1 Granary tarafından geniş çapta dağıtılan bir grafik, Kering tasarımcılarının homojenliğine dikkat çekti. Kering bu konuda yorum yapmaktan kaçındı. Tüm bunların yanı sıra, daha önce Gucci'de çalışan bir başka erkek tasarımcı olan Davide Renne, bu hafta Moschino'nun kreatif direktörlüğüne atandı.
Sosyal medyada, tasarım okullarında, işe alım ajanslarında pek çok kişi, özellikle tasarım öğrencilerinin ve alt pozisyonlarda çalışan tasarımcıların çoğunun kadın olduğu göz önüne alındığında, modanın en üst kademelerinde cinsiyet açısından çeşitliliğin eksik olmasını sorguluyor.
“Bu cinsiyetçilik”
New York giyim markası Namai Studio'nun kurucusu ve kreatif direktörü Bianca Kuttickattu, "Bu cinsiyetçilik" dedi. Londra'daki Middlesex Üniversitesi ve Paris'teki Institut Français de la Mode dahil olmak üzere gittiği tasarım okullarında erkeklerden daha fazla kadın bulunduğunu belirtti. Kuttickattu, sektördeki hemcinsleri hakkında, "Gözlemlediğim şey, kadınların kariyerlerinin belirli bir noktada durduğu ve hiçbir zaman daha ileri gidemedikleri" ifadelerini kullandı.
Paris'te birçok yüksek profilli moda müşterisiyle çalışmış, adını taşıyan bir danışmanlık ve yönetici arama firmasının kurucusu Floriane de Saint Pierre, moda evlerinin mutlaka bu pozisyonlar için seçecek kadın çalışanları olduğunu söyledi. Saint Pierre, “Eğer bir marka en üst pozisyon için ikinci seçenek olanı işe almaya hazırsa, yetenekli kıdemli kadın tasarımcılardan oluşan bir havuz kesinlikle mevcut” dedi.
Kadın tasarımcılara odaklanan yeni sergiler
Bu arada kadın tasarımcılara duyulan takdir hiç bu kadar coşkulu olmamıştı. Sarah Burton'ın Alexander McQueen için hazırladığı son koleksiyon, Kering CEO'su François-Henri Pinault ve Anna Wintour tarafından ayakta alkışlandı ve tasarımcıyı sıcaklıkla kucakladılar. Moda tasarımcı olan Phoebe Philo'nun Louis Vuitton Möet Hennessy (LVMH) destekli modaya dönüşüne dair beklenti yüksek. Ayrıca, bu sonbaharda iki New York sergisi kadın tasarımcılara odaklanıyor: Jewish Museum’da "Anın Ruh Hali: Gaby Aghion ve Chloé'nin Evi" sergisi geçen hafta açıldı ve Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsü'nün "Kadınları Giydiren Kadınlar" sergisi 2 Aralık'ta açıldı.
Jewish Museum sergisi, Martine Sitbon, Stella McCartney, Philo, Hannah MacGibbon, Clare Waight Keller, Natacha Ramsay-Levi ve Gabriela Hearst (ve Lagerfeld dahil birkaç erkek) gibi şaşırtıcı sayıda genç kadın tasarımcının kariyerinde bir sıçrama noktası görevi gören ve kadınlar tarafından kurulan ilk lüks evlerden biri olan Chloé'yi araştırıyor. Chloé yakın zamanda Hearst'ün yerine başka bir kadını, Chemena Kamali'yi atadı.
Sergide de anlatıldığı gibi Chloé, 1952'de kuruldu ve Yeni Görünümüyle Dior da dahil olmak üzere savaş sonrası dönemin haute couture evlerine bir alternatif haline geldi. Her gün yüzen Aghion, kendisiyle birlikte hareket eden kıyafetler yaratmak istiyordu: Kendi deyimiyle bu, "hareketleri kısıtlamak yerine hareket alanını arttıran iyi yapılmış kıyafetler" demek. Bu duygu, kıyafetleri poz vermek yerine rahatça yürünebilecek ve dans edilebilecek şekilde tasarlayan Coco Chanel ile örtüşüyor.
Kadınları Giydiren Kadınlar sergisinin eş küratörü Mellissa Huber, kadın tasarımcılara çok dar bir bakış açısı getirilmesi konusunda şikayetçi. Huber, Kostüm Enstitüsü'nün yaklaşan sergisinin, Comme des Garçons'tan Rei Kawakubo'nun avangard çalışmalarından Vivienne Westwood'un punk tarzına kadar kadın tasarımcıların çeşitliliğine, çoğulluğuna ve zenginliğine odaklanacağını söyledi.
Sistemi aşan kadınlar
Yine de, 20. yüzyılın ortasında Claire McCardell ve Bonnie Cashin gibi kadın tasarımcıların çalışmalarında kadın bedeni içinde kendi yaşadıkları deneyimlerinden yararlandığını söyledi. Kullanıcının giysileri kendi bedenine göre kişiselleştirmesine olanak tanıyan cepler, kravatlar ve astar gibi basit yenilikler, günümüze kadar gelen katkılar.
Huber, tarih boyunca “sistemi aşarak kendi alanlarını yaratan" kadın tasarımcılardan bahsetti. Bu, şehrin havalı terzisi edasıyla takipçi kitlesini geliştiren New York merkezli Kallmeyer markasının Daniella Kallmeyer gibi tasarımcılarıyla bugün de varlığını sürdüren bir gelenek. Bu konuyla ilgili Kallmeyer şunları söyledi: "Yaptığımız şey çok işe yaradı çünkü erkek bakışından uzak durduk. Bunun kadın müşteri tabanımızda nasıl yankı bulduğunu ve Kallmeyer'in sadece bir görünümden ziyade kıyafeti taşırken aynı zamanda hissetmelerine nasıl dönüştüğünü gördüm. Kadınlara veya genel olarak kıyafetlere yönelik tasarım yapma yaklaşımım, bedenlerimiz ve bu kıyafetlerin içinde nasıl hissedeceğimizle başlıyor.”
Lüks markalar için bir pazarlama tekniği
Bu tür bir hassasiyet belki de günümüzün büyük lüks evlerinin çoğunda eksik olan bir şey, ancak bu, söz konusu markaların pazarlanamaz olduğu anlamına gelmez. LVMH'nin lüks markalarının çoğu, Kering gibi erkekler tarafından tasarlanmış olsa da, şirketin yıllık gelirini 2022'de 80 milyar avronun üzerine çıkaran Dior'dan Maria Grazia Chiuri dikkate değer bir istisnadır.
Eleştirmen Lewis, Chiuri'nin Dior'u için "Her şeyi satıyor ve bence bunun büyük bir kısmı onun bir kadın olmasından ve kadınları düşünmesinden kaynaklanıyor” dedi.