Ezeli rekabette yeni randevu geldi çattı. Yaklaşık 114 yıl önce Kadıköy’de başlayan Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin 397’nci maçını pazar akşamı izleyeceğiz. Üstelik uzun bir aradan iki takım şampiyonluk yarışında kafa kafaya giderken karşılaşacak. Sahada ve kulübede bu heyecanı ilk kez yaşayacak iki teknik direktör ve çok sayıda oyuncu olacak. Öncesi ve sonrasıyla da çok konuşulacağına eminim. Ama sanki on yıllarca ülkenin bir numaralı rekabetinden bir heyecan eksikliği söz konusu. Öncelikle Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Türk futbolundaki hakim durumu son 10 yılda fazlasıyla kırıldı. Sıklıkla iddialı kadrolar kurmalarına karşın her iki takım da öyle her sezon şampiyonluk yarışını sonuna kadar götüremiyor.
Rekabetin kızışmadığı yıllar
Son yıllarda hem Fenerbahçe hem Galatasaray’ın sezonun bitimine haftalar kala havlu atıp amaçsızca orta sıralarda debelendiği sezonlar da gördük. Tıpkı pandemi gölgesi altında biten 2019-20’de olduğu gibi… 2012 ile 2022 arasında Galatasaray dört, Fenerbahçe sadece bir şampiyonluk kazandı. Şampiyonlukların yarısı diğer rakiplere gitti. Halbuki 2012’den önceki 20 sezonda Galatasaray 10, Fenerbahçe 6 kez şampiyon olmuştu. Tam yedi sezonda da ilk ikiyi paylaşmıştı iki ezeli rakip. Bu dönem geride kalmış gibi gözüküyor, Süper Lig’de daha dengeli bir rekabet var.
Bir sebep daha var elbette: Rekabetteki maçların seyrekleşmesi. Ezeli rekabetin iyice çetinleştiği 1920’li yıllardan itibaren Fenerbahçe ve Galatasaray çok sık karşı karşıya gelmişti. Önce İstanbul mahalli ligleri ve kupalarında, daha sonra Türkiye Ligi ve Kupası’nda çok sık karşılaştılar ve gelenek büyüyerek sürdü. Örneğin iki takım 1960’larda 44 kez, 1970’lerde 42 kez derbiye çıktı. 1980’lerde, lig ve kupanın yanı sıra TSYD Kupası, Donanma Kupası, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kupaları derken tam 48 kez karşılaştılar. Kimi sezonlarda yedişer Fenerbahçe-Galatasaray maçı izledik.
Üst üste oynanan derbiler, mağlubiyetin rövanşını almak isteyen tarafın hırsı derken müthiş bir heyecan yaşanırdı. Ama 1990’ların sonundan itibaren TSYD Kupası’nın lağvedilmesiyle ve Türkiye Kupası’nda seri başı saçmalığı sebebiyle maç sayısı azaldı. Arada bir Süper Kupa’da oynasalar da lig dışında bir derbiye ender denk geliyoruz. Geçen 10 yılda Süper Lig dışında sadece üç maça çıkmışlar. 2010’lardaki maç sayısı da sadece 27 olmuş. 48 nere, 27 nere…
Cüneyt-Müjdat Volkan-Sabri
Bir de tabii derbiyi iliklerine kadar yaşayan, kulüpleriyle özdeşleşmiş son oyuncu kuşağının emekli olmasının da rekabetin öneminin azalmasında payı vardır diye düşünüyorum. Bıraktım Cüneyt Tanman ve Müjdat Yetkiner’lerin oynadığı dönemi, geçen 20 yılın sembol isimleri Volkan Demirel, Emre Belözoğlu, Selçuk İnan, Sabri Sarıoğlu gibi oyuncular da emekliye ayrılınca derbi havasını soyunma odasında anlatacak pek oyuncu kalmadı. Zaten takımların kadroları iki-üç sezonda bir neredeyse tamanen yenileniyor. Kadronun büyük bölümü yabancı oyunculardan oluşuyor. Bu oyuncuların derbiye sezonun en önemli maçı muamelesi yapması bence pek mümkün değil. O devir çok geride kaldı.
Tüm bunlara karşın bu pazarki maçı heyecanlı hale getiren öğeler de yok değil. Mesela Fenerbahçe ve Galatasaray’ın her ikisinin birden şampiyonlukta iddialı olduğu dönemde oynanan bir derbi maçı izlemeyeli herhalde 10 yılı geçmiştir. Belki ta 2011-12’deki playoff maçlarına kadar gitmek gerekebilir. Aradaki sezonlarda Galatasaray ve Fenerbahçe’nin açık farklı lider olarak sahaya çıktığı derbiler oldu. Bu kez Galatasaray sadece bir puan farkla lider çıkıyor derbiye. Belli ki iki takım da sezon sonuna kadar şampiyonlukta iddialı olacak. Derbinin sezon ortası bir mini final havası var.
Tecrübeleri farklı
Elbette rekabette ilk randevularına çıkacak teknik adamları atlamayalım. Fenerbahçe teknik direktörü Jorge Jesus Türkiye’de ilk sezonunu geçiriyor ancak Portekiz’in üç büyükleri arasındaki rekabetten dolayı sıkı bir deneyimi var. Benfica ya da Sporting’in başında 59 büyük maça çıktı daha evvel. Başında olduğu takım bunların 25’inden galip ayrıldı. Kısacası böyle maçların atmosferini, rakip üzerinde nasıl baskı kurulacağını iyi bildiğine eminiz.
Buna karşılık Okan Buruk, Galatasaray teknik direktörü olarak ilk kez bir Fenerbahçe maçında görev yapacak olsa da futbolculuk günlerinden iyi biliyor ezeli rekabeti. Galatasaray formasıyla 22 kez Fenerbahçe’ye karşı forma giymişti. 1992’de ilk derbisinde bir penaltıya sebep olmuş, 1999’daki maçtaysa takımının ilk golünü atmıştı. Tabii teknik direktör olarak derbiyi yönetmek başka bir iş. Yine de Buruk geçen beş ayda gemisini fırtınalı sulardan kurtarıp sakin denizlere taşımayı başardı.