Mazhar Alanson’la Gazete Oksijen için söyleşi yaptığımız esnada söz o meşhur şarkısına, Benim Hala Umudum Var’a geldi. “Umut olmazsa yaşanır mı ki?” diyordu Alanson. Dünyanın ve Türkiye’nin mevcut halini düşünürsek, en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri de herhalde umut.
Ben son haftalarda umudu konserlerde buldum. Konserlerin kolektif bir dayanışma, coşku, huzur, umut -artık o duygunun adına ne derseniz- yaşattığını hep hissetmişimdir. Belki de sahnelerdeki müzisyenlere bakmayı özlediğimiz, pandemiyle geçen bu son iki yılın da etkisiyle, benzer duyguların bu yaz dinleyiciler tarafından fazlasıyla paylaşıldığını gözlemliyorum.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da izleme fırsatı yakaladığım Parkorman’daki +1 Sunar: Gezgin Salon Festivali, Volkswagen Arena’daki İbrahim Maalouf konseri, İstanbul Müzik Festivali’nin AKM’deki Fazıl Say ve Tan Dun performansları son zamanlarda izlediğim ve beni (anlaşılan o ki birçok katılımcıyı da) en çok etkileyen etkinliklerin başında geliyor. Bu hafta benzer bir duyguyu bu sefer İstanbul’un dışında, Akyaka’daki Evdeki Saat konserinde yaşadım.
Müzikle özgürlük
Eren Alıcı, namıdiğer Evdeki Saat kendini müzikle özgürleştiren isimlerden biri. Ardahanlı bankacı bir annenin, ticaretle uğraşan Karslı bir babanın Bursa’da doğup büyüyen tek çocukları. Onu son birkaç yılın en popüler alternatif pop şarkılardan biri olan Uzunlar şarkısı ile hatırlayabilirsiniz.
Sadece Spotify’da 90 milyon kez dinlenmiş bu şarkı. Evdeki Saat’i ise dile kolay, aynı serviste her ay 2 milyona yakın tekil kullanıcı dinliyor. Bu açıdan Türkiye’nin en çok dinlenen isimlerden biri o. 2015’teki ilk konserlerinden birine sadece 10 kişi gelmişken, bu sene Kocaeli Üniversitesi’nde verdikleri konseri 10 bin kişi izlemiş. Sadece önümüzdeki aylarda -birkaç ayaklı yurt dışı turnesi dahil- 40’ı aşkın konser verecek. Biz onunla Casa Sunsets On The Road’la birlikte çıktığı, yaz boyunca sürecek turnesi fırsatıyla tanıştık. Akyaka’da Azmak Nehri’nin kıyısında, konser öncesinde otururken söze en başından, çocukluğundan başlıyoruz. Muhafazakar, orta sınıf bir ailede büyüdüğünü anlatırken, Bursa’da burslu gittiği kolejde bambaşka bir çevreyle tanıştığını aktarıyor. Bu çelişki uzun süre onun kendisini eksik hissetmesine sebep olmuş. Bunu şarkı sözlerinde, hatta yeni yayınladığı albümünün isminde bile hissedebiliyorsunuz; Huzursuzluğun Meyvesi geçtiğimiz ay yayınlandı.
Okul ve ev hayatındaki farkların travmalarının kaynağı olduğunu fark ediyor Alıcı. Bu farklılıklarla barışınca ve herkesin başka bir rengi olduğunu alayınca rahatlıyor; hatta bununla besleniyor. Sözlerindeki ve müziğindeki belli belirsiz sitem onun dünyayla uzlaşmasını sağlıyor. O meşhur Uzunlar’ı bile aslında ‘anlaşılmamak’ üzerine yazıyor: “Herkes seni bir yere çekmek istiyor.
Doğar doğmaz ailen sana bir ideoloji yüklemeye başlıyor. Aileden çıktığında bulunduğun okula göre tam tersi bir yöne çekilebiliyorsun. Tüm bunlar şimdi hayatımda bir dengede duruyor.” Müziğin ve üretmenin insanın kendini bulması, kızgınlıklarını törpülemesi için çok değerli bir alan olduğunu anlatıyor: “Yoksa insan öfkeyle bambaşka yollara da girebilir.” Bahsettiği bu rahatlatıcı ve birleştirici etki Evdeki Saat konserlerinde de hissediliyor.
Azmak Nehri’nin dinğinliğini ve paralelindeki ormanların gücünü kendine komşu edinen Küçük Akyaka’daki butik konserinde, birkaç yüz kişilik seyirci tek bir akılla ve duyguyla hareket ediyor. Gençler de, yaşlılar da, çocuklar da, köpekler de ve hatta bir noktada arılar da konserin dinleyicileri arasındalar. Evdeki Saat ise daha sahneye çıktığı ilk anda, ruhunuza hemen nüfuz eden alternatif pop tınılarıyla herkesi yakalamayı başarıyor. Bahsettiği gençlik hayal kırıklıklarını (ki hâlâ 26 yaşında) insanların yüzünde gülümseme oluşturan tınılara dönüştürmeyi başarıyor.
Kaygıları var ama umutlu konuşuyor
Her konserin tadı başka. Ama alışıldık rotaların dışında çıktığınız, hele ki doğayla iç içe mekanlarda müzik dinlemek/paylaşmak özel bir deneyim. Eren Alıcı (ve elbette Akyaka’daki seyircileri) bunun da farkında. Akyaka sonrasında Kabak konserine geçen Eren’le telefonlaştığımızda bana bunu anlatıyor. Yolda olmanın onu nasıl değiştirdiğini, her gittiği yerden -başına olumsuz şeyler gelse bile- belki de ileride güzelliğe dönüşecek bir tecrübeyle ayrıldığını anlatıyor.
Önemli olanın tüm bunların ardından sizde kalan his olduğunu vurguluyor. Hayata, geleceğe, kendi jenerasyonuna ve Türkiye’ye dair birçok kaygı hissetse de umutla konuşuyor, umutlu konuşuyor. Sahi, belki de gerçekten önemli olan şey, elinden gelenin en iyisini yaparken umudunu kaybetmemektir. Eren Alıcı tam da bunu yaparak, birkaç milyonluk bir dinleyici kitlesi yakalamış. Son zamanlarda bana da, Evdeki Saat’inki dahil, izlediğim tüm konserler umut veriyor. Sizlere de bol konserli bir yaz dilerim.
Evdeki Saat’i Casa Sunsets On The Road kapsamında 6 Ağustos’ta Babakamp’ta, 19 Ağustos’ta Kargıcak Bay’de, 20 Ağustos’ta Bonjuk Bay’de izleyebilirsiniz.
Artık yepyeni bir dil geliştirelim
Malum, bu ülkede yasaklar hiç bitmiyor. 1980’lerdeki Devekuşu Kabare döneminde Zeki Alasya ve Metin Akpınar hayatımızın her alanındaki ‘Yasaklar’ı muhteşem bir dille anlatmışlardı. Her yeni yasakta olanın ve olacakların habercisi bu yapımı tekrar tekrar hatırlarım.
Son yıllarda da müzikle ilgili engellemelerin ardı arkası kesilmiyor. Sadece kendi yaşam tarzını, düşüncelerini doğru zanneden (hep aynı) birileri konserleri de, şarkıları da, klipleri de engellemeye çalışıyorlar. Sağır sultan duydu; bu hafta da Mabel Matiz’in yeni şarkısı Karakol’un videosunun RTÜK tarafından engellenmeye çalışılmasına şahit olduk.
Mabel Matiz 4 Şubat 2022 tarihli Gazete Oksijen için gerçekleştirdiğimiz söyleşide tam olarak şunları söylemişti: “Bir arada, barış içinde, huzurla, gerçek adaletle yaşayabilmenin yollarını somut olarak inşa etmeliyiz. Alaimisema’yı cinsel ayrımcılık, homofobi ve transfobiye karşı yazmıştım. Maalesef mevcut baskılar orada da devam ediyor. Onur yürüyüşümüz 7 senedir sistematik olarak engelleniyor. Utanç verici buluyorum. Artık bir şeylerin değişmesini istiyorum. İfade özgürlüğünü ve gerçek hukuku bu ülkede yeniden görmek istiyorum.”
Türk pop müziğinin son yıllardaki en yetenekli isimlerinden biri Mabel. Toplumu sadece sanatıyla değil, düşünceleriyle, cesaretiyle de ileriye taşıyacak bir akla sahip. Umarım bu dileği bir gün gerçek olur. Zira kurtuluşumuz, aynı röportajda dediği gibi tam olarak buna bağlı: “Bizler hep beraber özgür, eşit, adil, birbirinin hayatına ve seçimlerine saygılı yeni bir insanlık dili inşa etmek zorundayız artık bu ülkede. Başka kurtuluşumuz yok bence.”