10 Kasım’da Enka Oditoryumu’nda “Atatürk’ü Düşünmek” temasıyla sahneye çıkacaksınız. Cumhuriyet ve Atatürk’ün temelini oluşturduğu yapıların Türkiye’de klasik müziğin yaygınlaşması açısından nasıl bir etkisi var? Klasik müziğin temelleri Türkiye’de Osmanlı’nın son döneminde Muzıka-i Humayun’un kurulmasına dayanıyor. Bu dönemde klasik müzik sadece sarayın ve elit çevrelerin dinlediği bir türdü. Cumhuriyetle beraber bunun yaygınlaştığını görüyoruz. Muzıka-i Humayun Ankara’ya gidiyor ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını alıyor. Üstelik Cumhuriyet döneminde kurulan ikinci okul da Musiki Muallim Mektebi. Bu mektep sonradan Ankara Devlet Konservatuvarı’nın temelini oluşturuyor. Orkestralar yaygınlaşıyor, halk konserleri başlıyor. Bunlar cumhuriyetin ve Atatürk’ün sanata ne kadar önem verdiğini gösteriyor. Uzun bekleyişlerin ardından AKM açıldı. Siz de elbette burada sahne aldınız. Bu kurumun açılışına dair neler söyleyebilirsiniz? AKM benim çocukluğumun en önemli kültür yapılarından biriydi. İlk konserimi de burada verdim. Yıllarca bakımsız olması biz sanatçılar için büyük bir üzüntüydü. Bu yüzden yeniden açılmış olmasını memnuniyetle karşılıyorum. Bu yeni açılıştan sonra burada konser veren ilk Türk kemancı oldum. Bu güzel yapıya tekrardan girmek benim için çok heyecan verici. Bu seneki İstanbul Müzik Festivali’nde Onur Ödülü aldınız. Bu ödülün sizin için anlamı nedir? İstanbul Müzik Festivali Onur Ödülü hayatımın en önemli köşe taşlarından biridir. Henüz küçük çocukken bilet temin etmeye çalıştığımız, en önemli orkestraları, baleleri izlediğimiz bu festivalde, festivalin en genç sanatçısı olarak resital vermiştim. Hayatımın ilk yabancı orkestra deneyimini de bu festivalde yaşadım. İstanbul dünyanın en önemli kültür merkezlerinden biri. Bu festival de Türkiye’nin dünyaya açılan en büyük pencerelerinden biri. Böyle bir ortamda büyümek, o sanatçıları görerek beslenmek, o sanatçılardan biri olmak, bu festivalin ödülüne sahip olmak çok önemli. Genç müzisyenlerin önünü açmak için kurduğunuz CAKA, bu sene yirminci yılını kutluyor. Çocuklarla, gençlerle çalışma içerisinde olduğunuz bu yıllar boyunca neler öğrendiniz? Ben müziği çocuklar vasıtasıyla topluma yaymayı öğrendim. Özellikle CAKA’nın başlama yeri olan Bursa, Afyon ve Mersin başta olmak üzere, 18 şehrimizde CAKA şubeleri kurduk. Bu şubelerde yetenekli gençlerle, öğretmenlerle çalıştık. Kamplar yaptık. Ben müziğin ve sanatın saflıkla olabileceğini öğrendim. Biz büyükler hayat meşgaleleri yüzünden kirlenmişiz, ama çocuklar saf. Sanatın varlığına ulaşmak istiyorsak, dünyaya çocuksu gözlerle bakmalıyız. Türkiye’deki klasik ve çağdaş müzik ortamını nasıl değerlendirirsiniz? Özellikle son 20 yılda klasik ve çağdaş müziğin yaygınlaşması için yapılan çalışmalar azımsanmayacak düzeyde. Orkestraların, operaların, festivallerin sayısı artmış gözüküyor. Bunların devlet eliyle değil de, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşlarıyla artması bana göre iyi. Benim çocukluğumda bu devletten beklenirken, günümüzde özel teşebbüs tarafından oluşturulan orkestralar, festivaller var. Çağdaş müziğin yaygınlaşmasına dair 1999’da kurduğumuz İTÜ MİAM’dan bahsetmemek olmaz. Çağdaş müziğin Türkiye’deki en önemli mekanı haline geldi. Burada yetişen, günümüz akımlarına göre düşünüp, üreten besteciler Türkiye’nin ve dünyanın birçok yerinde faaliyet gösteriyorlar.