Deniz Cuylan’ın hikayesi Kadıköy sokaklarında başlıyor. Topluluğu Porthecho ile 2000’lerin başında, döneminin oldukça ilerisinde, Türkiye’de pek de örneği olmayan, elektronik temelli bir müzik yapıyordu. New York’ta ve Los Angeles’ta geçirdiği vakit, besteciyi başka bir mertebeye taşımış. Los Angeles’ta yaşıyorsunuz. Burada müzik üretmeye dair neler söyleyebilirsiniz? Los Angeles’ın hissini dışarıdan gelenlere anlatmak hep zor oluyor. Sebebi buranın tamamen proje bazlı bir yer olması sanırım. Bu projeler film yapımı gibi klişelerin yanı sıra kendini bahçe düzenleme sanatında kaybetmek de olabilir. Arkadaşlıklar, kentteki ortak mekanlar, hep bu projeler etrafında belirleniyor. Müzisyenlere çok fazla fırsat sağlayan bu dünyada eğer projelere dahil olabiliyorsanız kendinizi cennette, eğer dışındaysanız da çölde hissedebiliyorsunuz. Bu sene solo kariyerinize de adım atıp kusursuz ilk albümünüz No Such Thing As Free Will’i yayınladınız. Dinleyiciye neyi sunmaya çalıştınız? Müziğe ilk başladığım enstrüman olan gitara geri dönüp, çağdaş klasik müzik olarak tanımlanabilecek bir dünyaya daldım. Albüm bu serinin ilk cildi gibi düşünülebilir. Bir klasik gitarı kendi haline bıraksanız, ne yapar? Herhalde gidip bütün gün Granada’da şarap içer. Ben ise bu enstrümanın özgür iradesini yok edip, ona sanki bir modüler synthesizer gibi davranıp, elektronik müzik kurallarına maruz bırakmayı seviyorum. Steve Reich, Philip Glass gibi isimlerle çalışmış olan Greg Chudzik’in de yaylıları çaldığı ikinci albüm yolda.
06.08.2021 04:30
Gitarın özgür iradesini elinden alıyorum
Deniz Cuylan, İstanbul Film Festivali’nde bu sene En İyi Özgün Müzik Ödülü’nü Av filmi ile kazandı. Türkiye’deki kariyerinin ardından 10 yıl önce ABD’ye yerleşen besteci, Netflix yapımları Pera Palas’ta Gece Yarısı ve Rise of Empires: Ottoman’ın da müziğini yapıyor. Ve daha neler neler…