Neyi öğrendiniz? Yalnız başımayken de bir şeyleri başarabileceğimi gördüm. Ama doğru insanları bulmanız gerekiyor. Herkese güvenmemeyi öğrendim. Eskiden saftirik köylü kızı gibi herkese inanıyordum. Hiçbir zaman kalbimi bozmadım. Kandırılmaya hala müsaidim. Türkiye’de bir kadın müzisyen olmak karşınıza bir problem çıkarttı mı? Çıkartmadı. Ben kendimi çok iyi korudum. Müziğe ilk başladığımda menajerim bile yoktu. Tek başıma valizimi alıp giderdim. Ama o kadınsı halimi biraz arkaya attım. Kendimi korumak için maskülen bir hale büründüm. Beni koruyacak ne bir abim, ne de sevgilim vardı. Zaten nereye koruyacaklar beni... Ben tek başıma şehir şehir geziyordum. Başıma garip şeyler geldiğinde de bir duvar ördüm. Çok sevgi dolu olduğum için yanlış da anlaşılıyorum. Gezdiğiniz bu şehirler size neler öğretti? Amerika’dan İtalya’ya, dünyada çok yer gezdim. Gezdiğim yerlerde hiç yemediğim yemekleri tatmayı, farklı kültürleri, insanlarla konuşmayı seviyorum. Seyahat ederken şarkı da çıkıyor. Mesela bu yeni şarkımın adı önceden Simi’ydi, Simi Adası’nda bestelendi çünkü. Sezen Aksu sözlerini yazınca adı değişti. Bir yere gidip şarkı yaparsam, “Tatilin parası çıktı” diye eve dönüyorum. (Gülüyor) Karavanınız var, kamp yapmayı da seviyorsunuz. Bir aile geleneği. İlk karavanımızı babam almıştı. Ölmeden önce de son karavanı aldı ve bize bırakıp öyle gitti. Çocukluğumdan beri kamp yapıyorum. Sincaplar, cırcır böcekleri, çıplak ayak gezmek, bütün gün mayoyla oturmak, en sevdiğim şey bu... Doğadan çok beslendim. Doğada sadeleşirken, sahnede bambaşka bir kostümle insanların karşısına çıkıyorsunuz. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? İçimde bir hippi var. Sahneyi profesyonel iş gibi görüyorum. Oraya çıktığımda işimi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Bittiği anda da eşofmanımı giyiyorum. Mümkün olsa sahneye öyle çıkacağım. Ama konsere gelen insanların büyük beklentisi var. Onlar da sizin için süsleniyorlar. Karşılarına öyle çıkmanız hoş görünmeyebilir. Doğayla ilişkiniz de size çok şey katıyor. Ormanı çok seviyorum. Ne zaman boş bir günüm olsa kendimi deniz kenarında, ya da bir ormanda bulmayı seviyorum. Evimin hemen yanı orman. Onunla besleniyorum. Sabah uyanınca “Tanrım burayı koru” diyorum. Denize bakmak da iyi geliyor. Yazın yıldızlardan beslenirim. Arabayla gezmek de çok hoşuma gidiyor. Müziğin ötesinde yapmak istediğiniz neler var? Bir belgesel çekmek isterim. Kampla, karavanla, tekneyle ilgili... Pandemi döneminde herkes çadır ve karavan aldı, kamplara gitti, bungalovlarda kaldı. Ben bunu yıllardır yapıyordum. Kampçılar çok şeker insanlardır. Onlarda bir hippi ruhu var. Bir Türk sanat müziği albümü yapmak da istiyorum. Bu belgeselde ilk nereyi anlatmak isterdiniz? Çocukluğumdan beri gittiğim kampla, Gümüldür Denizatı ile başlardım. Gözümü açtığımda kamp yapıyordum ben. Çocukluktan kalan bu güzel anılar benim için çok önemli. Toprağı tırmıklamak, çimleri temizlemek, çamaşırını elde yıkamak gibi, aslında çok önemli şeyler öğrendim. Çok güzel dostluklarım oldu. Sincaplarla, bukalemunlarla çok mutluydum… Planladığınız Türk sanat müziği albümüne dair neler söyleyebilirsiniz? Aklımda 19. ve 20. yüzyıl repertuarı var. Hocalarımla çok özel eserler seçeceğiz. Gönlümde yatan, seslendirmeyi çok sevdiğim eserler var. Fakat repertuar kesinleşmediği için paylaşamıyorum. Sürprizi bozulmasın.
Neyi öğrendiniz? Yalnız başımayken de bir şeyleri başarabileceğimi gördüm. Ama doğru insanları bulmanız gerekiyor. Herkese güvenmemeyi öğrendim. Eskiden saftirik köylü kızı gibi herkese inanıyordum. Hiçbir zaman kalbimi bozmadım. Kandırılmaya hala müsaidim. Türkiye’de bir kadın müzisyen olmak karşınıza bir problem çıkarttı mı? Çıkartmadı. Ben kendimi çok iyi korudum. Müziğe ilk başladığımda menajerim bile yoktu. Tek başıma valizimi alıp giderdim. Ama o kadınsı halimi biraz arkaya attım. Kendimi korumak için maskülen bir hale büründüm. Beni koruyacak ne bir abim, ne de sevgilim vardı. Zaten nereye koruyacaklar beni... Ben tek başıma şehir şehir geziyordum. Başıma garip şeyler geldiğinde de bir duvar ördüm. Çok sevgi dolu olduğum için yanlış da anlaşılıyorum. Gezdiğiniz bu şehirler size neler öğretti? Amerika’dan İtalya’ya, dünyada çok yer gezdim. Gezdiğim yerlerde hiç yemediğim yemekleri tatmayı, farklı kültürleri, insanlarla konuşmayı seviyorum. Seyahat ederken şarkı da çıkıyor. Mesela bu yeni şarkımın adı önceden Simi’ydi, Simi Adası’nda bestelendi çünkü. Sezen Aksu sözlerini yazınca adı değişti. Bir yere gidip şarkı yaparsam, “Tatilin parası çıktı” diye eve dönüyorum. (Gülüyor) Karavanınız var, kamp yapmayı da seviyorsunuz. Bir aile geleneği. İlk karavanımızı babam almıştı. Ölmeden önce de son karavanı aldı ve bize bırakıp öyle gitti. Çocukluğumdan beri kamp yapıyorum. Sincaplar, cırcır böcekleri, çıplak ayak gezmek, bütün gün mayoyla oturmak, en sevdiğim şey bu... Doğadan çok beslendim. Doğada sadeleşirken, sahnede bambaşka bir kostümle insanların karşısına çıkıyorsunuz. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? İçimde bir hippi var. Sahneyi profesyonel iş gibi görüyorum. Oraya çıktığımda işimi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Bittiği anda da eşofmanımı giyiyorum. Mümkün olsa sahneye öyle çıkacağım. Ama konsere gelen insanların büyük beklentisi var. Onlar da sizin için süsleniyorlar. Karşılarına öyle çıkmanız hoş görünmeyebilir. Doğayla ilişkiniz de size çok şey katıyor. Ormanı çok seviyorum. Ne zaman boş bir günüm olsa kendimi deniz kenarında, ya da bir ormanda bulmayı seviyorum. Evimin hemen yanı orman. Onunla besleniyorum. Sabah uyanınca “Tanrım burayı koru” diyorum. Denize bakmak da iyi geliyor. Yazın yıldızlardan beslenirim. Arabayla gezmek de çok hoşuma gidiyor. Müziğin ötesinde yapmak istediğiniz neler var? Bir belgesel çekmek isterim. Kampla, karavanla, tekneyle ilgili... Pandemi döneminde herkes çadır ve karavan aldı, kamplara gitti, bungalovlarda kaldı. Ben bunu yıllardır yapıyordum. Kampçılar çok şeker insanlardır. Onlarda bir hippi ruhu var. Bir Türk sanat müziği albümü yapmak da istiyorum. Bu belgeselde ilk nereyi anlatmak isterdiniz? Çocukluğumdan beri gittiğim kampla, Gümüldür Denizatı ile başlardım. Gözümü açtığımda kamp yapıyordum ben. Çocukluktan kalan bu güzel anılar benim için çok önemli. Toprağı tırmıklamak, çimleri temizlemek, çamaşırını elde yıkamak gibi, aslında çok önemli şeyler öğrendim. Çok güzel dostluklarım oldu. Sincaplarla, bukalemunlarla çok mutluydum… Planladığınız Türk sanat müziği albümüne dair neler söyleyebilirsiniz? Aklımda 19. ve 20. yüzyıl repertuarı var. Hocalarımla çok özel eserler seçeceğiz. Gönlümde yatan, seslendirmeyi çok sevdiğim eserler var. Fakat repertuar kesinleşmediği için paylaşamıyorum. Sürprizi bozulmasın.