23 Aralık 2024, Pazartesi Gazete Oksijen
16.04.2021 06:00

“Klip için bankadan kredi bile çektim”

Türk pop’unun son dönem yıldızlarından Simge hem alaylı hem de mektepli bir müzisyen. Yine de kariyer yolculuğu oldukça zorlu geçmiş. Bulunduğu yeri, “tek başına savaşmayı öğrenmesine” borçlu olduğunu düşünüyor
Kolektif bir çalışma biçiminiz var. Bunu yeni şarkınızda da muhafaza ediyorsunuz… “Yankı”da başladı bu iş. Deniz Erten, Ozan Bayraşa, Ersay Üner, Simge ve Sezen Aksu şarkısıydı o. Şimdi “Sevmek Yüzünden” şarkımda da Deniz hariç aynı ekip var. Doksanlardaki tadı hissediyorum bu şarkıda. İyi hisler uyandırıyor. Çocukluğuma götürüyor beni. İlk bestelerinizi de çocukluğunuzda yapmışsınız… Çocuklukta keşfettim kendimi. Rahmetli babam müzisyendi. Fatih Erkoç’la, bir sürü insanla çalıştı. Annem hamileyken babam bana gitar çalarmış. Doğdum, büyüdüm, şarkı söylemeye başladım. Bir gün beste yaptım. Babam “Bunu nereden öğrendin” dedi? Haluk Levent’in kliplerinde gitarda nereye bastığına bakarak öğrenmiştim. Öyle bir akor elbette yokmuş ama çok hoşuna gitti. İlk bestemi 11 yaşında yaptım. Onu da Ben Bazen albümüme koymuştum; “Gülümseyişinle Uyandım”. Birlikte çalıştığınız insanların ortak noktası nedir? Konservatuarda öğrenciyken Zeynep Dizdar’la çalıştım. Sonra Gülşen’le abla kardeş olduk. Yapıştık birbirimize. Serdar Ortaç’la, Yaşar’la çalıştım. Ortak noktaları hepsinin kendi şarkılarını yazan, besteleyen, söyleyen sanatçılar olmalarıydı. Sahneye çıktığımda bir buçuk saat boyunca ‘hit’ dinliyordum. “Allah’ım ben de şarkı yapar mıyım?” diye arkada düşünürken ilk yolculuğa başladım. İyi gitmeyen şeylerin her zaman güzelliğe dönüştüğünü gördüm. Bütün umutsuzluklarım umuda döndü. Kariyerinizdeki şans neydi? İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda okudum. Hem öğrenci, hem alaylı olmak bana çok şey kattı. Bizim okuldan mezun olup sahneye ilk kez çıkanlar çok zorlanıyorlardı. Ben okurken tecrübe edindim. Çok iyi yıldızların arkasında vokalistlik yaptım. Kendimi geliştirdim. Her sahnede onların yerinde kendimi hayal ettim. Ne hayal ediyorsan o senin oluyor zaten. Ama elbette kırılma noktaları var. Sizde de bir kırılma noktası var mı? Babamı kaybettiğim dönem “Kendi prodüktörlüğümü yapacağım” dedim. Klip çektirmek istedim. Param yoktu. Gücüm yoktu. Ben zengin sevgilisi olan, onların parasıyla klip çektiren bir kız da değilim. “Tek taşımı kendim aldım, tek başıma kendim taktım”. Mottom bu. Tek başıma olduğum için çok zorlandım. Bankadan krediler çekildi. “Neyi istiyorsam onu yapacağım” dedim. Başkalarının fikirleri beni çok yanlış yollara sürükledi. 30’lu yaşlarda anladım ne yapmam gerektiğini. Neyi öğrendiniz? Yalnız başımayken de bir şeyleri başarabileceğimi gördüm. Ama doğru insanları bulmanız gerekiyor. Herkese güvenmemeyi öğrendim. Eskiden saftirik köylü kızı gibi herkese inanıyordum. Hiçbir zaman kalbimi bozmadım. Kandırılmaya hala müsaidim.  Türkiye’de bir kadın müzisyen olmak karşınıza bir problem çıkarttı mı? Çıkartmadı. Ben kendimi çok iyi korudum. Müziğe ilk başladığımda menajerim bile yoktu. Tek başıma valizimi alıp giderdim. Ama o kadınsı halimi biraz arkaya attım. Kendimi korumak için maskülen bir hale büründüm. Beni koruyacak ne bir abim, ne de sevgilim vardı. Zaten nereye koruyacaklar beni... Ben tek başıma şehir şehir geziyordum. Başıma garip şeyler geldiğinde de bir duvar ördüm. Çok sevgi dolu olduğum için yanlış da anlaşılıyorum. Gezdiğiniz bu şehirler size neler öğretti? Amerika’dan İtalya’ya, dünyada çok yer gezdim. Gezdiğim yerlerde hiç yemediğim yemekleri tatmayı, farklı kültürleri, insanlarla konuşmayı seviyorum. Seyahat ederken şarkı da çıkıyor. Mesela bu yeni şarkımın adı önceden Simi’ydi, Simi Adası’nda bestelendi çünkü. Sezen Aksu sözlerini yazınca adı değişti. Bir yere gidip şarkı yaparsam, “Tatilin parası çıktı” diye eve dönüyorum. (Gülüyor)  Karavanınız var, kamp yapmayı da seviyorsunuz. Bir aile geleneği. İlk karavanımızı babam almıştı. Ölmeden önce de son karavanı aldı ve bize bırakıp öyle gitti. Çocukluğumdan beri kamp yapıyorum. Sincaplar, cırcır böcekleri, çıplak ayak gezmek, bütün gün mayoyla oturmak, en sevdiğim şey bu... Doğadan çok beslendim. Doğada sadeleşirken, sahnede bambaşka bir kostümle insanların karşısına çıkıyorsunuz. Bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? İçimde bir hippi var. Sahneyi profesyonel iş gibi görüyorum. Oraya çıktığımda işimi en iyi şekilde yapmak istiyorum. Bittiği anda da eşofmanımı giyiyorum. Mümkün olsa sahneye öyle çıkacağım. Ama konsere gelen insanların büyük beklentisi var. Onlar da sizin için süsleniyorlar. Karşılarına öyle çıkmanız hoş görünmeyebilir. Doğayla ilişkiniz de size çok şey katıyor. Ormanı çok seviyorum. Ne zaman boş bir günüm olsa kendimi deniz kenarında, ya da bir ormanda bulmayı seviyorum. Evimin hemen yanı orman. Onunla besleniyorum. Sabah uyanınca “Tanrım burayı koru” diyorum. Denize bakmak da iyi geliyor. Yazın yıldızlardan beslenirim. Arabayla gezmek de çok hoşuma gidiyor. Müziğin ötesinde yapmak istediğiniz neler var? Bir belgesel çekmek isterim. Kampla, karavanla, tekneyle ilgili... Pandemi döneminde herkes çadır ve karavan aldı, kamplara gitti, bungalovlarda kaldı. Ben bunu yıllardır yapıyordum. Kampçılar çok şeker insanlardır. Onlarda bir hippi ruhu var. Bir Türk sanat müziği albümü yapmak da istiyorum. Bu belgeselde ilk nereyi anlatmak isterdiniz? Çocukluğumdan beri gittiğim kampla, Gümüldür Denizatı ile başlardım. Gözümü açtığımda kamp yapıyordum ben. Çocukluktan kalan bu güzel anılar benim için çok önemli. Toprağı tırmıklamak, çimleri temizlemek, çamaşırını elde yıkamak gibi, aslında çok önemli şeyler öğrendim. Çok güzel dostluklarım oldu. Sincaplarla, bukalemunlarla çok mutluydum… Planladığınız Türk sanat müziği albümüne dair neler söyleyebilirsiniz? Aklımda 19. ve 20. yüzyıl repertuarı var. Hocalarımla çok özel eserler seçeceğiz. Gönlümde yatan, seslendirmeyi çok sevdiğim eserler var. Fakat repertuar kesinleşmediği için paylaşamıyorum. Sürprizi bozulmasın.

‘Bir kadın olarak kendimi güvende hissetmiyorum’

Bizler şehir hayatında neleri kaçırıyoruz? Çok şey kaçırıyoruz. Trafik zamanımızı çalıyor. Şehrin kirli bir havası var. İstanbul’un düşük bir enerjisi var. Çok seviyorum ama bana iyi gelmiyor. Ben de bir an önce ‘o’ arsayı almak, ahşap evimi yapmak istiyorum. Burada sıkıştık kaldık. İstanbul’da yürümek bile içimden gelmiyor. İklimi iyi değil. Havayla ilgili derdim var. Polonezköy’e gidiyorsun ama hava aynı. Temiz değil. Bütün bu kentsel dönüşüm size neler hissettiriyor? Ben Kurtuluş’ta doğdum. Bakkala, manava, kasaba gitmeyi seviyorum. O sohbeti seviyorum. Yeni binaların hiçbirini sevmiyorum. Tanıdık gelmiyor. İlkokulumu, ortaokulumu, lisemi bile yıktılar. Bana ait bir anı kalmadı. Güzel bina yaptıklarını zannediyorlar ama balkonları yok, camları açılmıyor. Şehir hayatı insanları boğuyor. Her yer asfalt. Oksijen yok. Saçma bir hava var. Güneşi eskisi gibi göremiyoruz. İklim de bozuldu. Hayatımızı çok kötü etkiliyor. Türkiye’nin bugününe dair neler söyleyebilirsiniz? Bu ülkede mutlu olabilmek için insanların özgürleşebilmesi gerekiyor. Ben bu şehirde artık rahat değilim. Kendimi bir kadın olarak güvende hissetmiyorum. Bunu söylediğim için üzgünüm. İnsanların psikolojileri, ruh halleri, davranışları değişti. Yirmi sene önce gece dörtte yürüdüğüm Taksim’de hiçbir şey olmazken, 2021’de karanlık sokağa giremiyorum artık. Bizi koruyacak hiçbir şeyin olmaması beni korkutuyor. Ablamı öldürseler şikayet edeceğim hiçbir yer yok. Bana bir şey yapsalar, ‘Mini etek giydin’ diyecekler. Ben istediğimi giyerim, istediğimi yaparım, kimse buna laf edemez. Artık laf ediliyor. Ülkede maalesef fesatlık, kıskançlık, her şey arttı. Kötü olan her şey, iyiye gideceğine arttı. Eskiden çok şey güzelmiş.

Sezen 20 yıl önce söylemişti

Hayranı olduğu insanlarla müziğe başlamasını şans olarak gören Simge, “Serdar Ortaç sahnesindeyken beni ilk keşfeden Erdem Kınay’dı. “Miş Miş” çıkınca patlama yaşadım. Öncesinde başarısız işlerim de olmuştu. İlk EP’im çok övülmüştü ama tam istediğim gibi gitmedi. Hayal bile etmediğim şeyler gerçekleşti. Sezen Aksu ile tanıştım. 20 sene önce tanıştığımızda onun bana söylediği tek bir cümleye çok inanmıştım. ‘Seninle bir gün, bir yerde yolumuz kesişecek’ demişti. Gerçekten de kesişti” diyor.
Alper Bahçekapılı
Alper Bahçekapılı
[email protected]