Türk rock tarihinin son 25 yılına damgasını vuran, müzik ve söz yeteneği kadar hayatıyla da çok konuşulan bir isim Teoman. Son yıllarda sahne dışında pek görünmeyip farklı bir hayat yaşıyor. Eski alışkanlıklarından vazgeçtiği bu sade hayatında, gece 11’de yatıp sabah 7’de kalkıyor. Güne yürüyüşle başlayıp meditasyonla devam ediyor. Kitaplarıyla geçirdiği vaktin ardından filmlerin arasında kayboluyor. Hepimizin kulak misafiri olduğu o partiler de, gecesi gündüzü belli olmayan günler de onun için geride kalmış. Bu seneki İstanbul Caz Festivali kapsamında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda (6 Temmuz 2022) sahne alacak olan Teoman’la Cihangir’de buluştuk. Hayata, depresyona, antidepresanlara, müziğe ve Türkiye’ye dair konuştuk.
Geriye dönüp baktığınızda, müzikle ilk ilişkinize dair neler hatırlıyorsunuz?
Benim tutkum Elvis Presley ile başladı. Tom Waits, Bob Dylan, U2, R.E.M. gibi toplulukların yanı sıra; Leonard Cohen ve Bob Dylan gibi ‘singer-songwriter’ insanların peşine gitmeye en başından karar vermiştim. Müzik tek başına bana bir şey ifade etmiyordu. Söyleyecek sözüm de vardı. Türkiye’de de Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Mazhar Alanson vardı benim için. Onların yanında bir dördüncü olmak istiyordum.
Bu isimlerin yanına kendi adınızı koyabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Bende her zaman bir eksiklik duygusu vardır. Potansiyelimi gerçekleştiremediğimi düşünürüm. Leonard Cohen gibi 75 yaşında hâlâ şarkı yazan bir insan olmak isterdim. Ama o motivasyonumu kaybettim. Altı yıl hiç şarkı yazmadım. Bir noktada inancımı yitirip “Yaşlandım” dedim. Sahneye dönme kararımı “Çocuğum olacak, para kazanmalıyım” diye verdim. Konserlerin ardından bir eksiklik hissettim. Bir albüm daha yapmak istedim. Son albümüm Gecenin Sonuna Yolculuk’u böyle yayınlayabildim.
Tüm bu başarınıza rağmen o tatmin neden gelmiyor?
Bende her zaman bir eksiklik, değersizlik, manasızlık duygusu vardır. Güne bir boşlukla, “Hiçbir şeyin anlamı yok” diyerek başlarım. Bu boşluk duygusuyla mücadele etmek için yaratıcılığı kullanıyorum. Çocukluğumdan bu yana huzursuz birisiyim. Annem “Huysuz doğdun” der bana. Hep bir şeyler eksikti; depresyon, melankoli bende sürekli vardır. Zaten hep bu karanlık yerden şarkılarımı yazıyorum. Gelecek korkusuna sahibim. Yapacak bir şey bulamam, hedefim olmaz gibi düşünüyorum.
Bu sizin müzikle ve üretiminle ilişkinizi nasıl değiştirdi?
Onyedi albümünü çıkardıktan sonra “Ben bu işin ticari ve artistik kodlarını çözdüm” dedim. İstediğim zaman uygulayabiliyorum. Fakat üretim insanın kendini başkalarına beğendirmesiyle değil, kendisiyle ilgili bir savaş. O zaman yöntemleri değiştirmeye karar verdim. Misal; Renkli Rüyalar Oteli albümünü yazarken kendimi zora sokmak istedim. Şarkıları kağıt üstünde bestelemeye karar verdim. Son albümüm Gecenin Sonuna Yolculuk’ta ise konsept bir albüm yaratmaya odaklanıp hiçbir hit yazmak istemedim.
“Depresyondan fırsat buldukça çalışıyorum”
2021’de yayınladığınız bu albüm altı yıl sonra gelen ilk çalışmanız. Nasıl döndünüz bestelere?
Hayatı sevmiyorum ama ödlek bir adamım. Covid çıkınca bir ay içinde öleceğimi düşündüm. Bu bende bir stres yarattı. Antidepresanlara başladım hemen; zaten hayatım boyunca da kullandım. “Müziğe ilgimi yitirdim, bundan sonra yazamayacağım” diye üzülüyordum. Bir klavye aldım kızıma; ben de onunla çalıştım. Fakat majör bir depresyona daha girdim. Ondan sonra alkolle ilişkimi sınırlamaya karar verdim. Alkol depresyonu çok derinleştiriyor. Keyif almak için içiyorsun ama gerçekte çok kötü bir şey. Artık gece 11’de yatıyorum, sabah 7’de kalkıyorum. Ondan sonra bazı şeyler değişti.
Sizinle bugün sabah çok erken saatte haberleştik. Nasıl bir hayat yaşıyorsunuz artık?
Sabahları altı kilometrelik bir yürüyüşün üstüne meditasyon yapıyorum. Hayat çok uzun bir şey. Ben de hayat boyunca birçok insanın eksikliğini hissettiği o huzuru arıyorum. Yürüyüş, egzersiz, spor, meditasyon çok iyi geliyor. Şuradaki kütüphanemde psikolojiyi düzeltmek üzerine bir raf dolusu kitap var. Onları okuyup notlar çıkarıyorum. Benim hayattaki ana konum depresyondan kaçış, ondan fırsat buldukça çalışıyorum (Gülüyor).
“Çok yoğun yaşadım artık istemiyorum”
Uzun yıllardır Cihangir’de, içinde bulunduğumuz bu evde yaşıyorsunuz. Nasıl etkiliyor sizi burası?
Cihangir’i seviyorum. Bana benzer, dertleri aynı olan insanlarla hep beraber yaşlanıyoruz ve burada kuruyup öleceğiz (Gülüyor). Bir kafede otururken bir karikatüriste denk gelmek hoşuma gidiyor. Çünkü aynı çocuksu duyguyu yaşıyoruz. Sanat eninde sonunda çocuksu bir iş. Büyük ihtimalle bu evde sonsuza kadar otururum.
İstanbul’un sizin müziğinizde özel bir yeri var. Bu şehir sizi nasıl etkiliyor?
İstanbul’da çok rock’n roll bir hayat sürdüm. Çok çalıştığım, gece hayatımın da yoğun olduğu bir dönem yaşadım. Bu hayatı artık istemiyorum. Bir noktada “Ben böyle gecemi gündüzümü bilmeden, hiç bitmeyen bir partideymiş gibi yaşarsam öleceğim artık” dedim. Teşvikiye’deki evimden Cihangir’e geri döndüm. Buraya dönünce rahatladım. İnsan “Hayat bu dertleri çekmeye değer mi?” noktasına da geliyor. Sanatçılıkla da ilgili değil bu; bir sürü insan böyle hissediyor. “Şu anda ölsem hiçbir şey kaybetmem” diyen bir sürü arkadaşım var. Ben artık günü nasıl huzurlu geçiririm, onun derdindeyim.
Tüm bu karanlık duyguların ortasından ürettiğiniz şeyler bir sürü insana aydınlık da veriyor. Yalnızlıklarını alıyor, hislerine tercüman oluyor, konserlerde ise kolektif bir ruh yakalanıyor. Bunları düşününce neler hissediyorsunuz?
Konserler benim en zor günümdür. O akşam bir rock yıldızı olmak zorundayım. Ama aslında son yıllarda hiç de böyle hissetmiyorum. Son bir saatte bu duygu geçiyor. Kötü hissettiğim zaman başkalarının da öyle hissettiğini bilmek beni rahatlatıyor. Tüm insanlık bu dertleri çekiyor diye düşünüyorum. İşte o insanları iyi hissettirirsem daha mutlu olduğumu fark ettim. Genç insanlara şefkat duyup, sorumluluk hissetmeye başlayınca da iş başka yere gidiyor.
Ne hissediyorsunuz gençlere karşı?
Ben gençleri çok seviyorum. Kimleri dinliyorsun dersen; Lalalar, Kaan Boşnak ve Yüzyüzeyken Konuşuruz’u çok seviyorum. Kalben harika bir insan, kitap da yazdı, tam bir sanatçı. Jakuzi’yi seviyorum. Ezhel’i, Gazapizm’i, Sena Şener’i de beğeniyorum. Çok isim var sevdiğim.
Yeni bir kitap ve film projesi de varmış aklınızda?
Aslında bir senaryo yazdım ve deneme çekimi yaptım. 10 saat sürdü. Eve gelince “Ben bunu iki ay boyunca yapamam” dedim. Sonradan düşündüm ki, “Ya bir roman yazmak istiyordun, al sana taslak.” İsmi; Sayın Bay Rock Yıldızı. Kendimden yola çıktım ama sonra kurguya geçtim. Bitsin istemiyorum, şarkı yazmaktan daha çok hoşuma gitti.
“Şarkıları eşlik edilemez bir formda söyleyeceğim”
Bu sene İstanbul Caz Festivali’nde Koyu Antoloji konserinizle yer alacaksınız. Şarkılarınızı farklı şekilde yorumlamak size ne hissettiriyor?
Ben bir yaratıcılık krizine girdiğim zaman hemen stüdyoya koşuyorum. 1997’deki ilk albümümden bu yana 25 yıllık bir kariyerim var. Sevdiğim şarkıları, bugünkü müzik bilgimle yeniden yorumlamak istedim. Koyu Antoloji’yi öyle yaptım. Farklı biçimlerdeki, benim dünyamı anlatan şarkılarım Koyu Antoloji’de bir araya geldi. İKSV’den teklif gelince benim için çok özgün olan bu albümü konsere uyarlamak istedim. Şarkıları eşlik edilemeyecek bir forma getirdim. En koyu şarkıları, en koyu aranjmanlarla seçtim. Konserlerimde benden beklenen hit parçalarımı arka arkaya çalmamdır. Bu konserdeyse yeni bir role bürünüp farklı şekilde söyleyeceğim.
Babalık rasyonel olmaya zorladı
Yolda geldiğim taksinin şoförüyle sizi konuşurken; “Teoman bana Türkiye’nin güzel günlerini hatırlatıyor” dedi. Sizce her şey daha mı kötü oldu?
Ne kadar güzel… Ama insanlar o şarkılarla kendi gençliğini hatırlıyor, o gençliğin güzelliğini Türkiye’nin güzel olduğunu anımsamasıyla birleştiriyor. Ben gündelik siyasetle ilgilenmiyorum. Yapılan hatalar bende kızgınlık yaratmıyor, hüzün yaratıyor. Ben isterdim ki bu ülkedeki insanlar birbirlerini sevsinler. Muhafazakarların da düşmanı değilim ben. Türkiye’nin tek bir hale bürünmesinin hayalini kuran insanlardan da değilim. Benim ailemin büyük bir çoğunluğu muhafazakar zaten. Benim onlarla ilişkim güzelse, neden diğerleriyle de güzel olmasın? İnsanlar kendi fikirlerinin çok doğru olduğu düşüncesine inanıp, diğerlerine karşı düşmanlaşma peşindeler. Ben o topa kendi adıma çok girmek istemiyorum.
Baba olmak, nasıl değiştirdi hayatınızı?
Kızım artık 8.5 yaşında. Baba olmak daha rasyonel birisi olmam konusunda beni zorladı. İyi bir baba olmak istiyorum ama bunun yolunun ne olduğunu hala bilmiyorum. Kendi çocukluğumda yaşadığım problemleri o da yaşasın istemem; benim genlerimden geliyor sonuçta. Çocukluğunda benim gibi şeyler hissedecekse, onları minimize edeyim isterim.
Yeni şarkılar da yayınlayacakmışsınız?
19 Ağustos’ta Rock’n Roll diye bir albüm yayınlayacağım. Bir derleme albüm olacak bu. Sonrasında Aşık Bir Adam diye bir albüm daha çıkaracağım. Bu albümde yorumlar olacak. Sena Şener, Teneke gibi isimler var. Biraz Bryan Ferry albümü gibi olacak. Aşırı ciddi düşünmeden, mutlu olmak istediğim albümler bunlar.