Seçimler yaklaşırken iktidar dümeni kırılmış transatlantiğin sürüklenişi gibi kontrolsüz bir gidişat içinde. Ekonomik politikalar, EYT ve konut edindirme projeleri, tarihin en büyük mali af iddiaları ve yeni imar affı gibi hazırlıklarla finansmanı ve oldukça ağır bedelleri geleceğe ötelenen hamleler peşi sıra geliyor. Şimdi vaat ve para saçma zamanı, muhtemelen bir ay sonra siyasi alanın vidalarını sıkma hamleleri gelecek.
Altılı masa ise hala adaya dönük rekabetten çıkamadığı gibi seçim sonrası rol paylaşımına dönük medya üzerinden tartışmalardan da kurtulabilmiş değil. Üstelik hala tüm muhalefetin bir araya gelebileceği bir siyaset de inşa edilebilmiş değil. HDP’nin aday çıkaracağına dair söylem güçlenerek tekrarlanıyor her gün.
Muhalefet cephesi dağınık ve savruk görüntü vermekten kaçınmadığına göre seçimi kazanmayı garanti görüyorlar belki de. Şimdilik tek güvenilebilecek unsur her birinin iktidarın gidişatının ve devamının üreteceği hayati riskleri anlamış olmaları. Halbuki yayınlanan anketlerde muhalefet daha geniş ittifakı ya da aday etrafında birleşmeyi sağlayamaz ise kazanmak garanti değil henüz. Seçmenin içine sıkıştığı kimliklerden, var olan kutuplaşmaların duygusal ambargolarının ötesinden düşünmesini sağlayacak siyaset, söylem, dil oluşturulamadığına göre üç Türkiye’nin üçü de gelmeden kazanmak hele anayasa yapmak mümkün görünmüyor çünkü.
Yine de şubat ortasına kadar aday belirginleştiğinde, adayın açılımları etrafında geniş mutabakat sağlanabileceği beklenebilir. Aday belirlendiğinde, altılı masanın şimdiye kadar sağladığı ilkesel mutabakat ve hedefleri bir yürütme projesine çevirebilir. O yürütme projesi çerçevesinde bazı açılımlarla altılı masa dışındaki muhalif aktörlerle geniş mutabakatın çerçevesi oluşturulabilir. Aday etrafındaki geniş mutabakat arayışına altılı masanın ve özellikle İyi Parti’nin HDP’ye dair ambargosunun kalmayacağı öngörülebilir. Nitekim Akşener’in Diyarbakır’daki, “Mesele silahlara veda ve kan dökmeye tövbe etmekse, mesele her türlü musibetin karşısında çelikten sarsılmaz bir biz olmaksa, sırtını da kalbini de o sağlam ‘biz’e yaslamaksa biz varız. Çünkü biz konuşan Türkiye’den yanayız” açıklaması bu açıdan olumlu bir ipucu veriyor.
Muhtemelen belirsizliklerin azalması, özellikle adayın kim olacağı etrafındaki tartışmaların bitmesi muhalif seçmen üzerinde de bir heyecan yaratacaktır.
Hatırlayalım, muhalefetin önündeki sürecin üç aşaması var. Birincisi seçimi kazanmak, ikincisi günceli, ekonomiyi ve dış politikayı yönetmek ve üçüncü aşamada anayasayı değiştirerek parlamenter sisteme geçmek. Üçüncü aşamaya gelindiğinde geniş toplumsal mutabakatı sağlamanın, toplumdaki biz duygusunu güçlendirmenin ilk iki aşamanın gereklerini yerine getirmek kadar kolay olmayacağı şimdiden anlaşılıyor.
Siyasi kültür ve tarih normal ve olması gereken üzerinden değil, sorunları zamanında çözmek üzerinden değil, yavaş reflekslerle, beklenmeyen zamanlarda beklenmeyen çıkışlarla yürüyor. Küresel ve bölgesel dinamikler, küresel ölçekteki siyasi ve ekonomik bölüşüm kavgası, küresel kültürel gerilim, iklim değişikliğinin ürettiği sorunlar gibi çoklu küresel krizin bir arada yaşandığı zaman aralığında siyaset seçimlerde iktidar değişimini başarırsa bir çıkış fırsatı yaratabilir. Ülkenin çoklu krizler karşısında, yeni bir onarım ve ileriye doğru sıçrama yapacak parlamento kombinasyonu bu seçimde oluşabilir. Bunun yolu parlamentoda bir partinin ya da ittifakın çoğunluğuna dayanmayan ama en geniş toplumsal ve siyasal temsiliyeti sağlamak olacaktır.
27.01.2023 04:30
Devlet mi yurttaş mı?
Toplumsal barış, huzur ve esenlik, toplumun tüm farklı kesimlerinin dahil olacakları bir süreçle sağlanabilir. Bunun için de yalnızca ‘devletten bakış’ yetmiyor
Kıvançta değil kaygıda ortaklaşmak
15 Kasım 2024
Açılıma tepkisizliğin ardında ne var?
08 Kasım 2024
Kısa vadede sonuç beklememek gerek
01 Kasım 2024
Toplumsal çöküş yaşıyoruz
25 Ekim 2024
Açılımın içeride ve dışarıdaki iki hedefi
Tüm Yazıları
18 Ekim 2024