23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
04.11.2022 04:30

Muasır medeniyet bizim için hala Batı

Tarih boyunca Batı’ya hareket etmiş bir toplum burası. Hâlâ da bu memleketin insanlarının muasır medeniyeti Batı. “Türkiye hangi ülkeye benzese mutlu olursunuz” sorusuna 2016’da toplumun yüzde 60’ı Batı demişti. Aynı soru 2020’de sorulduğunda Batı’ya işaret edenler toplamda yüzde 69’a yükseldi

Dünya düzeni çöktü. Kuzey Amerika ve Avrupa hariç her yerde gerilim, çatışma, savaş var. Yerkürenin ritim değişikliğinin ürettiği ve muhtemelen gelecek on yılda daha da ağırlaşacak olan yeni virüs salgınları, iklim değişikliği, kuraklık, gıda ve temiz içme suyu kıtlığı, enerji krizlerinin neler getireceğini de bilmiyoruz.
Belirsizliği artıran unsurlardan birisi de popülist, şoven ve otoriter liderlerin iktidarlar döneminde oluşumuz. Halbuki doksanlı yıllarda teknolojik sıçrama ile yaşanan küreselleşme, Soğuk Savaş'ın bitişi, Avrupa Birliği’nin yükselişi başka şeyler vaat ediyordu. Bilgi demokratikleşecek, sermaye demokratikleşecek, ulus devletlerin yerine yerel demokrasi ve küresel iş birlikleri çoğalacak diye umuluyordu. Ama işler öyle gelişmedi.

11 Eylül saldırıları terörün küreselleştiğine işaret ederken, ABD’nin başını çektiği Batı’nın güvenlik tanımını, Müslüman coğrafyaya bakışını değiştirdi. Soğuk savaş koşullarında, varsayılan Sovyet tehdidine karşı oluşturulan NATO, soğuk savaşın bitişiyle misyonu bitip dağılması gerekirken aksine güçlendirildi. NATO ABD’nin tek kutuplu olacağı varsayılan dünyayı yönetme hayalinin aracı oldu. Varlığını anlamlı kılabilmek için de yeni düşmanlar, yeni tehdit algıları yaratıldı. Bu bahaneyle NATO hem eski Sovyet ülkelerini içine alarak hem de yeni güvenlik anlayışıyla daha da güçlenerek ve genişleyerek kendisi de bizzat bugünkü gerilimlerin mimarı haline geldi.

2008 küresel ekonomik krizi tümüyle özgür bırakılan sermayeye dayalı ekonomik sistemin ve ekonomik küreselleşmenin tüm foyalarını ortaya çıkardı. Aynı zaman aralığında Çin’in endüstriyel üretimdeki ağırlığı artmaya başladı. Batı Çin’i nüfus ve coğrafya büyüklüğüne bakarak yeni pazar olarak görürken, Çin endüstriyel üretimini teknolojiyle güçlendirerek dünya ekonomisinin en güçlü oyuncusu olmaya doğru yürüdü. Çin’in İpek Yolu projesinin haritasına bakmak bile Çin’in hayallerinin sınırlarının ne denli geniş ve saldırgan olduğunu gösteriyordu aslında.