15 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
19.11.2021 04:29

Bir simülasyonun içinde yaşıyor olabilir miyiz?

Hazır metaverse konusu gündeme gelmişken ve simüle edilmiş evrenlerde yaşama hayalleri pazarlanırken, bu konudaki en ilgi çekici felsefi/bilimsel konulardan birini sizlerle paylaşmak istedim: Simülasyon Teorisi

Simülasyon Teorisi, Matrix ile aynı şey değil. Matrix’te gerçek insanlar, makineler tarafından köleleştirilmiştir ve fiziksel bedenlerine (sinir sistemlerine) bağlanan kablolarla yaratılan sanal bir gerçeklikte yaşarlar. Bu, metaverse’te yapılmaya çalışılan şeye çok benzer. Ancak Simülasyon Teorisi, bizim bir yerlerde gerçek kopyalarımız olduğunu söylemez. Evren’in tamamının ve içindeki her şeyin doğrudan doğruya bir simülasyon olduğunu söyler. Sizin bir yerde gerçek bir bedeniniz yok. Siz ya çoktan ölüp gitmiş birisiniz ya da hiç var olmadınız (tamamen hayal ürünüsünüz). Bunlardan hangisi olduğunuz, benimsediğiniz simülasyon argümanına göre değişebilir. Örneğin en popüler versiyonda, içinde yaşadığımız bu simülasyonu işleten kişiler, bizim gelecekte evrimleşeceğimiz türler/medeniyetler veya bize benzer bir üst-düzey tür/medeniyettir (buna “insan-ötesi evre” denir). Simüle ettikleri şeyse... Kendi geçmişleridir. O geçmiş de biz olduğumuz için, kendimizi gerçek sanıyoruz – ama bir simülasyondan ibaretiz. Bunu şöyle düşünün: Biz, şu anda bile hiper-gerçekçi simülasyonlar yapmaya çalışıyoruz, öyle değil mi? Daha geçen ay popüler olan metaverse olayları, bu arzunun bir yansıması. Ama sadece “oyun” veya “eğlence” amaçlı da değil; akademik dünyada Evren’in kozmolojik modelleri veya homo sapiens gibi türlerin evrimsel tarihlerinin simüle edilmesi büyük öneme sahip. Her antropolog, her arkeolog, her evrimsel biyolog, geçmişin kusursuz bir simülasyonuna erişip öznelerini 3 boyutlu bir gerçeklik içinde inceleyebildikleri bir evreni arzular; böylece o antik türleri veya insanları doğal ortamlarında davranırken görebilirdik. Zaman yolculuğu yapmaksızın zamanda geriye gitmemiz ve olan biteni yeniden oluşturmamız mümkün olurdu. Örneğin kozmologlar, ilk yıldızların nasıl ortaya çıktığını an an izleme fırsatı bulurlardı. Yani hiper-gerçekçi simülasyonlar, teknolojisi emekleme evresinde olan türümüzün daha şimdiden hayali... Yapabilsek, yarın değil, bugün yapardık – ve şu anki teknolojimizle yapabildiğimiz simülasyonlar düşünüldüğünde, 100 yıl sonrakileri hayal etmek bile heyecan verici. Peki bu simülasyonları ne kadar ileri götürebiliriz? Birkaç varsayım yapalım: Diyelim ki Evren’deki her şey ama kuantum fiziğinden fiziksel kozmolojiye ve insan psikolojisine kadar her şey, simüle edilebilir olsun. Bu biraz zorlayıcı bir varsayım, çünkü sinirleri bire bir modelleseydik bilinç doğal olarak belirir miydi? (Muhtemelen evet) Henüz bilmiyoruz. Kuantum mekaniğinin olasılıkçı doğasını kusursuz bir şekilde modelleyebilir miyiz? (Muhtemelen evet) Emin değiliz. Ama diyelim ki Evren’in başlangıcından bitişine kadar her şey bilgisayarda tekrar edilebilir olsun. 

İnsanın özel bir yeri yok

İkincisi, türümüzün Evren’de özel bir yeri olmasın. Yani homo sapiens özel olarak yaratılmış, Evren’in onun etrafında döndüğü bir varlık olmasın. Bu, en azından modern bilim için sıradan bir varsayım. Zaten insanın özel bir yeri olduğunu artık düşünmüyoruz. Üçüncüsü, teknolojimiz yıkıcı olmasın. Yani bizim gibi doğal yollarla evrimleşen türler, teknoloji yoluyla (mesela atom bombaları, biyosilahlar veya ölümcül nanobotlarla) birbirlerini öldürme belasıyla lanetlenmiş olmasın. Bu da çok kolay bir varsayım değil, çünkü insanlar daha şimdiden tekrar tekrar birbirini yok etmenin eşiğine geldiler; birkaç bin yıl sonra hayatta kalabilecek miyiz o bile belli değil. Üstelik bu, bizim aptallığımız olabileceği gibi, evrimin bir laneti de olabilir: Belki de canlılar, birbirlerini yok etmeyecek kadar üstün bir beyin seviyesine ulaşana kadar, çoktan yeterince zeki hâle geliyorlardır ve bizim yaptığımız gibi, evrime büyük oranda hükmederek evrimsel gidişatı kısa kesip nihayetinde de birbirlerini yok ediyorlardır? Dolayısıyla birbirini yok etmeyecek düzeyde zeki türler asla evrimleşemiyor olabilir. Ama belki de bu yanlıştır ve biz, birbirimizi ve gezegeni yok etmeyecek kadar zekiyizdir? Şimdilik böyle olduğumuzu varsayalım. İşte bu 3 varsayımı doğru kabul ediyorsak, simülasyon olma ihtimalimiz çok yüksek olacaktır. Neden? Şöyle düşünün: Eğer ki zeki türler kendilerini yok etmiyorlarsa (dolayısıyla teknolojileri sürekli ilerliyorsa) ve insan da özel bir tür değilse, bir noktadan sonra Evren’in herhangi bir noktasında evrimleşmiş zeki bir tür, nihayetinde hiper-gerçekçi simülasyonlar üretilecektir ve Evren’deki her şey simüle edilebilirse, yaratılan bu ekstrem Evren simülasyonu içinde de bilinçli varlıklar olacaktır. O bilinçli varlıklar da evrimleştikçe, simülasyon içindeki teknolojileri yeterli seviyeye ulaşacaktır ve onlar da kendi hiper-gerçekçi simülasyonlarını üreteceklerdir. Bu, katman katman, bu şekilde ilerleyecektir. Eğer bunlarda hemfikirsek, bizim türümüzün bu simülasyonları ilk yaratacak tür olma ihtimali, çoktan simüle edilmiş bir Evren içinde bulunuyor olma ihtimalimizden çok daha düşük olacaktır. Simülasyon içinde simülasyon içinde simülasyon içinde... simülasyonlar hayal edin. Bunların en başında olma ihtimalimiz, türümüzün özel olduğu varsayımını gerektirirdi (ama öyle olmadığını varsaydık). Bu durumda biz, o ara katmanlardan birinde olmalıyız. Bu, çok daha olası olurdu. Ama aynı zamanda bu, Evren’imizdeki her şeyin bir simülasyondan ibaret olması demektir.

Olmadığının kanıtı ne?

Evren’in bir simülasyon olmadığını savunmak için, birkaç olasılıktan birinin doğru olduğunu göstermek gerekir: Mesela kendi simülasyonlarını üretebilecek medeniyetlerin sayısının çok düşük olması gerekir. Ama biz bile 200-300 yıllık bilimimizle bunu yapabiliyorsak ve Evren’in devasalığı içindeki tek yaşamın biz olmadığımızı varsayıyorsak, bu olasılık oldukça zayıftır. Eğer öyleyse, simülasyon olmamamızın bir nedeni, hiper-gerçekçi simülasyonlar yaratabilecek kadar zeki türlerin kendi simülasyonlarını yaratmaya ilgisi olmaması olabilir. Bunun bir nedeni, etik gerekçeler olurdu: Mesela simülasyondaki bir soykırımdan (hele ki o simülasyon, simülasyonu yapanların tarihini tekrar ediyorsa), aynı zamanda simülasyonu yapanlar da sorumlu mudur? Bu, zor bir soru. Çünkü unutmayın: Soyu kırılan kişiler sizin şu anda hissettiğiniz gibi bilinçli olduğunu hisseden varlıklar; sadece bir Age of Empires karakterinden ibaret değiller!  Ama merak, bu etik kaygılara (ve benzeri bazı diğer endişelere) üstün gelecektir dersek, geriye tek bir sonuç kalıyor: Bizler, şu anda bir simülasyonda yaşıyoruz ve deneyimlediğiniz her şey, o simülasyonun bir parçası. Çünkü aksinin olma ihtimali, yani şans eseri bizim ilk gerçek medeniyet olma ihtimalimiz, olmama ihtimalimiz yanında yok denecek kadar az. Elbette bir simülasyonda olduğumuzu gösteren kesin bir kanıt yok ve bu teori genel geçer olarak kabul edilen bir teori değil. Aslında bu bir “teori” bile değil, bir “hipotez”; ancak bilimde/felsefede bu sözcükler epey gevşek kullanıldığı için “teori” olarak popülerleşti. Fakat nasıl adlandırırsanız adlandırın, ikna edici olduğu açık. Yine de bugüne kadar hipoteze karşı birçok argüman geliştirildi ve bu argümanlara verilen cevaplarla gerçeğin doğası hakkında zengin bir münazara alanı doğdu. Bunların hepsini buraya sığdıramıyorum, belki bir sonraki yazıya... O zamana kadar, simülasyon olup olmadığınızı ve bunun ne gibi sonuçları olacağını (veya olmayacağını) bir düşünün derim.
Çağrı Mert Bakırcı
Çağrı Mert Bakırcı
[email protected]