Geçen 1-2 haftada Avustralya’nın HPV hastalığını “bitiren” ilk ülke olduğuyla ilgili sosyal medya paylaşımlarını görmüş olabilirsiniz. Bu doğru değil. Daha doğru bir ifade şöyle olurdu: Avustralya eğer böyle giderse 2042 yılına kadar HPV’yi tamamen bitiren ilk ülke olabilir. Bu bile muhteşem bir başarı ama daha önemli soru şu: HPV’nin ne olduğunu, nasıl olup da kansere neden olabildiğini ve neden aşılamanın çocuğunuzun veya sizin hayatınızı kurtarabileceğini biliyor musunuz?
Tersten gidelim ve önce kanserle başlayalım. “Kanser” dediğimiz şeyi tıbbi olarak farklı şekillerde tanımlamak mümkün ama ben daha basit bir tanımlama yapacağım: Kanser bir grup hücrenin vücudunuz içinde bağımsızlığını ilân etmesi demek. Bu epey ilginç, çünkü vücudunuzdaki trilyonlarca hücre üzerindeki en sıkı moleküler denetim, beslenme veya solunum gibi hayati şeylerden ziyade, bölünme döngüsünün kontrolünde karşımıza çıkıyor. Çünkü şurada veya burada hücreleriniz aç veya oksijensiz kalıp ölürse, yerine yenileri konabilir; ancak bölünme döngüsü kontrolden çıktı mı organizmanın bütün olarak kalması mümkün değil.
Sınırları aşıp damarlara sızanlar agresif
Maalesef genetik hastalıklar ve mutasyonlar nedeniyle bazen, hücre bölünmesini denetleyen molekülleri kodlayan genler bozuluyor ve bunun olduğu yerdeki hücreler, kontrolsüz bir şekilde bölünerek “tümör” dediğimiz yığınları oluşturuyorlar. Bu tümörler bir de kötü huyluysa, yani agresif bir şekilde büyüdüklerini gösteren düzensiz sınırlara sahiplerse (evet, bu bağlamda “sınır”, bağımsızlığını ilan eden hücre yığını ile vücudunuzun geri kalan ve hala size biat eden hücreleriniz arasındaki coğrafi sınır gibi düşünülebilir), işte o zaman “kanser” dediğimiz hastalık başlamış oluyor.
Bu hücrelere “bağımsız” dediğime bakmayın, aslında tamamen parazitik bir şekilde beslenen, sizin vücudunuza aldığınız besin ve oksijenden faydalanan ve vücudun kalanına hiçbir fayda sağlamayan bir öbekten ibaret. Ama öylesine agresif ve kontrolsüz olabiliyorlar ki, savunma sistemi hücrelerinizin ve hatta tanımadıkları moleküllerin (ve dolayısıyla ilaçların) kendilerine yanaşmasına izin vermiyorlar; hatta damarlarınıza direkt bağlantı kurarak, civardaki dokulara besin ve oksijen gitmesine engel olabiliyorlar. Bu sayede kendilerini daha da fazla besliyorlar, daha da fazla bölünüyorlar ve daha da çok yayılıyorlar. Bu nedenle bunlara daha ziyade “asi hücreler” demek daha doğru olabilir. Eğer kanser erken evrelerde yakalanıp önlenmezse, bu “asi hücreler” dolaşım sistemine dahil olarak vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor ve adeta “topraklarına toprak katarak”, sözde bağımsızlık alanını genişletebiliyor (buna “metastaz” diyoruz). Hatta ve hatta nadir vakalarda aynı anda iki kanser görülebiliyor ve bu kanser hücreleri birbirleriyle yaşam (ve alan) mücadelesine girerek, bir kanser diğer kanseri baskılayabiliyor! İki asi grubun birbiriyle çatışarak birbirini (ve bu sırada konak organizmayı) zayıflatabilmesi gibi yani...
Kanser neredeyse başlı başına bir organizma gibi davranıyor; çünkü en nihayetinde gerçek bir organizmayı (mesela biz insanları) kodlayan genlere sahip, dolayısıyla neredeyse aynı kalitede moleküler mekanizma inşa etmeleri mümkün oluyor. İnsanlarda bu aşırı nadir görülen bir durum ama Tazmanya canavarlarında (evet, “Tazmanya canavarı” aslında bir çizgi film karakterinden ibaret değil; bilimsel adı Sarcophilus harrisii olan, gerçek bir keseli hayvan) görülen bir kanser türü, aynı zamanda bulaşıcı! Yani bu kanserli hücreler sadece vücuda başkaldırmakla kalmıyorlar, aynı zamanda adeta kendi organizmalarını üreterek, bir hayvandan diğerine sıçrayabiliyorlar!
Neyse, bu ayrı bir yazının konusu... Bu yazı için önemli olan konu şu: Hücrelerin bölünmesini kontrolden çıkaran tek unsur rastgele meydana gelen mutasyonlar değil. Bazen bazı virüsler kendi kopyalarını üretmek amacıyla hücrelerimize DNA veya RNA’larını enjekte ettiklerinde, bunların bizim DNA’mıza entegre olma sürecinde de hatalar oluşabiliyor. Hele ki bunlar hücre bölünmesini kontrol eden gen bölgelerinin civarına yapışmaya meyilli DNA’lara sahip bir virüsünkiyse, işte o zaman viral enfeksiyon kanser riskini katlayarak artırıyor.
İşte genital insan papilloma virüsü, yani HPV bu türden bir virüs ailesi. 200’den fazla üyesi var ancak bunların 40 tanesi insana bulaşıyor ve 13'ü kansere sebep oluyor. Bu kanserler arasında rahim, vajina, vulva, penis, anüs ve boğaz arkası (orofarinks) kanserleri bulunuyor. Ne yazık ki virüsün bulaşmasıyla kanserin oluşumu arasında yıllar, bazen on yıllar bulunabiliyor. Bu nedenle de HPV’ye hâlihazırda yakalanmış birinin kanser olup olmayacağını kestirmek çok zor oluyor. Ancak bildiğimiz şey şu: Anüs ve rahim kanserlerinin yüzde 90’ından fazlasından, vajina ve vulva kanserlerinin yüzde 70 civarından ve penis kanserinin yüzde 60’ından fazlasından bu virüsler sorumlu.
Bu virüsle mücadelenin kalbinde ise HPV aşısı yer alıyor: Aşılamaya erkenden ve en kapsamlı şekilde başlayan Avustralya’nın başarısı, HPV aşılarının HPV kaynaklı kanserleri kız çocuklarında yüzde 90’dan fazla, genç yetişkinlerde yüzde 71, kansere dönüşme riski olan lezyonları yüzde 40, genital siğilleri yüzde 88 oranında azaltabilmesinden kaynaklanıyor. Aşının 11-12 yaşlarındayken, yani henüz HPV ile tanışmamışken yapılması çok önemli, ne kadar geç olursanız aşının koruyuculuğu da o kadar düşük oluyor. Ortalamada en az 8 yıl koruyuculuğu olduğu bilinen aşıyı yaşa bağlı olarak iki doz ve üç doz şeklinde olmak mümkün (15 yaş altındakilere genelde 6 ay arayla iki doz; 15 yaş üstündekilere sırasıyla 1 ay ve 6 ay arayla üç doz şeklinde yapılıyor). Henüz aşı olmadıysanız, kadın-erkek fark etmeksizin 26 yaşına kadar olmanız ve aşının koruyuculuğundan faydalanmanız mümkün. 26 yaş üstündeyseniz, halihazırda HPV kapmış olma ihtimaliniz oldukça yüksek olduğu için, HPV aşısı olma isteğinizi hekiminizle konuşabilirsiniz ve böylece sizin durumunuzda bunun herhangi bir faydası olup olmayacağını öğrenebilirsiniz. Eğer HPV kapmadığınız tespit edilirse ve özel bir sağlık engeli yoksa, genellikle 45 yaşa kadar aşının olunması öneriliyor.
Türkiye'de ücretsiz karşılanmıyor
Dünya’da 100 küsur ülkede HPV aşısı ulusal aşı takviminin bir parçası olmasına rağmen, ne yazık ki Sağlık Bakanlığı, koruyuculuğu ve güvenilirliği bu kadar iyi bilinen, bazı deneyleri 10+ yıl boyunca sürdürülmüş olan, uluslararası ölçekte bu kadar çok önerilen ve hatta kendi sitelerinde “Günümüzde HPV’nin en çok kanser yapan tiplerine karşı geliştirilen aşılar mevcuttur” ibaresine yer verilmesine rağmen, HPV aşısını resmi aşı takvimine almadığı için aşı Türkiye’de şu anda ücretsiz değil.
Halbuki anlattıklarımdan görebileceğiniz gibi, HPV aşısının erişilebilir olmasını talep etmek için Avustralya’nın 20 yıl sonra beklenen başarısına bakmaya gerek yok. Kanserin kötü bir hastalık olduğunda ve insanların hastalık nedeniyle ölmesinin engellenmesi gerektiğinde hemfikirsek, HPV aşısının ücretsiz ve erişilebilir bir şekilde aşı programına dahil edilmesini talep edebilmeliyiz.
Sadece kadınları hedef seçmiyor
HPV cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biri. Dolayısıyla vajinal, anal veya oral seks sırasında kişiden kişiye bulaşabiliyor. Çoğu HPV enfeksiyonu hiçbir semptom yaratmıyor ve savunma sistemi tarafından kendiliğinden yok edilebiliyor ama az önce bahsettiğim mekanizmaya sebep olan yüksek riskli HPV bulaşacak olursa, (kişiden kişiye değişmekle birlikte) semptomsuz geçirilebileceği gibi, genital siğillere, kansere ve ne yazık ki her yıl 300 binden fazla kadında (rahim ağzı kanseri sebebiyle) ölüme neden oluyor. Şu anda bu kanserler, dünya genelinde kadınlarda görülen kanserler arasında ikinci sırada. Ancak virüsü sadece kadınlar taşımıyor, erkeklerde de bulunuyor. Hatta vakaların yüzde 40’ı erkeklerde görülüyor ve erkekler, HPV’nin adeta rezervuarı görevi görüyor; popülasyon içinde yayılmaya devam edebilmesini garanti ediyor. Ayrıca HPV erkeklerde penis, ağız ve boğaz kanserlerine neden olabiliyor. Bu nedenle virüsle mücadele, sadece kadınlar ve kız çocukları üzerinden değil, topyekûn olarak yapılmalı.
Aşı olunsa bile korunmak şart
Tabii ki her hastalıkla mücadelede olduğu gibi HPV ile mücadelede de yöntemlerden herhangi biri yüzde 100 başarılı veya uygulanabilir olmadığı müddetçe, diğer korunma yöntemlerine başvurmak gerekiyor. Örneğin HPV aşısı olunmuş olsa bile, cinsel olarak aktif 30-65 yaş arası bireylerin düzenli olarak (5 yılda bir), sadece birkaç dakika süren bir smear testi ve HPV-DNA testi yaptırması önemli; çünkü bu testler sayesinde sonradan kansere dönüşebilecek lezyonlar tespit edilip alınabiliyor ve kanser önlenebiliyor. Türkiye’de bu taramalar Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezlerinde (KETEM), Aile Sağlığı Merkezlerinde (ASM), Toplum Sağlığı Merkezlerinde (TSM) ve Sağlıklı Hayat Merkezlerinde (SHM) ücretsiz olarak yapılıyor. Ayrıca seks sırasında penis kondomu ve oral seks kondumu kullanmak da riski dikkate değer miktarda azaltıyor ancak kondomların HPV’ye karşı koruma konusunda klamidya veya HIV’ye olduğu kadar başarılı olmadığı hatırlanmalı. Ek olarak sigaradan veya tütün çiğnemeden uzak durmanın da HPV nedenli ağız ve boğaz kanserine engel olduğu biliniyor.