19 Nisan 2024, Cuma
29.01.2021 08:00

Bilgi ağında yalan salgını

Eşsiz bir ağ ördük. Tarihte ilk kez dünyadaki herkesi birbirine bağlayan bir ağ. Gezegenin herhangi bir köşesinden dilediğiniz kişiye, hatta isterseniz insanlığın tümüne seslenmek için kullanabileceğiniz altyapıyı kurduk. Fakat sonuç hayal ettiğimiz gibi olmadı. Diğer hayvanların iletişim yeteneklerini çok geride bırakan dilleri, hayatta kalma savaşında atalarımıza büyük avantaj sağlamıştı. Sadece “kaplan geliyor, kaç!” gibi anlık mesajları değil, daha önce hiç kurulmamış cümlelerle o ana dek hiç düşünülmemiş “derin” düşünceleri de birbirleriyle paylaşabiliyorlardı. İyi bir fikir artık sahibiyle birlikte ölmüyor, dilden dile, nesilden nesile kopyalanarak ölümsüzlüğe ulaşabiliyordu. Başlarda fikirler yavaş yayılıyordu, çünkü (tıpkı Covid-19 gibi) “bulaşmaları” için iki insanın bir araya gelmesi gerekiyordu. Fakat insanlar bu engeli aşmanın bir yolunu buldu. Önce hikâyeleri resimlerle anlatmayı denediler, sonra her kelime için ayrı bir sembol uydurmak akıllarına geldi. Bu yazıyı yazarken her farklı sesi ayrı bir simge (harf) ile kodlamayı keşfeden dahinin yöntemini kullanıyorum. Artık fikirlerin insan beyninin dışında uzun süreler saklanabildikleri, yazanla okuyan arasındaki yer ve hatta asır farklarının bilginin naklini engelleyemediği çağdayız.

Çöp üretir hale geldik

Ama bu kodu sadece sevgili Muazzez İlmiye Çığ’ın emeğiyle Türkçeleşen Sümer metinleri gibi binlerce yıllık bilgelik ürünlerine, insan uygarlığının devlerinin düşüncelerine erişmek için kullanmıyoruz. Onunla giderek artan oranda “çöp” üretiyoruz. ABD’li matematikçi ve mühendis Claude Shannon, 1948’de beklenmedik bir buluş yaptı. Shannon bir telefon şirketinin araştırma laboratuvarında çalışıyordu ama keşfi sadece ses iletişimi için değil, her tür bilginin alışverişi ve saklanması için kilit önemdeydi: Hangi konuda veya formatta olursa olsun, ses, görüntü, metin fark etmez, her bilginin 0 ve 1 gibi iki “harf”lik bir alfabeyle kodlanabileceğini, dahası, parazitli hatlardan bile hatasız şekilde iletilebileceğini ispatlamıştı. 23 milyar kilometre uzaktaki Voyager 1 uzay aracı bu sayede hâlâ Dünya’daki kontrol merkeziyle haberleşebiliyor. Shannon’ın açtığı kapıdan geçen birkaç mühendis, o sıralarda parmakla sayılan birkaç kurumda özel odalarda bulundurulan devasa makineler olan bilgisayarları birbirlerine iletişim hatlarıyla bağlamanın mümkün olduğunu gördü. Onlar bu fikir üzerinde çalışırken başka birkaç genç mühendis, çok daha küçük ve ucuz bilgisayarlar yapıp halkı her evde bu eğlenceli makinelerden bir tane bulunması gerektiğine ikna etmeyi başardı. Bu iki gelişme dünyayı değiştirdi; göz açıp kapayana dek bir köşede duran bilgisayarlara eski moda gözüyle bakıldığı, herkesin kişisel internet bağlantısını cebinde taşıdığı günümüze geldik.

Devletlerden beklenen tavır

Sınırsız bilgi akışına olanak veren internetin sınırsız bir konuşma özgürlüğü ortamı da sağlayabileceği ilk günden belliydi. Yöneticilerin halkın serbestçe konuşmasından hoşlanmadığı ülkelerde devlet bu konuda kendinden beklenen tavrı aldı. Çin, İran, Kuzey Kore ve Türkmenistan, Twitter’ın engellendiği ülkeler. Bahar aylarında Türkiye de bu “şampiyonlar ligi”ne katılacak gibi görünüyor. Fakat bilgi akışını engellemenin dikta düzeni gerektirmeyen başka yolları da var: Gerçeğin yayılmasını istemiyorsanız ille de onu söyleyenleri susturmanız gerekmiyor. Onu yalanla boğabilirsiniz. Gerçeği bulmak, öğrenmek, hatasız ifade etmek zahmetli işler. Oysa ki aşı karşıtlığı veya düz dünyacılık gibi fikir çöplerini hiçbir akıl ve mantık süzgecine takılmadan üretmek çok kolay. Halkın başına gelen her belanın dış güçler, muhalefet veya çokuluslu şirketler gibi “ötekiler”den oluşan bir “düşman” tarafın “biz”i çekemediği için çevirdiği oyunlardan kaynaklandığına inanması yöneticilerin işine gelirse bu palavralar devlet katında da desteklenebiliyor.  Dünyanın en zeki insanlarının kurduğu bilgi ağı, dünyanın en aptal insanlarını satanist, yamyam ve pedofil Hollywood yıldızlarından oluşan bir şebekenin Donald Trump’a karşı seçimlerde hile yaptığına inandırıp ülkelerinin parlamentosunu bastırtmak için kullanılabiliyor. Yalanın kokusunu almayı öğretemediğimiz insanları bu iletişim cihazlarıyla donatmanın onları birilerinin kontrolündeki trol ordularına asker yazmakla eş anlamlı olduğunu görüyoruz.