23 Nisan 2024, Salı Gazete Oksijen
05.03.2021 06:00

Bir rektörün hedefi ‘sıralama’ olmamalı

Üniversite sıralamaları bir ölçüt olmaktan çıkıp bir hedef haline geldi. Rektörler sorunları çözmektense bir sonraki yılın listesinde yükselmenin yolunu düşünmeye başladı

Son yıllarda üniversiteleri kendi aralarında sıralama merakı türedi. “Dünya sıralamasında ilk bilmem kaç yüze giren üniversite” gibi kavramlar çıktı. Bunun büyük bir uydurmasyon olup olmadığını düşünmeden üzerine argümanlar ve hedefler kuranları görüyoruz. Gelin, bu konuya yakından bakalım. Her şey sayısallaştırılabilir. Evrenin dili matematiktir. Yeterince sayı kullanarak en güzel resmi bile temsil edebilirsiniz. (Tam da bu nedenle birbirimize resimleri e-posta ile gönderebiliyoruz; renkler ve şekiller hiçbir kayıp olmadan 0 ve 1 rakamlarından oluşan dizilere çevrilip internetteki yolculuklarının sonrasında yine eski hallerine dönüştürülebiliyorlar.) Sayıların temsil gücünden eminiz; öyle ki, günün birinde bir insan zihnini bile bir dizi sayıya tercüme edip o insanın bilişsel eşi olan yapay bir kopyasını çıkarabileceğimizi düşünüyoruz. Ben de zaten “Üniversiteler sayılara indirgenemez” demiyorum. “Koskoca bir üniversiteyi tek bir sıra numarasına indirgemek saçmalıktır” diyorum.

Tiraj rekoru kırdı 

Sıralama sevdasının zirve yaptığı ülke, üniversite okumanın olağanüstü pahalı olduğu ABD. İnsan kendisi veya çocuğu için bu büyük masrafa girerken doğru kararı verebilmek için bilgilenmek ister tabii. Tipik bir vatandaşın ülkenin dört bir yanındaki üniversiteleri karşılaştırabilecek bilgisinin olması da beklenemeyeceğinden her yıl karar mevsimi öncesinde bir “sıralı en iyi üniversiteler listesi” yayımlamanın iyi fikir olacağı bir gazetecinin aklına gelmiş. Tiraj rekorları kırılınca da bu “iş” gelenekselleşmiş. Cathy O’Neil’ın muhakkak okumanız gereken Matematiksel İmha Silahları kitabında anlattığı gibi, çok boyutlu, karmaşık bir insanî süreci tek boyutta bir sıra numarasına indirgeyen bir matematiksel model, hele de büyük ölçekte (ülke veya dünya çapında) standartlaşırsa çözmeyi hedeflediği problemden çok daha büyük belalar açabiliyor, kısa sürede sorunun ta kendisi haline gelebiliyor. Üstelik işin içinde formüller, sayılar vs. olduğu için bu sıkıntıları dile getiren insanlar “Hesap ortada! Sayılar yalan söylemez!”gibi cevaplarla susturulabiliyor. Üniversite sıralamaları O’Neil’ın verdiği birçok örnekten biri. Başlangıçta listeyi hazırlayan gazetecilerin kafalarına göre belirledikleri ölçütlere göre yapılan sıralama, ücreti çok yüksek olan efsanevi Harvard’ın ilk sıralarda çıkmaması üzerine “Harvard başta olmalı!” ilkesine göre elden geçiriliyor. Formül buna göre değiştirilirken az ücretle kaliteli eğitim verme faktörü kayıp gidiyor. O’Neil ABD’de üniversite kayıt ücretlerinin son yıllardaki baş döndürücü artışında bu sıralamaların doğrudan etkisinin olduğunu söylüyor.

Veri uyduran var 

Giderek sıralama bir ölçüt olmaktan çıkıp bir hedef haline geliyor. Rektörler üniversitelerindeki sorunları çözmektense önümüzdeki yılın listesinde biraz daha yükselmek için gidilebilecek en kısa yolu düşünmeye başlıyorlar. Böyle taşa yazılı bir formülünüz varsa arkasından dolanmanın bin türlü yolu bulunabiliyor. “Mezunların diplomayı aldıktan sonraki bir yıl içinde iş bulma oranı” ölçütünde yüksek puan almak için mezunlarına “iş buldunuz mu?” diye mektup yazıp cevap vermeyen herkesin işe girdiğini varsayarak veri uyduran üniversiteler de var, “spor salonunun büyüklüğü” kriterini tutturmak için laboratuvarlardan fedakârlık eden de. Her şey birkaç sıra daha yükselebilmek için. (Ülkemiz de bunlardan muaf değil elbet. “İlk 100’üne giremedik” diye hayıflanılan listede en yüksek konumdaki Türk üniversitesinin adını bile duymadığınıza eminim. Biraz inceleyince bu büyük “başarı”nın mucizevi şekilde yıllardır her gün – evet, her gün! – bir-iki bilimsel makale yazıp yayımlatmayı “beceren” tek bir öğretim üyesini transfer etmiş olmaktan kaynaklandığı anlaşılıyor.) 2016’daki darbe girişiminden sonra TÜBİTAK’ın uzun süre “duraklaması”nın araştırma projesi finansmanlarında yol açtığı kesintiler, sokakta tankların insanları ezmesi gibi görüntüler üzerine yurtdışından hoca ve öğrenci gelişindeki azalma vs. birçok etkenden dolayı tüm Türk kurumlarının yurtdışındaki emsallerine oranla kimi ölçütlerde gerilediği bir gerçek. Ama bu saydıklarımın hiçbirinin üniversitelerin kabahati olmadığı açıkken bunu “Boğaziçi de son yıllarda düşüş yaşamış” gibi çarpıtmalar için kullanmak ucuz bir numara. Bir rektörün işi kurumunu ilk bilmem kaça sokmak değildir. Çünkü tıpkı insanlar gibi üniversiteler de tek bir doğrusal listede sıralanamazlar. Bir üniversitenin “iyi” olup olmadığını anlamak için ille bir liste arıyorsanız insanların ona olan talebine, yani giriş sınavlarındaki taban puanlarına bakabilirsiniz.